17 Ağustos 2023 Perşembe

A.J. Finn "The Woman in the Window"

Yine soğuk diyar polisiyesi değil, yine psikolojik-gerilim ekli polisiye. Ve Amerikan. Gerçekten, normalde hiç ilgimi çekmeyecek bu kombinasyonlarla geçirdiğim bir Ağustos ayı oluyor, beğenerek okuyorum üstelik.

Adından direkt, Hitchcock aklınıza gelecektir. Binlerce kez yeniden kurgulanmış bir kurgunun atası olarak, yazar da sıklıkla anlatıcımız olan ana karakter üzerinden atıfta bulunuyor zaten. Evet, karşı komşu; karşı pencereden gördüğü bir şeyler, bu bir şeyler yüzünden düştüğü gerilim, korku ve yaşadıkları. Ve kapanış.

Anlatıcımız olan ana karakter, Anna Fox, romanın başında anladığımız kadarıyla agorafobik, yani açık alanlara çıkma korkusu yaşıyor. Bu nedenle yaklaşık 10 aydır evinden dışarı çıkmamış. Aynı zamanda çocuklar üzerine uzmanlaşmış bir psikiyatrist, ancak online olarak kendisiyle aynı sorunu yaşayan insanlara da anonim biçimde yardımcı olmaya çalışıyor. Anna, zamanını siyah-beyaz korku, gerilim klasiklerini izleyerek, bol bol içerek geçiriyor. Anladığımız kadarıyla ayrı yaşadıkları eşi ve kızıyla da sık sık konuşuyor, onun haricinde etrafı gözetliyor... Komşularını gizli gizli izliyor, bir pencereden gördükleri kadarıyla yaşıyormuş gibi hissetmeye çalışıyor. 

Ve klasiktir, sokağa yeni taşınan bir aile dikkatini çekiyor, ailenin önce çocuğuyla, sonra tesadüfen çocuğun annesiyle tanışıyor, uzun zamandır kiracısı, spor hocası, pskiyatristi dışında gelenin gidenin olmadığı evinde "Jane" ile bir süre eğlenceli zaman geçiriyor.

Sonrasında, pencereden bir şey görüyor; Jane'in evinde, Jane'e bir şey oluyor. Evden çıkamayan biri olarak olaylara sadece "dikizleyerek" de dahil olmuş olsa, Jane'le geçirdiği zamanın da etkisiyle kendisini bir şekilde olaylara çekilmiş halde buluyor.

Çok klasik, hatta klişe bir kurguya sahip. Anna'nın neden evden çıkmadığına dair açıklama beklenmedik olmuyor, ortada çok şaşırtacak bir şey bana göre yoktu. Kocası ve kızından neden ayrı yaşamak zorunda olduğunun açıklaması, romanın başından beri tahmin edilebilir halde olduğu için sürpriz oradan da gelmedi. Karşı evde gördüğü olayların detaylı açıklamasını elbette getiremiyor insan okurken ama sorumlunun kim olduğuna dair okura fazlasıyla ipucu veriyor. Peşinde olduğu şüphelinin kim olduğunu okur olarak tahmin etmek kolay, fazla kolay ve çabuk olmuş. Ancak finale kadar roman ortaya aleni bir açıklama sunmuyor, düğüm finalde çözülüyor yani tatsız biçimde bildiğiniz bir sonucu okumuyorsunuz. Dediğim gibi, çok klişelerle dolu olduğu için, yazar da ipucunda bonkör davrandığından beni çok şaşırtmadı.

Fakat bir günde okunuyor, sizin için tatmin edici olacak bir özellikle bunu da belirteyim. Ben yazarın yeni kitabı çıksın, onu da okurum mesela.

Hiç yorum yok: