26 Ocak 2024 Cuma

Bea Setton "Berlin"

Kareler ve Sayfalar literary-fiction, popüler hafif psikolojik gerilim içeren binge-reading kitaplar pek de özel olmayan turu devam ediyor. Bea Setton'dan Berlin ile. İlk kez okuduğum bir yazar, goodreads'teki yorumlara bakarak seçtiğim kitaplardan biriydi, pişman olmadım, hatta beğendim.

Anlatıcı karakterimiz Daphne, Fransa'da doğmuş, sonrasında Oxford'da okumak için İngiltere'ye yerleşmiş ve anladığımız kadarıyla lisansüstü başvuruları reddedilmiş genç bir kadın. Ailesinin hala okuduğunu sandığı, hatta felsefe alanında lisansüstü öğrenim gördüğünü düşündüğü Daphne, ailesine "felsefe çalışmalarında hayli yardımcı olacağını düşündüğü" için Almanya'da Almanca öğrenmeye gitmek istediğini söyleyerek Berlin'e gelmiş. Söylediği tek yalanın bu olmadığını sayfalar geçtikçe anlamak mümkün; neredeyse kendisi hakkında söylediği her cümle bir yerden bir yalana bağlanıyor. Kesinlikle hastalıklı bir yalancılığın ardındaki bozuk psikolojiyi yazar sade biçimde çok güzel vermiş. Bir önceki yazıda da bahsettiğim gibi, Avrupa'nın içinde olduğu dekadansın ve nihilizmin bir örneği de Daphne adlı anlatıcımız. Kronik yalancılığı imkan verdiği kadar tanıyabildiğimiz anlatıcımız, amaçsızlık ve konfor batmasıyla karışık bir ruh halinde. Ailesinden gelen maddi destekle çürümesine devam etmek için kaçtığı bir yer olarak da kendisi gibi kaçaklarla dolu Berlin. Ve kendisi gibi, dekadansın haleti ruhiyesi gibi tekinsiz bir Berlin.

Kiraladığı dairenin önce camında bir çatlak, ardından da daireye yönelik bir saldırı olduğunda anlatıcımız gerçekten dehşete düşüyor; kime ne yaptığını bilmiyor, neden hedef alındığını bilmiyor, dil okulundan insanlarla kurduğu yalancı ve yüzeysel iletişim hariç Berlin'de geçirdiği zamanda edindiği takıntılı bir eski sevgiliden başka neredeyse kimsesi bile yok.

Daphne'nin zihnindeki çöküşü karşımıza Berlin'de geçen bir psikolojik gerilime çevirmekte yazar bence başarılı olmuş. Bergman filmlerindeki bir gerilimin benzerine ya da en sevdiğim filmlerden biri olan Victoria'daki Berlin'e benzer bir tekinsizlik romanı sarıyor. Bir yanda yine bedensel yıkımla ruhsal yıkımını örtmeye çalışan genç bir kadın var; bir yanda da Avrupa'nın karakterler üzerinden yüzümüze vuran buhranı.

Çok beğendim, yani neden çok beğendim; bu kadar yalın biçimde aslında hiçbir özelliği olmayan bir insanın kaçışı ve çöküşünü, gizemli bir şekle sokarak gerilimin hakkını vermek zor olsa gerek. Yazar bunu başarmış bana göre.

Hiç yorum yok: