18 Haziran 2020 Perşembe

Helene Tursten "The Torso"

Kareler ve sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu için bir süredir kitap yazısı yazmamışım, tur bitti sanmayın. Devam. Sonsuza dek devam edeceğim.

Helene Tursten, İsveçli bir polisiye yazarı. The Torso ise 10 kitaptan oluşan Detective Inspector Irene Huss serisinin 3. kitabı. Bu kitap, yazın ne okusam (yani hangi kurguları) diye düşünürken listeye eklediğim (ve o listeyi de blog'da paylaştım) kitaplardan biriydi. Seriye üçüncü kitabından giriş yapmayı ise tamamen özgür irademle seçtim. Birinci kitap da vardı ama bunu okudum, pişman değilim. Soğuk diyar polisiyesi dediğim polisiye türü aslında sadece kuzey avrupa polisiyesi değil, ben bir histen de bahsediyorum aslında. Ragnar Jonasson'da o his var mesela. Jo Nesbo'nun da çoğu eserinde var. Asıl aradığım ise belki hiç bulamayacağım Henning Mankell'deki his. Gerçekten ne zaman bir polisiye okusam kendimi Wallander'ın muhteşemliğini özlemekten ve Mankell'i kaybetmiş olmanın yeri doldurulamaz efkarından alamıyorum. Bu bende efkar yaratıyor, Wallander'ı böylesine bana sevdiren de belki bu efkardı, şimdi artık onu kaybettiğimizin efkarıyla devam ediyoruz. 

The Torso'ya dönersek; Danimarka ve İsveç arasında gidip gelmelerle geçiyor roman. Irene Huss, İsveç'te çalışıyor tabi. Her şey bazı parçaları eksik bir vücudun bulunmasıyla başlıyor ve kimliğin tespiti yapılana kadar olaylara ek gelişmeler de yaşanıyor. Yeni kayıplar, yeni isimler. Kimliği belirlemek için çıkılan yolda daha sonra cinayeti kimin işlediği, geçmişteki benzer cinayetlerle bağlantısının ne olduğunu bulmaya çalışmakla devam ediyor roman. Aslında, bi üstte de dediğim gibi bu soğuk diyar polisiyesi değil. Sadece orada geçiyor. Mesela tam amerikan işi geldiği çok nokta vardı. Çünkü isimleri ve mekanı değiştirin, bu roman dünyadaki çoğu ülkede geçebilirdi. 

Bir Wallander romanı ise asla geçemez. Demek istediğimi anlatabiliyorum umarım.

Roman çok hızlı, duraklama, boş geçen zaman yok. Zaten oldukça oradan oraya sıçramalı, bazen çözüme hah geldik derken yine başka bir şeyin olduğu bir roman. Ancak bu, katilin ya da sebebin gizliliğini gizlerken, çok da matah bir kurgu yapmıyor eseri. Bir polisiye kurgudaki zeka nerede gizlidir, bu biraz da kişisel bir tercih aslında. Beni cezbeden parıltı ve karmaşa içinde kendisini gösteren, kurguyu kendisine hayran bırakan düğümler bu romanda yok. Ama birçok düğüm, bilinmez ve ters köşe var. Dediğim gibi, kişisel zevkler bunlar galiba.

İyi bir polisiye mi, evet. Helene Tursten'in bu serisinden bir romanı daha bu yıl okur muyum? Sanmıyorum, belki sonra. Yola devam etmeli ve soğuk diyar polisiyesi aramalıyım çünkü. Başka romanları, serileri keşfetmek daha cazip geldi.

Bir de bazı yerlerde İsveççe-İngilizce çeviride olan sıkıntılar çok göze batıyordu, gıcıklığına demiyorum, çok battı. Özür dilerim.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

...ben bir histen de bahsediyorum aslında. Ragnar Jonasson'da o his var mesela. Jo Nesbo'nun da çoğu eserinde var. Asıl aradığım ise belki hiç bulamayacağım Henning Mankell'deki his.

Sanıyorum ne demek istediğini anlıyorum, Sungur, selamlar.