7 Ocak 2013 Pazartesi

James Joyce "Dublinliler"

Dublinliler’de, James Joyce’un yaşadığı dönemdeki (1882 – 1941) toplum hayatını bir çok farklı konuda ele alan hikayelerini okumak mümkün. Üstelik bunu yaparken toplumun elit ve üst bir tabakasından bahsederek okuyucuyu toplumun –bence- asıl kısmından uzak kılarak değil, tam da da orta sınıftan, gündelik hayatın içindeki sıradan insanlardan bahsederek yapıyor. Bu yüzden karşımıza çıkan öyküler de içeriği bakımından günlük/sıradan tabiriyle sınıflandırılsa bile aslında insanların içinde bulundukları toplumsal gerçekleri tüm gerçekliği ile sunmaları sebebiyle hem Dublin’i hem de dönemi anlatacak güzel bir kaynak görevi de görüyor.

Her bir öyküde karşımıza çıkan karakterlerin en belirgin özelliği öykü sonunda mutlaka bir “şey” yaşamaları ya da bu “şeyi” fark ederek hayatlarında yeni bir sayfa açmaları; bu iç dünyalarında açtıkları bir sayfa oluyor genelde, ya da tüm yaşamlarında yeni bir “davranış” biçimi doğuracak bir aydınlanma oluyor. Sıradan olanın sonrasında yaşanan bu aydınlanmayı sağlayan olaylar ya da düşünceler süresinde ise gündelik hayattan bir çok konu sorgulanıyor öykülerde; tutsak olma, çocukluk, bilgelik, hayatta nerede olduğunu sorgulama, evliliğinin sorgulanması, hayatın yetişilemeyen geçişi, din ve arkadaşlık bunlardan bazıları.

Dublinliler’de benim gözüme çarpan bir nokta ise zaman zaman öykülerde Dostoyevski’nin karakterlerine benzer tavırlar içine giren başkahramanlar görmekti; sıkışıp kalınan hayat içindeki küçük adamlar ve kendilerini üzerlerinde düşündükçe daha da sıkıştıran gerçeklikleri.

Okuması güzel, yer yer insanı kedere ve üzüntüye boğan bir kitaptı; bazen karakterleri o kadar çaresiz görüyordum ya da o kadar bir saflık içinde buluyordum ki, kendimi bir kederin içinde bulmamam imkansızdı.

James Joyce, Dublinliler. İletişim Yayınları, 232 sayfa.

Hiç yorum yok: