Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu dur durak bilmeden yoluna devam ediyordu. Elbette devam eder yolda tek başına.
The Princess of Burundi, Kjell Eriksson'un Ann Lindell (kendisi dedektif hanımefendi oluyor) serisinin İsveççe'deki haline göre, yani yazılış sırasına göre dördüncü kitabı. Ancak İngilizce'ye çevriliş sırasına göre birinci kitabı. Gerçekten bu anormallik neden İskandinavyamızı, Nordik diyarlarımızı kısaca soğuk diyarlarımızı, soğuk diyar polisiye romanlarımızı yiyip bitiriyor böyle? Şunları neden yazıldıkları sıraya göre çevirmiyorlar? Bunun cevabını merak ediyorum ama aramıyorum, aramayı da düşünmüyorum. Canım isterse ararım. Biliyorsunuz birçok şeyi çok iyi bulurum ama lütfetmem lazım.
Şimdi aklıma geldi, daha önce yazmışımdır: Jo Nesbo'nun Harry Hole serisi de böyle çevrildiği için serideki önemli bir şeyi önce öğrenip sonra onun eski halini okumuştum yıllar önce. Hayattan soğutan ünlü detaylar. Neyse.
Kjell Eriksson 2002'de Swedish Crime Writers' Academy'den İsveç'in en iyi polisiye/suç romanı ödülünü kazanmış (belli olduğu üzere) İsveçli bir yazar. O roman da The Princess of Burundi.
Yazar 1953 Uppsala doğumlu; Ann Lindell serisi de orada geçiyor ve toplam yedi romandan oluşuyormuş, daha fazlaysa buyurun ekleyin. The Princess of Burundi de Uppsala'da geçen bir roman, suç, cinayet ve doğum izninde olan Ann Lindell ile 4. kitaptan seriye girişin bedelini Lindell'in diğer kitaplardaki hayatını merak ederek bir süre geçirmekle dolu bir eser. Derseniz ki neden çevrilme sırasına göre okudun, yazılış sırasına göre okusaydın madem, ne bileyim, bu çok övülmüştü, merak ettim. Suç mu...
Tropik balıklara büyük ilgisi olan (bunu da evindeki dev akvaryumunun hikaye boyunca sürekli göz önünde olmasından anladığımız), bir süre önce işini kaybetmiş olan John, Noel'den çok kısa bir süre önce kayboluyor. Kaybolduğunu evde kendisini bekleyen karısı Berit'in tedirgin bekleyişiyle beraber hikayenin başlamasıyla anlıyoruz. Saatler sonra ise işkence görmüş gibi görünen cansız bedeni karlar içinde bulunuyor. Kardeşi Lennart, polisin haricinde bir soruşturma sürecine giriyor, katili kendisi bulmaya ve intikamını almaya çalışıyor. Öte yandan doğum izninde olmasına rağmen Ann Lindell de polisin yaptığı soruşturmaya dışarıdan dışarıdan dahil olmaya başlıyor. Bu arada şehirde bir de saldırgan var ve bu saldırganın da John ile ortak bir yönü olduğu çıkıyor, ancak katil o mu değil mi belli değil, bir süre sonra o da aranmaya başlanıyor. Bence hareketli ve hiç sıkmayan bir kurgusu var bir günde bile bitirirsiniz. Ama toz bulutu gibi olan bomboş polisiyelerden de değil, yazar özellikle değinmek istemiş sanırım, açık ifadelerine de yansıyor. Toplumsal tabakalaşma, farklı sosyal gruplar ve ayrım yazarın değinmek istediği bir konu. Herkes bir diğerinden ne kadar sorumlu, dahil olunan sosyal grubun yazılı bir kaderi var mıdır ve bunun dışına çıkmak mümkün müdür soruları yazarın aslında sorduğu ve kurgu içinde bir şekilde cevap verdiği sorular. Suç ve suçluluğun dahil olunan sosyal grupla olan ilişkisi zorunlu bir ilişki midir sorusunu da kurgusuna ekleyen Kjell Eriksson, burada devlet müdahalesiyle, kurumlara daha fazla sorumluluk verilmesiyle ve kurumlardaki bireylerin bu sorumluluğu içselleştirmesiyle bir şeylerin değiştirilebileceğini ima ediyor. Dediğim gibi, bu bir kurgu ancak yazarın polisiye bir romanda bir meselesi de olması hoşuma gitti, uzun uzun sosyolojik değerlendirmeler yapmıyor elbet ama kısacık da olsa ara ara derdini aktardığını okur görebiliyor.
Mesela burada kurban olan karakter, tropik balıklara ilgisi olan bir karakter. Kardeşi Lennart ise hala biraz karanlık, tekinsiz yanı olan bir karakter. Tropik balıklara ilgisi olan, evinde bir akvaryum kurmuş dar gelirli, kıt kanaat geçinen bir adam düşünün. Bir çatı ustasının oğulları olan Lennart ve John örneğinde iki farklı hayat nasıl çok ince noktalardan değişiyor. Ama son kertede yine ekonomik sermayenin belirleyiciliğine dönüyoruz; tropik balıklar konusunda bilgi sahibi olmak gibi bir "hobi" sahibi olsa da yaşam standardı hala düşük, hala Lennart ile aynı standartta. Bourdieu da yorumlasın bu kitabı.
"He came from a background where you weren't supposed to try to be better than anyone else."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder