John Banville'i ilk kez bu romanıyla okumuş olsam da, yazarın sanırım benim geç yaşıma kadar dikkat etmediğim ünü ve yazdığı eserleri hayli popüler. The Drowned da, uzun zamandır devam eden Quirke serisinin onuncu, Strafford serisinin ise ikinci kitabı. Karakterler, uzun zamandır beraber çalışmış farklı yaşlardaki iş arkadaşları olarak, seriye dahil oluşlarına göre ayrı serilere sahip oldukları gibi, çakışan romanlarda da böyle bir tablo sergiliyorlar sanırım.
Banville'in the Snow adlı romanını da okudum. The Drowned'da olduğu gibi, kendine özgü kasvetli, hüzünlü ve sakin bir yapısı olmasına karşılık kazandığı popülerliğin hakkını veren polisiyeler yazdığını düşünüyorum.
Dedektif Strafford, biten evlililiğinin resmi olarak henüz bitmediği gerilimli bir durumdayken, adli tıpçı Qurike'in genç kızıyla kendisini bir ilişki içinde bulur. Romanda bu ilişki, hikaye boyunca iniş çıkışlar ve iç hesaplaşmalarla karşımızda.
Öte yandan romanın başında, romandaki asıl konu karşımıza çıkarak bizi karşılıyor: Bir akademisyen ve karısı taşrada araçlarında kavgaya tutuşur, kadın ücra bir yerde kenara çeker ve koşarak uzaklaşır. Adam karısını bulamaz, aramaları sonuç vermediğinde kadının uçurumdan düşerek ölmüş olabileceğini düşünür. Bu aramalar, resmi yetkililere ulaşabilmek adına bir telefon bulmak umuduyla yakınlardaki bir eve uğradığı sırada garip bir durumla iç içe geçer. Tesadüfen girdiği evde, orada, kiralık evlerinde dinlenmek için henüz gelmiş çift ile karşılaştığında, ortada beklenmedik sahneler yaşanır.
Ev sahipleri ve adam birbirlerini tanıyor mudur?
Strafford, kayıp kadın soruşturmasına dahil olup ilgili kimseleri sorgulamaya giriştiğinde, akademisyenin daha önceki bir soruşturmada da karşısına çıkan isimlerden biri olduğunu hatırlar.
Olayların ne kadarı tesadüftür?
Kadın nereye gitmiştir?
Ailenin sakladığı bir şey mi vardır?
Strafford, efkarlı bir dedektif olarak klişe gibi görünse de nedense çok sevdim. Wallander-vari bir bahtsızlıkla örülü, yaşadığı coğrafyanın iklimine benzer ruh haliyle çok yakın geldi bana.
Seriyi sevdim, yazarı sevdim, büyüleyici olmasa da polisiye kurgusunu sevdim. Karanlık, kötücül, sinsi, nefret dolu karakterleri olsa da, polisiye içinde vahşi bir cinayet olsa da, sükunetine karışmış hüznüyle okurla sanki anlatamadığı bir derdini paylaşan karakterleri seviyorum.
Tavsiye ederim.