Rus
edebiyatının akla ilk gelen yazarlarını okumaya devam ediyorum. Yani en azından
benim aklıma ilk gelen yazarlarını.
Lev
Tolstoy'un Oda Yayınları'ndan çıkan "İnsan Ne İle Yaşar" adlı kitabı,
bu okuma planım dahilinden en son okuduğum kitaptı. İçinde bence birbirinden
etkileyici, insanın içini gören üç öykünün bulunduğu bu kitabı baştan
belirteyim, okumadıysanız atlamayın. Farklı dönem ve ülkelerde aynı bu
öykülerin gözüyle, hissiyle yazılmış, farklı yazarların imzasını taşıyan başka
hikayeler de okudum, ancak Tolstoy'un bu eserini (okuduysam da hatırlamıyorum
zira büyük ihtimalle 20 yıl falan öncedir) geç okumak yine benim bir kaybım
diyebilirim.
İlk öykü,
kitaba da adını veren İnsan Ne İle Yaşar adlı öykü. İnsanın zenginliğinin ve
ihtiyaçlarının ne olduğu üzerine, yaşadığı toplumun gerçeklerini gerek ekonomik
gerekse siyasi olarak gözlemleyip yansıttığı, hatta kendi ekonomik zorluklarla
geçen hayatında yaşadıklarının bir şekilde biçimlendirdiği kanısında olduğum bu
öyküde, fakir bir ailenin, fakir bir adamın kalbini iyiliğe ve güzelliğe
açmasıyla hayatında yaşadığı değişimi anlatıyor.
İyiyi de
kötüyü de beslemenin, iyiye ya da kötüye sahip olmanın açgözlülüğe son vermek
ve paylaşmakla ortadan kalkacağının bir örneği de diyebiliriz.
Bir sonraki
hikaye İnsanın Ne Kadar Toprağa İhtiyacı Vardır adını taşıyor. Ufak bir şans
kapısı bulduktan sonra azla yetinmeyip, çoğun da çoğuna göz dikip, toprak
sahibi olmak için oradan oraya sürüklenen bir yoksulun, kazandıkça kazanmak
için açgözlülükle giriştiği işleri anlatıyor.
Son hikaye
olan Bey İle Uşağı'nda ise Tolstoy, fedakarlık, günahkarlık, affedilme, kibir
gibi konuları gerçekçi ve yalın bir kurgu içinde okura aktarıyor. Zor bir
yolculuğa çıkan efendi ve uşağının geçmişleri ve tavırlarıyla tıpkı
"konumları" arasında da büyük fark olmasına rağmen, tüm insanlar için
eşit olan tek gerçeğin, onlar için de fark yaratmadığını anlatıyor.
Tolstoy
hakkında daha önce de blog'da bir yazı yazmıştım, sanırım 1 yıl kadar önce,
Sergei Baba adlı hikayesine de orada değinmiştim. Tolstoy bildiğim kadarıyla
hayatının son döneminde dine yönelen, buna ek olarak Marksist felsefeye de
kendisini yakın hisseden bir yazar. Bunu da eserlerinde sık görmek mümkün. İnsan
Ne İle Yaşar adlı kitabında da öne çıkan noktalar, açgözlülüğün nasıl yıkıcı
bir şey olduğunu vurgulayan, meta fetişizmi ve sermaye biriktirmenin insanın
sonunu nasıl hazırladığı, hikayelerine bakınca ilk aklıma gelenler oluyor.
Maddi zenginliğin maneviyatı katlettiği yönünde bir çıkarım yapmak, ya da daha
doğru tabirle maddi zenginlik uğruna maneviyatı katletmenin insanın ölümü
olduğunu söylemek mümkün sanırım. Haliyle bu durumda da insanın ne ile
yaşadığını bulmak gibi, aslında ne ile öldüğünü, ne ile insan olma halinden
uzaklaştığını yani sonuçta yine öldüğünü de anlamak mümkün diye düşünüyorum.
Not: Gönderide kullandığım görsel bana aittir, izin kullanmanızı bu yüzden istemiyorum. Teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder