Imaginary Strangers'ı geçen hafta okudum, anlatıcı karakter Camille Prescott, dışarıdan baktığımızda kendisine düşkün doktor bir eş ve iki çocuğuyla üst gelir grubunda yer alan, Amerikan rüyası olarak pazarlanan aile yapısının bir örneğini sunan, güzel, akıllı, ailesine düşkün bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Ancak tüm bu ışıltının altında yatan, Camille'e dair kimsenin bilmediği bir gerçek bir gerçek de var. Bu gerçek hem Camille'de vücut bulan kusursuz anne ve eş imajının yaratıcısı, hem de onu kaybetmemek için ortaya çıkmasını engellemek zorunda olduğu bir gerçek: Camille, bir sosyopat. Hayli yüksek işlevli, sosyopat olduğunun farkında ve uzun süre terapi görmüş bir sosyopat olarak Camille. Eğer hayatınızda bir sosyopat ile tanıştıysanız, sosyopatiyi doktor bir eşin bile fark etmediği bir durumda Camille'in kendisini gizlemekte ve her şeyi kusursuz, rayında tutmak için girdiği çabaya hayran kalırsınız. Oldukça ender olduğunu düşündüğüm bu durum, bir kurguda karşıma çıktığı için fazla sorgulamadım.
Camille'in neden sosyopat olduğuna dair bir fikir edinmem için romanın ilk sayfalarını okumam yeterliydi: Camille, annesini küvette boğmaya giriştikten sonra annesinin bir daha kendisiyle karşılaşırsa onu öldüreceği tehdidinin ardından 17 yaşında annesiyle yaşadıkları evden çekip gidiyor.
Camille bir sosyopat, ancak sosyopat olması doğuştan gelen bir sorundan ziyade, insan eliyle "inşa edilmiş". Anlatıcımız, ihmal edilmiş, bu nedenle istismar mağduru bir çocuk olarak büyümüş. Camille'in hayatını mahveden ise bizzat onu doğuran kişi olan annesi. Camille, daima yok sayılan, görünmezmiş gibi davranılan bir çocuk olarak temel insani ihtiyaçlarını bile gidermekten yoksun bırakılarak annesi tarafından daima şiddete uğramış. Tüm bunlara dair detaylar ise romandaki geri dönüşler aracılığıyla Camille'in terapisti ile olan görüşmelerine dair bölümlerde yer alıyor. Sosyopat tanımayanlar için tekrar edeyim, romanda da sıklıkla karaktere dair bir detay olarak yer alıyor zaten: Sevme kabiliyeti, empati, üzüntü gibi duygular maalesef sosyopatlarda yok. Peki Camille nasıl iyi bir anne ve eş oluyor derseniz; toplumsal normları analiz edip, keşfedip, tiyatro sahneler gibi amacına ulaşmak için üstlenmesi gereken rolleri çok iyi bir performansla ortaya koyarak. Ve koruma içgüsünü de oldukça zekice ve kontrollü biçimde kullanarak, ender görülecek bir tablo sunan Camille, çocukları ve ailesi için ölmek ve öldürmekten asla kaçınmayacak halde. Ama dediğim gibi, aslında Camille'de annelik duygusu yok, yalnızca koruyor, onlar uğruna çabalıyor ancak bu hissi güdüleyen, klasik bir anne ya da eş sevgisi değil. Çünkü hissedemez.
Kendi yaşadığı hiçbir şeyin çocuklarının yaşamaması için uğraşan Camille, küçük kızının anaokulunda edindiği önce hayali bir arkadaşla kurduğu aileye yönelen bir tehlikeyi seziyor. Ardından, hayatını mahveden en büyük suçluya dair anılarında yer alan detaylar, kızının okulda edindiği bir başka "gri saçlı arkadaşı" aracılığıyla Camille'e ulaşmaya başlıyor. Bu noktadan sonra, tehlikeyi bulup imha etmeye yönelmiş güdümlü bir füze olarak Camille var karşımızda; birkaç haftaya yayılan roman, Camille'in bu gizemli arkadaş ve ardındaki sırra dair arayışları, hatta takıntıya dönüşecek iz sürmesini okuyoruz.
Imaginary Strangers her ne kadar "sosyopat bir anne" ile öne çıkıyor olsa da aslında karşımızda hiçbir şeyin ne tam siyah ne de tam beyaz olabileceğine dair bir tablo ile sonlanıyor. Bir yanda kötü bir anne olmamak için her şeyi yapmaya hazır, sosyopat bir Camille, diğer tarafta korkunç bir anne olarak Camille'in annesi Lucinda bir "olgu" olarak roman boyunca bizimle. Ancak kitabın finalinde, anne olmanın bir başka yanını, Camille'in hissedemediği yanını da görüyoruz. Camille ve ailesine yönelik tehdit, bir annenin sevgisiyle mi yoksa nefretiyle mi şekillenmiş?
Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim, umarım dilimize de kazandırılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder