11 Nisan 2025 Cuma

Lucy Rose "The Lamb"

Son zamanlarda, hatta neredeyse bir yıldır hemen her yerde karşıma çıkan kitaplardan biriydi The Lamb. Sonunda okudum; yamyamlığın bir metafor olarak kullanıldığı garip kurgu, korku ve gotik roman tarzlarıyla temas eden bir roman.

Hansel ve Gretel'i bilirsiniz; işte o evi düşünün, dışındaki tatlıları ve şekerlemeleri çıkarıp, orman içinde kendi halinde köhne bir eve dönüşmüş gibi düşünün. On iki yaşındaki Margot ve annesi Ruth bu evde yaşıyor ve insan yiyorlar. Nasıl mı? Zaman zaman yola kurdukları tuzaklarla arabalarına zarar verdikleri insanları yardım istemek için evlerine yönlendiren sinsi planlarla, zaman zaman da turistlerin ormanda kaybolup kapılarını çalmasıyla. Ama her durumda, eve girenleri yiyorlar. Fazlasıyla rahatsız edici bir hikaye gibi, değil mi?

Daha da rahatsız edici kısmı, romanın korku türüyle temasından ziyade anlatıcı karakter Margot'un çevresindeki sevgisizlik ve yalıtılmışlık içinde sıkışıp kaldığı yalnızlığın sindiği sayfalar. Anne ve kız arasındaki ilişki, iç sıkan cinsten. Sevgizilikle sarmalanmış, daimi bir sevgi açlığının ele geçirdiği yamyam bir annenin, başlarına gelecek bir ifşadan kendilerini korumak amacıyla hayatını kapana sıkıştırdığı kızıyla olan ilişkisi. Ve tüm bu gerilimin içine, aileye sonradan katılan ve yenmeyen yeni bir karakter olarak bir başka yamyam, Eden.

Hastalıklı aile içi ilişkiler ve yalnızlığın ele geçirdiği The Lamb'ın hikayesinde, yamyamlığa yazarın verdiği bağımlılık, sağlıksız bir ilişkinin faturası olarak Margot'un ödemek zorunda kaldığı bir bedele dönüşüyor. Anneliğe dair genel geçer kabulleri yerinden eden bir roman. Keza yamyamlığa da. Bunu da böyle çok rahat yazıyormuşum gibi olmasın, özellikle finale doğru artan gerilim okurken rahatsız etti. Bunu yazarın başarısı olarak görüyorum. Bir çocuğun, Margot'un büyüme, hatta büyüyememe hikayesini okurken yaklaşan sonun yırtıcılığının üzerinde daha güçlü biçimde yükselen yalnızlık, romanı muazzam bir kasvete gömmüş.

Moraliniz bozukken okumayın. Yalnızlık ve sevgisizlik üzerine bir roman, yazar da bu temaları işlerken bir çocuğun yalın ve içten ifadeleriyle hikayeyi anlatabilme kabiliyetini sergilediği için, içinize işlemeden, romandan etkilenmeden okuma ihtimaliniz pek yok. 

Uyarmadı demeyin.

Ama okuyun da.

Hiç yorum yok: