1 Ocak 2021 Cuma

Arnaldur Indridason "Outrage"

2021'in ilk yazısı. Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turunun azimli ilerleyişini gösteren bir yazı olarak, 2020'de en çok okuduğum yazarlardan biri olan Arnaldur Indridason'dan geldi: Erlendur serisinin dokuzuncu kitabı, Outrage. Yeni yılın ilk kitabı olarak da serinin onuncu kitabını okuyorum, birkaç güne onun yazısını da yazarım. Black Skies. 

Yazar hakkında, seri hakkında blog'da yazarın kitapları hakkındaki yazılarıma kısaca baksanız bir fikir edinirsiniz. Özetle, geçmişin hüznünü ve ağırlığını bir türlü üzerinden atamayan ve hayatı artık bu ağırlık ve hüzün ile geçen, yaptığı işe de bu sinen bir dedektif Erlendur. İzlanda'da, Reykjavik'te geçen serinin dokuzuncu kitabı da aynı yerde geçiyor. Ekip de aynı, Erlendur'un çalışma arkadaşları Sigurdur Oli ve Elinborg.

Bu kitap benim için sürprizler içeren bir kitap oldu. Sürprizi bozmadan anlatmak istiyorum konuyu. Reykjavik'te bir adam evinde boğazı kesilmiş halde bulunur. Buraya kadar üzücü olan tablo, detaylarıyla üzüntünün yerini nefrete bırakan bir biçimde genişler. Ölen kişini boğazına kadar bir ilaca da boğulmuştur. Bu hap, tecav*z hapı olarak da bilinen, aslında uyku bozuklukları için kullanılan ve reçetesiz elde edilmesi mümkün olmayan bir haptır. Ölen kişinin evindeki tablo ve otopsi ise adamın kısa bir süre önce ilişkiye girdiğini göstermektedir. İlaçların varlığı da gözönüne alındığında, ortada hem bir katil, hem de bir mağdur mu vardır?

Hikaye, bu sorunun peşine takılmakla başlıyor. Ölen adamın fazlasıyla kendi halindeki iş ve özel hayatı ortaya ipucu çıkarmak için yeterli imkanı sunmaz. Ancak hapın varlığı, önceden gerçekleşmiş bir tecav*z olayının mağduruna ulaşmak için kanıt da sunar. Ölen adam çok tanınmasa da, bir yerlerde elbette bir geçmişi vardır ve bu geçmiş bir şekilde yolunun Reykjavik'te tecav*z hapına boğulup boğazının kesilmesine dek giden yolu da yaratmıştır. 

Bu romanda diğer romanlardakinin aksine Elinborg'u biraz daha yakından tanıma imkanı veriyor yazar okura, ancak değişmeyen bir yön olarak alıştığım "geçmişin günümüzdeki etkisi, gücü" bu romanda da her romandakiyle aynı. 

Ülkenin kendisinde bir hüzün varmış gibi geliyor bana, İzlanda'dan okuduğum her yazarda bu böyle. Sadece polisiye türü için de söylemiyorum. Outrage'i okurken de romandaki mekanların tamamında, karakterlerin hemen hepsinde aynı hüzün varmış gibi. Bir yolda mı gidiyorlar, o yolda da hüzün var. O yolu gören gözde de hüzün var. O arabaya şöyle uzaktan baktığımız da hüzün var. Hiç de sırıtmıyor bu. Yapmacık değil, üzerinde zaten olan bir şey o coğrafyada, o ülkede, o neredeyse işte. Üzerinde olduğu için, içindekilerin hepsinde de görülüyor. Her hikayeye, her satıra siniyor. Onun olmadığı bir mürekkep, bir dijital iz olmuyor sanki.

Hiç yorum yok: