21 Şubat 2020 Cuma

Jean-Christophe Grangé "Ölü Ruhlar Ormanı"

Yıllardır artan popülerliğinin de etkisiyle sürekli adını duyduğum, hemen her dönem popüler bir kitabından mutlaka haberdar olduğum Grange'ı ilk kez okudum. Başlangıç da Ölü Ruhlar Ormanı ile oldu.

Soğuk diyar polisiyesi değil evet, Fransa'dan; romanın içinde ise değil soğuk diyar, bizzat sıcak diyarlara yolculuk var. 

Fransa'da yaşayan sorgu yargıcı Jean Korowa, bir hatası yüzünden tesadüfen bir cinayet itirafına, cinayetin geldiğine dair bir bilgiye ulaşır. Aynı dönemde de korkunç cinayetler işlenmektedir; şöyle korkunç; belirli bir ritüel çerçevesinde yapılmış gibi duran fazlasıyla vahşi cinayetler. Yer değiştirmiş kollar bacaklar, duvarlarda kanlı yazılar, aralarında nasıl bir bağ olduğu bir türlü ortaya çıkamayan, bu yüzden de tesadüfi olarak mı bilinçli olarak mı öldürüldükleri anlaşılamayan kadınların bu vahşet içinde kendilerinden arta kalanları. 

Başkarakter Jean, sonrasında doğrudan olaya dahil oluyor; bu insanlar neden öldürülmekte? Genetik bilimi, antropoloji, tarih, yakın tarihin kanlı darbe ve devrimleri, otizm... Kitapta çok fazla şey birbirine bağlı, her birini daha da derine ine ine aktarıyor yazar. Tabi bir de katil kim, sorusu var. 

Kendi adıma, katili neredeyse ilk belirdiği anda bulduğumdan emin biçimde okudum romanı sonuna kadar. Buna karşılık merak ya da yarattığı etkiden pek bir şey kaybetmedim. Çünkü katili bulduğuma her sayfada daha da emin oldum. Yanılmamışım da. Cevabını kendi başıma bulamadığım, bulamayacağım detayları da finalde öğrendim. Açıkçası beni şaşırtan yazarın bunu bu kadar açık etmesi oldu; daha gizli saklı bir şeyler ve daha dolambaçlı yollardan katile ulaşmaya çalışmayı bekliyordum. Dolambaçlı yollarla ulaşılan sebep oldu. Okur olarak herkesin beklentisi farklıdır; ben daha zorlayıcı ve şaşırtıcı kurguları seviyorum, evet Ölü Ruhlar Ormanı'nda da bu var ama dediğim gibi katili bu kadar çabuk bulmama izin vermemeliydi yazar. Ne kadar bilmiş bilmiş konuştum yine. 

Yazarın üç kitabını daha edindim, fırsatım oldukça onları da okurum. Dediğim gibi benim yakındığım katili çabuk bulmak, bir an bile sıkılmadan okunacak bir roman olduğu gerçeğini bu değiştirmemiş. Çünkü elde cevapsız sorular ile finale dek beklemek gerekiyor. 

Fikir ve sanat eserleri kanunu madde 34, ek fıkra 3 uyarınca eser sahibinin izni olmadan kullanılması yasaktır. 
Lütfen yazılarımın tamamını ya da bir bölümünü kullanmayınız.

17 Şubat 2020 Pazartesi

Ragnar Jonasson "Whiteout"

Bundan bir yıl önce tanıştığım, okuduğum için mutlu olduğum, çok sevdiğim ve bir yıl boyunca mümkün olan her yerde kendisini övdüğüm yazar Ragnar Jonasson'un Dark Iceland serisinden bir kitapla kendi başına ilerleyen Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu devam etsin. 

Serinin İngilizce'ye çevrilme sıralaması ve İzlanda dilinde akışa uygun biçimde yayınlanması sırası arasındaki fark yüzünden kafam fazla karışmıştı bir ara, hatta özellikle sıraya uygun gideyim derken elimdeki iki kitabın sırasını da karıştırıp iyice gıcık olmuştum. Bu sefer Whiteout'ta bu olmadı; zaten sıraya yanlış devam ediyordum; okuduğum son kitabın bir kitap öncesi bu... Gerçekten yazarken yoruldum şu an.

Whiteout'ta serinin başkarakteri Ari Thor Arason, Noel öncesi coşkusunda. Kendisine hayatında eşlik eden başka heyecanlar da var ama belki sırasıyla okuyacak biri çıkar (ben çok övdüğüm için), bozmak istemem. Romanın tamamına sinen bi Noel vurgusu var, Ragnar Jonasson'u da takip ettiğimden gördüğüm kadarıyla İzlanda gelenekleri, Noel adetleri kendisi için önemli. Tam da bu yüzden yine Ari Thor'u da diğer karakterleri de Jonasson'un yarattığı karakterler olduğu için aslında olağan, normal, kendime yakın bulabildim. Aşırı uç ya da çok yakın karakterler zaten hiç olmuyor, sadece şu an orada yaşamakta olan böyle insanların varlığından ve bağlı oldukları ritüellerin normalliğinden emin oluyorum okurken. Bu da hem sürükleyici, hem merak uyandıran hem de gerçek olmayan bir şeyi okurken neden her şeyin böylesine sıradan ama böylesine ilgili çekici olmayı aynı anda başardığıyla ilgili sanırım. 

Yıllar önce annesini ve kız kardeşini kaybettiği yere dönen bir karakter ve geçmişteki iki ölümün üzerindeki örtünün açılmaya çalışılması Whiteout'ta karşımıza çıkıyor. Yine kapalılık hissi, Snowblind'daki gibi olmasa da sıkışmışlık ve aslında olduğu yere yapışmışlık, tutunmuşluk hissi Whiteout'ta da çok belirgin. Coğrafyanın etkisi.

Gördüğümüz, daha çok geçmişi ve geçmişten başka hiçbir şeyin çok da etkileyemediği şu anı anlatan bir hikaye. 

Jonasson'da bu geçmişin etkisi çok fazla, diğer serinin ilk kitabında da böyleydi. İkinci kitap da zaten bir geriye dönüşmüş; onu henüz okumadım. Dimma'nın devam kitabı yani. Neyse, yazı bu kadar. 

Fikir ve sanat eserleri kanunu madde 34, ek fıkra 3 uyarınca eser sahibinin izni olmadan kullanılması yasaktır. 
Lütfen yazılarımın tamamını ya da bir bölümünü kullanmayınız.