"Hayat en
karanlık gecede bile yolunu bulur dostum."
Justin
Cronin, On İki.
SONU GELEN DÜNYA
FANTEZİSİ
Son
yıllarda, özellikle Amerika çıkışlı dizi, film, kitap ve çizgi romanlarda
sıklıkla rastlanan bir konu olmaya başlayan "dünyanın sonu" ya da
daha başka bir dille anlatmak gerekirse, "dünyanın bilindik halinin
sonu" ülkemiz sanat severleri için de ilgi çekici hikayeler sunuyor.
Çevrilen
kitaplarla, televizyonda gösterime başlanan dizilerle ya da sınırları yok eden
internet sayesinde kolay ulaşılabilir hale gelen tüm mecralar yoluyla ülkemiz
içinde de kendisine ayrı bir kitle yaratmayı başarabilen post apokaliptik tarz
örnekleri her geçen gün artıyor.
Konumuz
bir kitap olduğuna göre, kitap örneğini ele alarak ilerlemekte fayda görüyorum.
Okuyucu
için, neredeyse "gergin" bir durum oluşturan post apokaliptik hikaye
anlatan bir kitabın, okuyucuyu bu denli gererken aynı zamanda kendisine nasıl
sıkı sıkıya bağladığının sebepleri üzerinde kısa bir şekilde düşünmeyi tavsiye
ediyorum.
Bildik
dünyanın elden kayıp gitmesinin çekiciliği nereden geliyor? Neden okuyucu sahip
olduklarının yittiği bir geleceğin içinde kendisini bu denli heyecanlı ve
yaşıyor hissediyor?
Bunun
öncelikli sebepleri arasında belki heyecan/macera hatta tehlike, ipin üzerinde
yürüme riskini sever olması gelebilir. Ya da kendi bulunduğu stabil dünyası
içinde asla içine düşmeyeceği bir geleceği anlatan bu hikayeler karşısında,
kendi durumuna bakıp kendisini şanslı sayabilir. Eklemek istediğim bir diğer
şey ise, böyle bir durum olduğunda nasıl davranması gerektiği konusunda
kendisine bir hazırlık, bir ders veriyor olabilir. Bir gün dünyanın sonu
gelirse, nasıl davranacağı konusu yaşayarak öğrenemeyeceği bir durum
olduğundan, ancak henüz yaşanmamış bir kurgu üzerinden bunu deneyimleyebilir.
İpin
ucunda, nükleer felaketler atlatmış ve hemen her an bir savaş beklentisi içinde
olan günümüz dünyası insanı için, sanıyorum ki dünyanın sonunun yaklaşıyor
olması dev bir hayal olmaktan ziyade, zamanı netleşmediği halde beklenen bir
durum.
Bu
sebeple, haklı olarak, belki saymadığım onlarca sebepten ötürü "o da artık
sona doğru yol almaya hazır."
Ancak...
RAYINDAN ÇIKMIŞ
BİR DÜNYADA YAŞAMAYI BAŞARMAK
Justin
Cronin'in dilimize çevrildiğinde, hedef kitlesi içinde oldukça ses getiren
romanı Hiçlikten Gelen Kız'ın devam kitabı olan On İki, ilk kitapta başlayan
hikayenin sanırım en heyecanlı kısmını bizlere anlatıyor ve üçüncü (son)
kitabın yakın zamanda çevrilmesi ihtiyacını doğuruyor.
Yapılan
tehlikeli bir deneyin ardından işlerin çığrından çıktığı Amerika'nın bizleri
beklediği hikayede, karşımıza son yıllarda fazlasıyla popüler olan ve neredeyse
çoğu yazara ilk kitabını yazdıran "kan emiciler", On İki'de de
karşımıza çıkıyor. Ancak rahat olun, tahmin ettiğinizden çok çok daha farklı
bir "vampir" hikayesi var karşımızda. Zira yazarın mükemmel kurgusu
ve olay yaratma yeteneği sayesinde ele aldığı konuyu taşıdığı çizgi, kitabın
ikinci cildinin neden bu denli beklendiğini kanıtlar nitelikte.
Önce,
0 yılına dönerek deneyin patlamasının ardından hayatta kalan insanların bir
araya gelme ve olan biteni anlama dönemini izliyor, ilerleyen zamanla beraber
devlet ve ordunun işin içine girdiği ve bireysel çıkarların da ön planda
tutularak yönetilmeye mahkum bırakılmış, sonu gelmiş toplumların düzensizlik
içindeki düzenini okumaya başlıyoruz.
Yıkılan,
dünyanın dev gücü olduğu halde yıkılan bir Amerika'da, insanların kendi
kanunlarını ve gerçeklerle/sorunla baş etme, hayatta kalma ve dünyada yeniden
yaşamı canlandırma adına giriştikleri çalışmalar ve yaptıkları planlar, okuyucu
için en başta bahsi geçen "öğrenme" sürecini oluşturabilecek gibi
duruyor.
Vampir
konusu ise "Viral" olarak karşımıza çıkmakta. Yazar, yarattığı kan
emiciler "Viraller" olarak tanımlıyor ve normal vampir anlayışımızın
aksine, virallere farklı özellikler yüklemiş. Bu da elbette farklılaştırıcı
noktalardan biri olarak kitaba bir artı puan daha kazandırıyor.
Justin
Cronin'in tebrikleri hak ettiği bir kaç detayı daha eklemek istiyorum; ilk
olarak kitaptaki kadın kahramanları okuyucuya sunuş biçimi. Baş karakter Amy
olmak üzere hikayede karşımıza güçlü erkek karakterler kadar kadın karakterler
de çıkıyor. Bahsettiğim güç, karakterin yaratılışının edebi yönünü olduğu
kadar, hikaye içinde sahip oldukları gerek fiziksel gerekse zihinsel
yetenekleri. Bir savaşçı olarak hikayede yer alan Alicia karakterini bu duruma
örnek gösterebilirim. Kadın erkek eşitliği çok güzel biçimde irdeleyen yazarı
bu noktada kutlamakta sakınca görmüyorum.
Bir
diğer detay ise okuyucunun atlaması imkansız olan, sayıca fazla olan
karakterlerin yaratılışındaki başarı. O kadar fazla karakter, o kadar iyi bir
ustalıkla kurgulanmış ki her bir karakterin davranışlarının içinde olduğu
tutarlılık, kitap boyunca tek bir satırda bile bozulmuyor.
GERİLİM VE
HEYECAN
On
İki, post apokaliptik bir roman olarak klişelerden sıyrılmış bir çizgide.
Hayatta kalma çabası, intikam, gerçeğin yadsınması, türler arasındaki savaş,
umut olduğu kadar umutsuzluk ve geleceği kendi elleriyle yaratmaya, kurtarmaya
çalışan bir avuç insan. Öte yandan kural koyucular ve diğerleri arasındaki
adaletsizlik, adaletsizlik içinde kendi adaletini yaratmaya çalışan kanunsuz
ama kural sahibi olanlar.
On
İki, son zamanlarda iyi bir maceraya atılmak isteyenlerin doğru tercihi
olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder