5 Temmuz 2014 Cumartesi

Iva Prochazkova "Çıplaklar"

BÜYÜMEK, KAT KAT GİYİNMEKTİR

Hayatın en zor dönemi ergenlik olabilir mi? Cevaplar aramaya çocuk yaşında başladığınızı düşünürseniz, elinizde hala hiçbir cevap olmadığını fark etmeniz ergenlik dönemine rastlamaz mı? Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna kendinizin karar vermesi gerektiğini, yıpratıcı insan ilişkilerini ve toplumdaki normları keşfettiğiniz, sertçe onlarla yüzleştiğiniz bu dönem hayatınız en zor dönemi değil midir?

Keşfettikçe daha çok karanlığa boğulduğunuz, elinizden hiçbir şey gelmeyen durumların çaresizliği içinde bazen yapıcı bazen de yıkıcı çözümlere yöneldiğiniz bu dönemden geçerken, ardınızda bıraktığını her şey hayatınız boyunca sizi gölge gibi takip etmiyor mu sanki? Mutlaka ediyordur. En unutulmaz hatalarla dolu bu dönemin, aslında kendi cevaplarını aramaya gidenler tarafından öğrenmenin en yoğun olduğu dönem olarak ele alınması taraftarıyım. En basitinden ergenlikte dinlediği müziği elli yaşında da dinleyebilen bir bireyin, kendince en verimli keşiflerinden biri olarak müzik zevki kalıcı ve sağlam bir yer edinmiştir hayatında. Ya da üniversite sınavına girerken, tüm hayatını etkileyecek seçimleri, akademik seçimleri yaptığı bu dönemde bu genç insanlar aslında hayatlarındaki en kalıcı çentikleri atıyor sayılmaz mı?

Her bir yaşla beraber, bireyin üzerine daha fazla kural; daha fazla keşifle gelen daha fazla acı gerçek, daha yıkıcı sorunlar yapışır. Bunlarla başa çıkma yöntemlerini de yine kendisi keşfedecektir. Tamamen kör karanlıkta hislerden başka hiçbir şeyden güç almadan ilerlemeye benzer bu. Kimi cevapları ailesinde, kimi sokakta, kimi sanatta, kimi psikiyatrda, kimi ise hepsinde ya da hiçbirinde arar. Sonuç ise aslında hiç değişmez; hayat acıdır ve bununla yüzleşmenin maalesef şimdi tam zamanıdır.

BERLİN'DE YOLLARI KESİŞEN BEŞ GENÇ

Iva Prochazkova'nın 2010 Magnesia Litera Ödülü sahibi romanı Çıplaklar, adında yaptığı "arınmışlık hali" vurgusu ile romanda geçen her bir karakterin kendine has oluşuna vurgu yapıyor. Büyümenin, katman sahibi olmanın ve çıplaklıktan, doğallıktan uzaklaşmayla eşdeğer olduğu mesajını veren Çıplaklar'da, karşımıza her biri kendi amaçları, hayalleri ve yaşamları içinde çırpınan beş genç çıkıyor. Yaşları on beş ve on yedi arasında değişen her bir genci, kitaptaki farklı bölümlerde akıp giden hikayeleri/hayatları içinde izliyoruz.

Parçalanan aileler ve umutsuzluk kitabın ilk sayfalarından itibaren göze çarpan kavramlardan. Uyum sorunu yaşayan ve kendi doğrularını, bir başınalığı içinde bulduğu yöntemlerle yaşayan genç bir kızın gözünden toplumun klasik eğitim ya da başarı anlayışının sorgulanmasını gösteriyor yazar ilk olarak. Çek Cumhuriyeti ve Almanya arasında gidip gelen ve hiçbir okula uyum sağlayamayan genç Sylvia'nın her fırsatta doğaya dönmesi, kitabın adındaki çıplaklığı, katmansızlığı ve doğal oluşu vurgular nitelikte. Fakat eklemek gerekir ki, kitapta sıkça karşımıza çıkan "mağara adamı" tabiri ile Sylvia'nın kendince ve psikologu tarafından özdeşleştirilmesi bir soruyu da beraberinde getiriyor; mağara adamı halimizden uzaklaştığımız ölçüde tatminsizlik ve bocalama içine mi yuvarlanıyoruz? Modern hayat girdabının içinde bize dayatılan tüm doğrular, aslında doğamıza ters ve bizi biz olmaktan çıkaran şeyler mi?

Kitapta bir kır kurdu üzerinden özgürlüğün sorgulanması, karakterlerin özgürlüğü sorgulaması ise Çıplaklar'a lezzet katan detaylardan biri. Tutsak olarak uzun bir hayat yaşamak ya da özgür olarak kısa da olsa, kendince bir hayat yaşamak.


 Bir gençlik romanı olarak, On8 Kitap'tan geçtiğimiz aylarda çıkan "Ağaçtaki" kadar etkileyici ve karanlık kitap. Avrupa'nın kendisine has karanlığının içine sindiğini düşündüğüm, her bir karakteri ile ayrı bir sorunu ele alan Çıplaklar, sadece gençler için değil, edebiyattan zevk alan herkes için bir seçenek.

Hiç yorum yok: