Bir süredir
blog'a pek sık yazı ekleyemiyorum. Okumaya ara verdiğimden değil, yine
hayatımda yeni bir taşınma - şehir değiştirme süreci başladığından.
Eylül ayının
son günlerinde okuduğum Salka Valka'nın yazısını blog'a da ancak bu gün,
sabahın 07:16'sında ekleme fırsatım oluyor gördüğünüz gibi.
Halldor
Laxness'in 1955 yılında Nobel Ödülü kazanan etkileyici romanı Salka Valka, aynı
zamanda dilimize İzlanda dilinden çevrilen ilk roman olma özelliğini de taşıyor
(yanlışım varsa düzeltin lütfen).
Birinci
Dünya Savaşı sırasında İzlanda'nın olabilecek en yoksul bölgelerinden birinde,
bir köyde, bir anne ve kızın hayata tutunma çabasını anlatıyor Salka Valka. Kitaba
adını veren başkarakter Salka Valka'nın annesi ile beraber kuzeyden güneye
gitmek için yola çıkmaları, parasızlık yüzünden yarıda kalır ve güneye gitmek
(kurtuluş olarak sembolize edilen "güney", roman boyunca yine aynı
anlamı ifade edecek şekilde farklı karakterler üzerinden bile olsa sık sık
karşımıza çıkıyor) için yeterli parayı biriktirmek amacıyla yoksulluktan resmen
can çekişen bir köyde bir süre durmaya karar verirler. Aslında bu karar
annesine aittir zira romanın başında Salka henüz 5-6 yaşında küçük bir kız
çocuğu.
Bir iş bulma
umuduyla yoksulluğun kol gezdiği, balıkçılıktan başka bir geçimi olmayan bu
köyde iş aramaya başlayan Salka ve annesi Sigurlina, en sonunda kendilerini
koruyacak bir çatı bulurlar ve Salka'nın hayatını roman boyunca etkileyecek
olan, hayatının ve iç dünyasının sınırlarını/yolunu çizecek olan yeni hayatları
başlar.
Sigurlina'nın
hayatında gelmiş geçmiş ve gelecek olan tüm felaketlerden kurtulmak amacıyla
kendisini köyde dine adaması ve roman boyunca sürecek olan sürekli felaketler
zinciri içinde sürekli olarak dudaklarından duaların dökülüyor olması romanda,
özellikle okudukça daha kolay tanıyacağınız bu karakter için öne çıkan en
ilginç noktalardan biri. Kendisini dine neredeyse dakikalar içinde adamaya
karar veren Sigurlina'nın aksine, Salka'nın çizdiği portre ise romanın içinde
okuru sorgulamaya iten ve farklı cephelerden olayları değerlendirmesini
sağlayacak şekilde yansıtılıyor.
Kapitalizm
ve sosyalizm üzerinde sıkça taraf değiştiren köy ahalisinin ve ilginç bir
karakter olan Salka'nın gözünden bu iki uç ideolojinin çekişmesine tanık
oluyoruz. Köylünün bir nevi "efendisi" haline gelmiş olan karakterin
zaman içinde sosyalizm için çabalayan bir başka tarafça gücünün azaltılması -
ve bazen de inatla köylü tarafından tekrar yükseltilmesi romanın siyasi yönden
yarattığı hareket olarak özetlenebilir.
Amerika ve
Rusya korkusunun eşit derecede insanlarda gerginlik yaratması sanırım Kuzey
Avrupa ülkelerine sinmiş bir durum. Salka Valka'da Amerika'dan daha baskın ve
daha korkutucu olarak gösterilen (karakterler gözünde) Rusya/sosyalizm vurgusu
ise dikkatlerden kaçacak gibi değil.
Bir kız
çocuğunun bir kadına dönüşmesi, fakirliğin kemirdiği bir hayatın zamanla
izlediği yol, küçük ve kapalı bir toplumun değişimden ve bilinmeyen tüm
ideolojilerden korktuğu için bildik (zorba da olsa, çalsa da, çırpsa da,
yalancı da olsa) ideolojisine - kişilerine sıkı sıkıya bağlı kalmakta
diretmesi, okumadığınıza pişman olacağınız mükemmel bir dram olan Salka
Valka'da bir araya geliyor.
Kesinlikle
tavsiye edebileceğim bu eserle tanışmadıysanız, tanışmak için daha fazla
beklemeyin.
1 yorum:
not ettim bakacağım teşekkürler..
Yorum Gönder