Anansi
Çocukları'nı daha önce orijinal dilinde okumaya karar vermiş, daha doğrusu bu
kararı vermek zorunda olduğumu düşünmüştüm zira Türkçe çevirisi yoktu. Şimdi
iyi ki bu kararı uygulamak için aylarca beklediğim için memnunum; o arada
İthaki Yayınları kitabı dilimize çevirdi bile. Bana düşen de mutlu mesut, kendi
dilimde okumanın verdiği rahatlıkla kitaba gömülmek oldu.
Neil
Gaiman'ın sağ olsun, her zamanki gibi gerçek dünya diye tabir edilen ve beni
sıkıntıdan boğan dünya içinden beni çıkarıp, çoklukla zamanımı geçirdiğim başka
bir dünyaya doğru çekmeyi Anansi Çocukları'nda da başarıyor. Öte yandan,
elbette, başarmaması gibi bir durumun söz konusu olacağını da sanmıyorum.
Hikaye
şöyle; annesiyle beraber yıllar önce babasını Amerika'da bırakıp İngiltere'ye
taşınan Şişko Charlie Nancy (ki kendisi aslında şişko değil), evleneceği
haberini babasını vermek için yıllardır haber almadığı babasına ulaşmaya
çalışır ve aslında babasının öldüğünü öğrenir. Cenazesi için Amerika'ya
gittiğinde ise babasının aslında bir tanrı olduğunu, üstüne üstlük bir de
kardeşi olduğunu öğrenir; Örümcek.
Hikayenin
bundan sonrasına dair ağzımı açmak, gidişata dair bir şeyler söylemek
istemiyorum. Başkası bunu yazsa kızardım çünkü.
Anansi
Çocukları'na dair söyleyeceğim başka şeyleri ise yazmadan geçmeyeceğim;
öncelikle ilk aklıma gelen baş karakterin Yokyer'deki karakteri bana fazlasıyla
anımsatıyor oluşu. Bunu olumsuz bir nokta olarak söylemiyorum; yine Londra'dan
bıkmış (aslında bıkmış değil de, nasıl desem, sanki Londra rutini içinde artık
ona cazip gelen bir şey yokmuş gibi durum...), kız arkadaşı ile evlenme yolunda
ve aslında, alttan alta bu ilişkinin gidişatında bir nebze "acaba"
barındıran bir erkek, sessiz, sakin, çekingen ve sürekli yerin dibine geçeceğine
dair bir fikri olan... Hikayede karşımıza çıkacak olan kardeşi Örümcek'in
"parti insanı" havasından oldukça uzak, kendi halinde, sönük ve silik
bir Charlie Nancy.
Tersi olarak
bizi yer yer kendisine hayran bırakan, yer yer kendisinden "gıcık
kaptıran" Örümcek'ten o denli uzak.
Ve babaları,
Anansi'den, yani tüm masalları kaplandan almış olan, dünyanın başından beri tüm
hikayeleri kendi egemenliğine geçirmiş olan, caz hayranı, dans ustası,
şapkasıyla görmezden gelemeyeceğiniz, bir başka özgüven ve zevk - sefa portresi
olan babasından o denli uzak bir Charlie Nancy.
Karşımıza
çıkan karakterler birbirlerinden o denli uzak yapılara sahip ki; bu
karakterlerin yaratımında geçen emek her birini ayrı birer hikaye konusuna
çevirebiliyor. Üstelik bu sadece Anansi ve oğulları için değil, kitapta yer
alan hemen her karakter için geçerli. Bir grup yaşlı "cadı" ya da
yemek yemeyen bir müstakbel kaynana, ya da iş bitirici bir polis olarak
karşımıza çıkan genç bir kadın ya da hırstan gözü dönmüş "kesinbiki"
sinir bir adam olan patron...
Dünyanın
başına kadar sizi götüren, tüm masalların sahibiyle tanıştıran, o masalları
almak için kim bilir kaç karakterin nefretini kazanmış olan Anansi’ye götüren
Anansi Çocukları, kesinlikle büyümüş ve hala küçük kaldığı için mutlu olan
insanlara bir hediye.
Her zamanki
gibi “hadi oturup bir 50 sayfa okuyuyayım yatmadan” diyip 150 sayfa okumuş
halde kalktım kitabın başından, bıraksalar tek bir seferde okuyup bitirirdim
ama bırakmayanlar iş – güç ve sabah erken kalkma gerekliliğinden oluşan bir
üçlüydü.
Dünya,
günlük hayatınız ne kadar sıradan gelirse gelsin sizi her zaman Neil Gaiman
gibi bir yazar daha başka bir şeylerin de mümkün olduğuna ya da bunun hayalini
kurmanın, bunu kağıda dökmenin ne kadar şahane bir şey olduğuna ikna edebilir. Böylece
her gün bir nefes ardından bir nefes daha alarak bitirmekten başka bir şey
yapmadığınız bir gün dev anlamlar kazanabilir.
Okuyucu
olarak ayrı, bir yazar parçası olarak ayrı etkiliyor Gaiman beni. (Yazar
parçası benim elbette burada, ustaya demiyorum “kesinbiki”.)
Not: “Kesinbiki”
lafı da kitaptan dilime dolandı, Şişko Charlie’nin gıcık ötesi patronu
sayesinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder