KAYBETMEK ASLA SON BULMAZ
Bir insan
hayatta ne kadar kaybedebilir? Kaybetmenin sınırı var mıdır?
Yoksa hayat
öyle acımasızdır ki her şeyi kaybettiğinizde bile kaybına üzülebilmeniz için
size yeni "sahiplikler" mi yükler; acı ve kederin sınırsız olduğu bir
dünyanın içinde son kez kaybetmek ve son kez üzülmek diye bir şey yok mudur?
Tüm
ayrılıkların ardından dibe vuran insanlar, işini kaybeden insanlar, eşini ölüm
çalan insanlar, eşinin terk ettiği insanlar, eşini terk eden insanlar, çocuğunu
yitiren insanlar, evini kaybeden insanlar, hayatını kaybeden insanlar...
Nedense ne kadar acı olursa olsun, insan "üzülme ve kaybetme kotamı
doldurdum, bundan sonra artık hiçbir şekilde üzülmem ve kaybetmem gerekmeyecek"
gibi bir şey diyemiyor. Her kara günün ardından parlak güneşin gözümüzü
alacağını sanarak yaşamak için ise fazla geç kaldık. Fazla akıllandık ve
fazlasıyla yaşadık. Bu yüzden, biliyoruz ki insanın başına ne gelirse gelsin,
daha kötüsü her zaman bir yerlerde hazır bekliyor olabilir. Son,
"kaybetmenin" bildiği bir kavram değil maalesef.
Yaşanılan
her an, alınan her nefesle bir şey kazandırdığı gibi, bıraktığınız her soluk
gibi her an sizden bir şeyler götürmeye pek hazır.
YEDİ GÜN BOYUNCA BİR AİLE OLARAK KALABİLMEK
"New
York Times Bestseller" ifadesi, April Yayınları'ndan Eylül 2014 tarihiyle
dilimize kazandırılan Jonathan Tropper'ın "Burada Ayrılıyoruz" adlı
kitabının kapağında, en tepede yer alıyor.
Gerçekten de çok satmış olmasına şaşırmayacağınız bir kitap. Kitabın
başkahramanı Judd Foxman'ın birinci ağızdan anlattığı bir hikaye; hüzünlü bir
komedinin eşlik ettiği, karakterin başına gelen ve etrafında olan biten her
şeyin katlanmanın ve gerçekliğin sınırlarını zorladığı bir dram "Burada Ayrılıyoruz".
Olan bitenlerin sürekli "yok artık" dedirttiği, karakterlerin her
birinin sayfalar ilerledikçe adeta daha da uçarı, saçma, komik olduğu, aynı
zamanda devasa bir keder içine hapsolduğu, sürükleyici bir hikaye.
Otuzlu
yaşlarının başındaki Judd Foxman, karısının kendi patronu ile olan ilişkisini
çok acı biçimde öğrenir ve ardından dünyadan adeta elini ayağını çekerek,
yalnızlığının ve kederinin duvarlarına sindiği bir bodrum katı kiralayarak
orada yaşamaya başlar. Bizim hikayemiz ise bu ayrılışın ardındaki günlerde
gelen bir ölüm ile başlıyor: Judd Foxman, vefat eden babasının son isteğini
gerçekleştirmek üzere çocukluğunun geçtiği eve, aile evine gitmek zorundadır.
Din konusunda kendince bir anlayışa sahip olan baba Foxman'ın son isteği, tüm
aile bireylerini şaşırtacak bir dilektir: Şiva istemiştir. Musevi bir ailenin
bireyi olan Mort Foxman, ölümün ardından tüm ailesinin yedi gün boyunca yasa
girmesini istemiştir ve bu istek, çocuklarının yoğun çaba, fedakarlık ve en
zoru da diğer aile bireylerine katlanma/sabretme çabaları içinde
gerçekleştirilmeye başlar.
Her biri
kendi başına birer öykünün kahramanı olacak denli renkli, yer yer sinir bozucu,
acımasızlıkları ve dengesizlikleriyle bazen sınırları zorlayan ve atacakları
her bir adımda Foxman ailesini tanıdıkça görebileceğiniz bazı özellikleri
barındıran tüm kardeşler ve klasik "anne" modelinden oldukça uzak
anneleri eşliğinde Şiva başlar. Roman, Şiva boyunca süren günleri içeriyor ve
her bir bölüm, bir güne denk geliyor.
Bir ailenin
yaşadıkları onlarca trajedi içinde bir araya gelme çabası ve bir kaç günlüğüne
de olsa yeniden aile olabilme ihtiyacı/çabası, başkahraman ve sürekli olarak
bir "kaybeden" konumunda gördüğümüz Judd'ın trajik hayatının dahi
önüne geçiyor. Aralarında aşılamayacak dağların oluştuğu kardeşler arasında,
çocukluktan kalan ve aile evine dönme ile yeniden şekillenen dostluk, birlik
zaman zaman okuyucunun gözünü bile yaşartabiliyor.
Her bir
kardeşin birbirinin zıddı olması ve yaşadıkları hayatlar arasındaki uçurumun,
her birini diğerine uzaklaştırdığı ölçüde aslında yakın kılması, zıtlıkların
bir araya getirdiği, ölümün tutkal misali yeniden birleştirdiği Foxman ailesine
dair yapabileceğimiz çıkarımlardan biri.
Akıcı bir
anlatım, günlük hayatta bir arkadaşına dert anlatıyormuş gibi gelecek size
yazar. Ya da kendi kendisine konuşuyor, kendisi ve etrafı hakkında fikir
yürütüyor gibi gelecek. Yazarın samimi anlatımı, çeviri bir kitap okuduğunuz
halde hissedilmeyecek gibi değil. Bir kaç sayfa göz atmakla başlasa bile
elinizden bırakmadan bitirebileceğiniz kadar akıcı, bu akıcılıkta payı olan
güzel bir çeviri ve insanı kendisini okumaktan alıkoyamayacak denli hareketli,
garip, sürprizlerle dolu, "ağlarken güldüren" bir roman "Burada
Ayrılıyoruz".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder