Son iki
günde blog'a üçüncü yazıyı ekliyorum, takip eden, okuyan ya da bekleyen var mı
bilmiyorum ama bu durum en azından bence iyi.
(Görselde de dünkü kullandığım görseli kullanıyorum, kitabın kapağının üzerinde değil, yanında yazıyor bilgileri ve ben bunu atlamak istemiyorum, bu görsele biraz dikkatli bakarsanız okuyabilirsiniz siz de =))
Fyodor
Mihailoviç Dostoyevski'nin Tatsız Bir Olay adlı kitabı da hem okunacaklar
listemdeydi, hem de Rus klasiklerinden okumadıklarımı tamamlama listemin bir
parçasıydı. Tabi haliyle klasikler listesinde yer alınca zaten okunmamışlar
listesinde de oluyor diyebilirsiniz, haklısınız, ama ben öncelik sırasına göre
liste yapıyorum. Ders kitapları haricinde okumayı planladığım ilk kitaplar,
daha doğrusu romanlar diyeyim, okumadığım Rus edebiyat eserleri. Bu gereksiz
görme ihtimaliniz yüksek olan açıklamadan sonra sizin ve kitabın yorumu
arasından çekiliyorum.
Sahne, dün
gece okuduğum Tatsız Bir Olay'ındır artık.
Uzun bir
öykü olarak da elebileceğiniz eser, Dostoyevski'nin romanlarından haliyle epey
bir kısa. Benim okuduğum baskısı 1990, MEB Yayınları baskısı ve sadece 91
sayfa.
Dostoyevski'nin
değerini dünya biliyor ancak bir kere de, bir kere daha ben yazmak isterim ki
insan ruhunu böylesine çözümlemiş ve yazıya aktarabilmiş kaç yazar var
bilmiyorum. Kendi dönemi içindeki diğer yazarlar bir yana, Dostoyevski'nin
yalın anlatımından insan ruhuna dair yaptığı çıkarımları aktardığı kurgu, yazın
yeteneğini besleyen ruh çözümle gücünün de ne kadar kusursuz olduğunu
gösteriyor - bence tabi.
Tatsız Bir
Olay, farklı rütbe ve karakterdeki memurların bir akşam sohbetinden ayrıldıktan
sonra, İvan İlyiç'in yaptığı seri rezilliklerin kaydı diyebilirim. Biraz kaba
bir tabir olsa da, emin olun fazlasıyla hak ediyor bu tabiri.
Arkadaşlarıyla
oturduğu süre içinde sürekli olarak insan sevgisini, hümanizmi, içinde yaşadığı
dönemde değişmekte olan toplumsal, siyasi ve ekonomik yapıya açıkça değinerek
serbest piyasa ekonomisini bile savunduğunu söyleyebileceğim (yanlış bir
çıkarımda bulunduysam düzeltin, cidden) İvan İlyiç, rütbesinin verdiği özgüven
ile akşam ziyaretinin ardından, içtiği bir kaç kadehin damarlarında yarattığı
ve pek alışık olmadığı bir rahatlıkla sokaklarda ilerlemeye başlar.
Arabacısının gelmemesi yüzünden yürümeye mecbur kalan İvan İlyiç, bir gece
içinde seri rezaletlere imza atacağı durum içine de işte bu mecburu yürüyüş
yüzünden düşer: Alt rütbeden bir memurun, başka bir memurun kızıyla evlerinde
yaptığı düğünün sokağa gelen sesini duyar ve meraklanarak düğünün kimin
olduğunu bir şekilde öğrenir.
Hümanizm
savunan, insan sevgisinin kalpten eksik olmamasını vurgulaması üzerinden henüz
bir saat geçmemiş olan kırk üç yaşındaki İvan İlyiç, davet edilmediği düğüne,
kendi bürosunda çalışmakta olan düşük rütbeli bu memurun düğününe giderek
onları "şereflendirmeyi", onlara "lütufta bulunmayı"
planlar. Bir yandan ne kadar egoist ve içten pazarlıklı olduğunu gördüğümüz
İvan İlyiç, planlarını yaparken bir yandan da "acaba?" sorusu
aklındadır. Ancak galip gelen, pohpohlanmayı seven, rütbesinin vurgulanması ve
kendisine "lütfettiği bu ziyaret için kimbilir ne hale girecek olan düşük
rütbeli memur ailesinin tavırlarını" hayalinde candırmasıyla İvan İlyiç,
davetsiz bir misafir olarak düğünün en eğlenceli kısmında içeriye dalar.
Sonrası, bir
insanın konumu itibariyle geldiği noktadaki hazımsızlığının, düşük rütbeli ve
fakir bir memurun bu ziyaret karşısında girdiği zor durum, tüm konukların
içinden çıkamayacağı bir kasvete ve gerginliğe bürünen düğünün ve gecenin
devamının hikayesi.
İkram edilen
alkolün ardından, planının da başarıyla uygulamaya geçemediğini görmesine
rağmen yine de planladığı cümleleri kuran, kendisi ve diğerleri için bu
girişimleriyle utançtan başka bir şey yaratmayan İvan İlyiç, düğün eğlencesini
mahvetmesinin devamında ise düğün gecesini yeni evliler için okurken bile
sinirinizi bozulacak derecede berbat ederek geceyi seri halde mahvetmeye devam
eder.
İnsan ruhunu her zaman mükemmel çözümleyen Dostoyevski, İval İlyiç üzerinden hırslı, tepeden bakan, konumu gereği kendisi, aslında içinde hiçbir şey olmayan hayatını insanlarüstü görmeye pek yaklaşan, kendisini rezil edip, sonrasında yine Dostoyevski-vari bir utancın ve pişmanlığın içinde kaybolan bir ruhun incelemesini yapıyor.
İnsan ruhunu her zaman mükemmel çözümleyen Dostoyevski, İval İlyiç üzerinden hırslı, tepeden bakan, konumu gereği kendisi, aslında içinde hiçbir şey olmayan hayatını insanlarüstü görmeye pek yaklaşan, kendisini rezil edip, sonrasında yine Dostoyevski-vari bir utancın ve pişmanlığın içinde kaybolan bir ruhun incelemesini yapıyor.
Bir insanın
kendi edip kendi bulduğu rezalet içinde kendini sorgulaması, kendisini cidden
tatsız bir olayın yaratıcısı ve mahkumu olarak bulması, Rusya'nın ekonomik durumun
bir düğüne yansıması, yeni şekillenen düşünce akımlarının en azından ivan İlyiç
örneğinde nasıl çuvallaması Tatsız Bir Olay'a yansıyanlardan birkaçı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder