17 Mart 2024 Pazar

Sally Hepworth "Darling Girls"

Kareler ve Sayfalar gizem/gerilim romanları (biraz) özel turu devam ediyor: Sally Hepworth'ten okuduğum ikinci kitap olan Darling Girls ile. Geçen yaz Soulmate'i okumuştum, yazısı blog'da var, ilgilisi varsa tavsiye edebileceğim bir gerilim romanıydı.

Darling Girls, birbirinden dramatik çocuklukları içinde ailelerinden ayrılmak zorunda kalan ya da ailesiz kalan üç kızın, yerleştirildikleri koruyucu ailenin/kadının yanında yaşadıkları çok boyutlu ve sinsi istismarın hikayesi. Öte yandan tüm bunlara, bilinmez bir ceset de eşlik ediyor. Nasıl mı?

Gerçek bir ruh hastası, gerçek anlamda ruh hastası ve muhtemelen psikopat olan Miss Fairchild, yanına sorunlu geçmişleri olan küçük yaştaki kız çocuklarını alarak onları "kurtarmaya" kendisini adamıştır. Bu imajın yalnızca gerçeği örtmek için uydurduğu hastalıklı bir yol olduğunu ise üç kızın geçmişe dönük anılarını okuduğumuz bölümlerden öğreniyoruz; Alicia, Norah ve Jessica. Onlu yaşlarının başında yolları koruyucu anne adı altındaki manyakla kesiştiğinde kızkardeş olmaya söz veren üç kız. 

Fairchild manyağının evinden neden ve nasıl ayrıldıklarını romanın sonuna kadar bilmiyoruz; ancak romanın başında öğrendiğimiz üzere orada geçirdikleri son günün üzerinden 25 yıl geçmiştir. Ve aldıkları bir telefon sonucunda hepsi yeniden oraya dönmek zorunda kalır. Zira eskiden yaşadıkları evin arazisinde gerçekleşen inşaat sürecinde, bahçede insan kemikleri bulunmuştur. Kızlar ise, polise geçmişe yönelik bilgi vermek amacıyla soruşturma kapsamında çağrılmaktadır.

Birkaç günden ibaret romanda geri dönüşlerle neredeyse günümüze kadar geliyoruz; bir manyak, kimliği belirsiz bir ölü ve üç kız. Tüm bunların yanında, Fairchild manyağının ağzından da bir geçmişi dinlediğimiz bölümler mevcut.

Roman birkaç şaşırtmaca yapmayı başarıyor olsa da bunlar finali kendi adıma tahmin edilebilir kılmaktan kurtarmamış; küçük ters köşelerde roman başarılı olmuş. Ancak finali, gerçekten son sayfalarda okuru bekleyen finali karakterleri biraz tanıdıkça çözmek mümkün. 

Gerilim/gizem/polisiye türünü seviyorsanız bir günde okuyup bitirebileceğiniz bir roman; insanı şoke etmese de su gibi akıp giden bir anlatım var.

9 Mart 2024 Cumartesi

Hannah Richell "The Search Party"

Kareler ve Sayfalar polisiye/gerilim/gizem turu Hannah Richell'in 16 Şubat 2024'te okurlarıyla buluşan romanı "The Search Party" ile devam ediyor.

Şu sıralar denk geldiğim ve bazılarını okuyup blog'da da paylaştığım romanlarla benzer bir tarz; çok satacak, çabuk okunacak, okuru merakta bırakabilecek, okuru şaşırtabilecek, kısa bölümlerden oluşan bir şablon üzerine oturtulmuş romanlardan. Bu biçimle sanırım "binge reading" denilen faaliyeti gerçekleştirmekte insan hiç zorlanmıyor; yazarken yazar açısından durum nedir bu türün yazarları için bilmiyorum ancak gerçekten bir şablonun varlığı, ne kadar ilerledikten sonra okura neyin, nasıl verileceğinin de önceden "şablonda" yer aldığı muhakkak.

İşte The Search Party de bu türün bir örneği. Özellikle Lucy Foley'nin romanlarında aynısını görmüştüm. Bu romanda da The Hunting Party tadında bir hikaye bekliyordum; kısmen yanılmadım. Üstelik beğendim; daha önce de bahsetmiştim bu türü okurken Tolstoy ya da Proust okumayacağınızı anlamk zorundasınız; hatta daha benzer türden örnek vereyim, bir Agatha Christie ya da Henning Mankell de okumayacaksınız. Bunu kabul ederek okumak gerekiyor.

Üniversiteden arkadaş grubu, içlerinden bir çiftin yeni açtığı kamp alanında bir hafta sonuna davet edilir. Eşlerin ve çocukların da geleceği bu tatil, ilk saatlerinden itibaren planlanan "sakin ve keyifli bir hafta sonu" olmayacağının ipuçlarını vermeye başlar. 

Asıl gerilim ise, bir kayıp ve kimliği belirsiz bir ceset bulunmasıyla yaşanmaya başlar.

Tüm bunlar, romanda cuma-cumartesi-pazar-pazartesi günleri arasında daimi bir hareketle okura sunuluyor. Her bölüm başında hangi karakterin gözünden olayları göreceğimizin ve tarihin bilgisi yer alıyor. Böylece bir yandan kayıpla bir yandan da cesetle karşılaşmamız için romanın ilk bölümleri yeterli oluyor. Finale giderken de bilinmezler artarken çözüme de yaklaştığımızı seziyoruz.

İnsanı şaşkınlıkta bırakacak bir roman değil, birkaç twist de içeriyor, beklentilerinizi karşılayacak kadar bilinmez ve sürpriz var. En beğendiğim yanı, klişelerin üzerine fazla yük bindirse de yazar kullandığı tüm klişeleri okuru sıkmayacak biçimde romana yedirmiş. Akıl almaz bir konu ya da karakter derinliği yok. Olaylara tanık olurken karakterlerin varlığını okura uzak değil yakın tutacak kadar da yeterli biçimde işlenmiş karakterler var. Bu tür bir roman için bence başarılı. 

Türü sevenlere gerçekten tavsiye ederim.

8 Mart 2024 Cuma

Agnes Ravatn "The Guests"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu için seçtiğim bir yazar Agnes Ravatn. Fakat okumaya başladıktan sonra anladığım üzere Norveçli yazarın The Guests adlı romanı, soğuk diyar polisiyesinden daha çok "soğuk diyar psikolojik gerilimi".

Anlatıcımız Karin ve eşi Kai, kendi hallerinde bir çift anladığımız kadarıyla. Tesadüfen yaşadıkları bir karşılaşma sonucunda ise normalde güçleri yetmeyecek bir hafta sonu tatiline çıkıyorlar. Karin'in gençliğinden pek de severek hatırlamadığı bir arkadaşıyla yaşadıkları tesadüfi karşılaşma sonunda hukuk alanında birkaç öneri isteyen arkadaşı, karşılık olarak kendi "havalı" kabininde bir hafta sonu için onları davet ediyor. Karin ve Kai'nin bu eve ulaşmasıyla başlıyor roman. İkisi başbaşa, bir hafta sonu geçirip evlerine dönecekler.

Komşuları ise ünlü bir yazar ve onun az ünlü yazar olan kocası. Karin'in şansına, okuyup sevdiği bir yazar.... Ancak komşularıyla karşılaştıkları bir anda yaşadığı psikolojik durum ve Karin'de yarattığı etki nedeniyle karı koca, birden kendilerini uydurdukları bir gerçeklik içine atıyor. Komşularıyla bir sonraki karşılaşmalarında kendilerini zengin ev sahipleri gibi göstermeye başlıyorlar, ancak yalan yalanı doğuruyor ve romandaki gerilim artıyor.

Bu, gerçekten psikolojik bir gerilim ve Karin'den okura da yayılıyor. Evlilikleri, yaşantılarının gidişi, karşılaşmanın tesadüflüğündeki absürtlük, bir yandan Karin'de bir gerilim yaratıyor, bir yanda da komşulara atılan yalanların sorumluluğu çiftte, özellikle Karin'de artan bir gerilimle sonuçlanıyor. 

Romanda Haneke filmlerindeki boğulma hissini yaşadım, aynı tür bir gerilimi yer yer hissettiriyor. Psikolojik bir gerilim olan psikolojik bir analizin tablosu da romanda var. Neden olmadığımız biri gibi davranma ihtiyacı duyarız? Klostrofobik bir yanı da olan roman, ağırlıklı olarak tek mekanda geçiyor. Gerilim, iki hanede geçirilen birkaç saate yayılıyor ve toplamda iki günden ibaret. 

Psikolojik gerilim sevenler beğenebilir ancak insan psikolojisinin bir resmini okuyacaksınız, yüksek tempolu bol bilinmezli şaşırtmaca üstüne şaşırtmaca vaadi olan bir roman değil.

3 Mart 2024 Pazar

Monika Kim "The Eyes Are The Best Part"

Kareler ve Sayfalar polisiye/gerilim/gizem turu, Amerika'dan bir yazarla devam ediyor: Monika Kim'in Haziran 2024'te satışa sunulacak olan kitabı The Eyes Are The Best Part ile.

Güney Kore'den Amerika'ya göç etmiş iki insanın iki çocuğundan biri olan Ji-Won'un hayatı, babasının başka bir kadın için evden ayrılmasıyla sallanmaya başlamıştır. Annesi, girdiği psikolojik yıkımla cebeleşşirken, gözlerle tanışıyoruz. Balığın gözleri yendiğinde hayattaki şansın artacağına dair olan geleneksel bir Güney Kore inancıyla tanışıyoruz. Bu gözler, romandaki gözlerle olan ilişkinin henüz rayından çıkmadan kurulduğu gözler.

Anlatıcımız Ji-Won, Güney Koreli bir ailenin Amerika'da yaşayan iki genç kızından biri olarak öncelikle bir sosyal yalnızlık içinde; bir de roman ilerledikçe görüyoruz ki davranış bozukluklarına sahip. Bir türlü sağlıklı bir arkadaşlık kuramamış gibi görünen Ji-Won ve 15 yaşındaki kız kardeşinin hayatı, babalarının terk etmesinden sonra her ikisinde de annelerinin yıkımının da eklendiği bir çöküş yaratmıştır. Ama en büyük çöküşe sürüklenen Ji-Won'dur. Bu çöküşü hızlandırıp şiddetlendiren ise annelerinin hayatına giren, biraz da kim olduğu belli olmayan "beyaz adam"dır. Annelerinin sevgilisinin tüm açıklarına rağmen annelerini yeniden yıkılmış görmemek için susan iki kardeşin yükü de Ji-Won'dadır. 

Öte yandan okulda, sağlıksız bir iletişim kurmaya başladığı başka bir erkek de aynı dönemde karşısına çıkar. Kadın düşmanlığı ve örtük ırkçılığın saçma bir birleşimi olarak karşılaştığımız bu durum, sinsi bir zorbalığa da anlatıcımızı maruz bırakmaya başlar.

Romanda karşımıza çıkan kadın karakterler ve erkek karakterler tamamen karşıtlık temelind. Bu karşıtlığın kadınlar lehine tarafı ise "gözlerin gücüne" yüklediği metaforik anlamla doğmaya başlayan yeni seri katil Ji-Won.

Hastalıklı bir zihnin intikam hikayesi olan roman, çabuk okunuyor. Klişe temalar üstüne kurulmuş olsa da temposunu sonuna kadar koruyan bir roman olmuş. Amerika'da ötekileştirilmenin birden fazla boyutuyla farklı kombinasyonlarda karşılaşan karakterlerin işlenişi ne sıkıcı ne de abartılı.

1 Mart 2024 Cuma

Sue Fortin "The Missing Wife"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi olmayan polisiye/gerilim/gizem türündeki romanlar turu devam ediyor. Kendi halindeki blog turu kapsamında okuduğum son kitap,16 Şubat 2024 tarihinde okurlarıyla buluşan Sue Fortin'in "The Missing Wife" adlı romanı oldu. Gallerli yazarla da bu vesileyle tanışmış oldum.

Adından da anlayacağınız üzere roman, kaybolan bir eş ile ilgili. Romanda anlatıcımız ağırlıklı olarak çoğu bölümde Siobhan; diğer bölümlerde ise farklı karakterlere dışardan baktığımız, onların gözünden olaya bakma şansı bulabildiğimiz bölümler. Siobhan kim? Romana adını veren "kayıp eş" İrlanda'da yaşamakta olan Kathleen Walsh'ın üç kız kardeşinden biri. Kızkardeşleriyle geçirdikleri biraz kavgalı gürültülü bir geceden sonra Kathleen, aniden ortadan kaybolmuştur. Evli ve bir çocuk annesi olan kadının eşini başka biri için terk ettiği düşüncesi gittikçe herkesin kafasına daha da yerleşmiş, bu nedenle de arama çalışmaları kısa bir süre içinde sonuçsuz biçimde sönüp gitmiştir. Kathleen'in ardından ücretsiz izne çıkarak gazeteciliğe de ara veren Siobhan'ın evliliği de sallantıya girmiş, kocası evden ayrılmıştır. Freya adlı 15 yaşındaki kızıyla yaşayan Siobhan, anlayacağınız zor zamanlar geçirmektedir. Ancak...

Kathleen'in kaybından altı ay sonra, Brighton'da yaşamakta olan Siobhan'a bir telefon gelir. Telefon, Kathleen'in cüzdanının bulunduğunu haber vermektedir. Arayan kişinin kimliğine dair bir fikri olmayan Siobhan, cüzdanın içinde kendi adı ve soyadı yazdığını duyunca meraklanır. Neden Kathleen'in muhtemel cüzdanı içinde kendi adı yazsın? Cüzdanın teslim edilmesi için İrlanda'da yaşayan kardeşinin adresini veren Siobhan, sonrasında kızını da yanına alarak İrlanda'ya, ailesinin de yaşadığı yere döner. Aklında bir plan vardır; Kathleen'e ne olduğunu bulursa evliliğini de yeniden toparlayabilecek, işine geri dönebilecektir. 

Olaylar, yalnızca bir kayıp eş vakasından öte, birden fazla suçun iç içe geçtiği bir organizasyonla temas ediyordur. Bu olaylar ne, Kathleen'in geçmişindeki sır ne, ortadan kaybolması bir cinayet mi yoksa bir yerde saklanmakta mı? Tüm bunların cevabını bulabilmek için Siobhan hem kendi hayatıyla hem de Kathleen'in geçmişiyle yeniden yüzleşmek zorundadır. Bu nedenle de yola çıkar; kayıp kız kardeşinin çalıştığı kurum ve evliliğini, kocasını irdelemeye başlar.

Küçük bir topluluk olmasına rağmen Siobhan, kardeşinin başına gelenleri anlamak için bu küçük topluluktaki tüm sır, gizem, karmaşa ve çıkar ilişkileri ağına da temas etmektedir. Böylece kendisi ve istemeden sevdiklerini de yavaş yavaş tehlikeye yaklaştırmaktadır.

Romanda beğendiğim özellikler; kolay okunan, sıkmayan bölümlerden oluşması ve tek bir anlatıcı olmamasına rağmen bölümler arasında dikkati dağıtmaması. Fakat sonlara doğru tempo hızlanmışken, boşuna biraz uzamış gibi hissettiren bölümler vardı. Kurgu, bir polisiye için okuru merak ettirmeyi başarıyor. Çok farklı, benzersiz bir konusu ya da fazla kompleks bir olay örgüsü yok. Ancak bir seferde oturup elinizden bırakmadan okumak isteyeceğiniz türden bir roman. Bu nedenle polisiye/gizem sevenler için tavsiye ederim.

Netgalley ve Storm Publishing'e teşekkür ederim ayrıca.