Evet yanılmadınız, dünyanın en iyi kitap blog'u Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu her şeye rağmen devam ediyor.
Daha önce bir kitabına başlayıp yoğunluktan bitiremediğim Leig G.W. Persson'un "Akbaba Meclisi" ile devam edelim. Dört kitaplık Evert Backström serisinin ilk kitabı, seriden bir de ikinci kitabı okudum ondan da ayrıca bahsederim. Ancak kalan iki kitabı bilmiyorum, İngilizce çevirileri muhtemelen vardır, bakar okurum. Bu kadar yoğun ilgi gören bu blog için elbette okurum... Yoğun ilgi=kendi kendime yazıyorum.
Evert Backström'den bahsedeyim öncelikle, kanlı canlı gözümün önünde duran, sesini hatta kokusunu alabildiğim karakterler hoşuma gidiyor. Backström yazarın elinden öyle bir canlanıyor ki, Behzat Ç.'yi nasıl ki izlerken burnuma alkol, sigara ve kıraathanede uzun zaman terk edilmiş ceket ve araba içi kokusu gelirdi, Backström'de de alkol ve pis bir koku geliyor. Gıcık, itici, her şeyden nefret eden, işini yapmayı sevmeyen ama işinden alıkonulmayı da sevmeyen, polis teşkilatına, devlete daha ne kadar yediğimin içtiğimin parasını yığabilirim diye düşünen, kaptığını kar gören bu alkol düşkünü dedektif muhteşem bir karakter olmuş. Çünkü canlı. Bir sonraki cümlesini nasıl kuracağını, yine köşeye sıkıştığında nasıl davranacağını, herhangi bir kadın gördüğünde nasıl düşüncelerle yine kendinden iğrendireceğini, herhangi bir erkek gördüğünde ne kadar pisleşeceğini kestirebiliyorsunuz. Bencil ve uyuz Backström serisiyle geç tanışmışım ya. Böyle iğrenç ama bir yandan da kendisini karakter olarak sevdirebilen tipleri kitaplarda "görmek" şansıma bence. İdealize edilmiş bir polis yok, hatta üzerinde bir şekilde okurun gözünü yormadan ve abartıya kaçmadan çirkinleştirilmiş bir polis var. Rüşvet, kanıtlara müdahale, lüks içinde yuvarlanmak için verilebilecek her tavizi verme. Gerçekten iğrenç bir tip.
Ekibiyle uyumsuz, kendi dışındaki herkesle uyumsuz ve insanlara pek bir saygı duymayan Backström bu kitapta ekibiyle birlikte Stockholm'den Vaxjö'ya giderek polis akademisinden mezun olmak üzere olan genç bir kadının cinayetini araştırmaya gidiyor. Konaklama masrafı üstüne çıkarılabilecek her masrafı soruşturma kapsamındaki harcamalara yazdırma derdinde olan Backström'ün yol alamayışını, bazen yol alışını, ekibin ayrı birimler gibi çalışmaya devam ederek soruşturmada ilerlemesini izliyoruz. Benim gibi "polis işini" okurken mutlaka görmek, karakterlerin birden "buluverdiği" şeyler yerine her adımı bizzat okuyabilmek, süreci hangi karakterden görüyor olursa olsun ona dahil olabilmek isteyen okurlar için tatmin edici.
Cinayetin girişini, gelişmesini ve sonucunu aktarmayacağım. Yazarın "büyük bir İsveçli yazar" olmasına da şaşırmadım. Karakterlerin hayatlarında zorlama detaylarla yan öyküler yaratmadan, her bir karakteri tanımaya, duygularından ve hayatlarından haberdar olmaya ve onlarla aslında yakınlaştırmaya imkan veren bir anlatımı var. Kitaptan kimseyi tanımadan ayrılmayı sevmem, Leif G.W. Persson'da herkesle vedalaşarak ayrılıyorsunuz, kitabı kapatırken içinde bulunduğu duruma üzüldüğüm ya da başardığı bir şeye sevindiğim karakterler oldu. Kokuşuk bencil gıcık Backström'ü bile bir sonraki romana dek özledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder