Sosyal bilimlerin alanı, fen bilimlerindeki gibi görece kapalı değil, açık sistemdir. Sistemin
açık oluşu, aynı maddi koşullara farklı yorumların getirilebilmesi, ortaya farklı soruların ve
cevapların atılabilmesi sonucunu doğurur. Bunu kabaca, farklı toplumların ve insanların
varlığıyla gösterebiliriz. Ama sistemin açık olması, işin içinde insanların olması, sistemin
kafasına buyrukluğu anlamına gelmez. Örneğin, sosyal örgütlenmelerin geliştirdikleri düzenli
davranışlar bazen kapalı bir sistem gibi işleyebilir; yapı içinde, tamamen tesadüfi bir durum
yoktur. Bu bağlamda, maddi gerçeklikteki mekanizmaların varlığı, mekanizmaların hangi
koşullarda nasıl işlediği, hangi faaliyetlerin nasıl sonuçlandığı, nedensel açıklamadan muaf
tutulamaz. Nihayetinde, evrensel bir düzenlilik ortaya konamasa da, sosyal bilimler alanında
nedensel açıklamaların getirilebileceği boyutlar mevcuttur.
Bunları neden anlattık? Şöyle soralım. Sözde evrensel bir doğrunun ortaya atıldığı ve bunun
peşinden gelen siyasi taleplerin veya askeri işgallerin, gerçekte ne derece evrensel dayanakları
vardır? Evrensel özgürlük ve demokrasi söylemiyle Irak işgalinin meşrulaştırılması, açık bir
sistem içindeki tekil bir eylemdi mesela. Ancak açık bir sistem içindeki düzenliliklere de
vurgu yaptık; işte burada, bahsettiğimiz nedensel açıklamalar kısmı devreye giriyor. Zira
küresel emperyalizm kendisini sistematik olarak yeniden ürettiğinde, düzenlilikler ve
nedensel açıklama getirilebilecek mekanizmalar söz konusu olmaya başlar. Bunlardan biri,
Fahrettin Ege’nin “Dünya Savaşı Makinesi” adlı eserinde kavramsallaştırdığı, karşımıza çok
katmanlı bir yapı halinde çıkan emperyalist mekanizma.
Dünya Savaşı Makinesi, küresel emperyalizm ve katman katman kendisine dahil ettiği yapılar
biçiminde varlığını sürdüren, öte yandan kendisini yeniden üretmeye muktedir bir “mega-
yapı” olarak karşımıza çıkıyor. Bu yapının ya da makinenin hedefi, Atlantik cephesinde
mevzilenmiş küresel emperyalist kutup karşısında bulunan/savaşan her şey. Bahsi geçen
katmanlar için başta değindiğimiz sözde evrensel değerlere geri dönebiliriz. Açık bir sistem
olan sosyal dünya içinde Dünya Savaşı Makinesi, kendi içsel mekanizmalarını farklı
biçimlerde kurmakta ve yeniden üretmektedir. Örneğin makinenin “demokrasi”ye atfettiği
evrenselliği ele alalım. Dünya Savaşı Makinesince pompalanan “evrensel demokrasi”
söylemi, sosyal dünyanın kapalı bir sistemmiş gibi ele alındığı bir kurgu içinde işlemektedir.
Burada kurgulanan neden-sonuç ilişkisi, tek bir soruya tek bir cevap imkanı veriyor gibi
düşünülmelidir. Yani tek bir şansınız var. Ya dünya savaşı makinesinin dayattığı demokrasi
anlayışına dahil olursunuz ya da onun tarafından yok edilirsiniz.
O halde Dünya Savaşı Makinesi, emperyalizm ile beraber ikili bir katman oluştururken,
işleyebilmesi için ihtiyaç duyduğu üçüncü katman ise postmodern oryantalizm oluyor. Bu
katman, makinenin üçüncü dünyayı kendine bağlarken başvurduğu söylemin sağ ve sol siyasi
kanatlar içinde üretimini mümkün kılarken, aynı zamanda geleneksel ve modern oryantalizmi,
demokrasi ve insan hakları tanımları altında yeniden üretmeye yarıyor.
Gelelim makinenin parçalanmasına. Yazar, postmodern oryantalist katmanın, emperyalist
katmanın ve Dünya Savaşı Makinesi olarak adlandırdığı katmanın az çok eşzamanlı
sökümünü, sadece toplumsal devrim olarak ifade etmiyor. Veya diyebiliriz ki, “devrim”
kavramını “savaş” gibi daha genel bir tanımın içine sarmalıyor. Çünkü asıl mesele, Dünya
Savaşı Makinesinin ortadan kalkma olasılığının belirdiği kıtalar-arası savaş durumunda,
devrimin nasıl ve ne yönde müdahil olduğu ile ilgili.
Dünya Savaşı Makinesi, jeopolitiğin kitleler için öneminin tartışmaya açıldığı bir trajedinin de
peşinden bu satırları eklemeye vesile oldu. Örneğin; Aleksandr Dugin, dünyanın jeopolitik
haritasının tek kutuplu Atlantikçi eğilime aslında bir direnç gösterdiğini belirtmektedir.
Direncin varlığını garanti olarak görmese de, Avrasyacı strateji çerçevesinde izlenmesi
gereken yolun aciliyet ve öneminden vurgu kalkmıyor elbette. Avrasyacı modelin ortaya
koyduğu entegrasyon projesinin, modele dahil edilen devletler için Atlantik karşısında
bağımsız kalabilecekleri tek strateji olduğunu belirtmeye devam ediyor.
Dünya Savaşı Makinesi’nin bir bölümünde, karşı bir enternasyonel makinenin bölgesel
ortaklıklarla oluşturulmasına vurgu yapılıyor. Yazarın, karşı bir makine kurmak için
jeostratejik adımlar atılmadıkça Dünya Savaş Makinesi’nin parçalanmayacağı vurgusu,
bölgesel birliktelikler için atılan adımlarda sürekliliğin önemine de işaret ediyor. Bağımsızlık
ve barış için evvela savaşılmış olduğunu unutmaması gereken Türk milleti ve bu coğrafya
için, hayati önemdedir bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder