Öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2022 Cumartesi

Uğur Kılınç "Çürük Ayvalar"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu bitti sanmayın, polisiye olmayan bir eser hakkında yazdığım için sakın paniğe kapılmayın. İzlanda polisiyesi okuyorum bir adet şu an, daha önce hiç okumadığım bir yazar. İşte böyle terk etmem kimsenin takip etmemesine karşılık yıllardır azimle sürdürdüğüm turumu...

Uzun zamandır nadiren öykü okuduğumu fark etmiştim, bir de yeni yerli yazarları neredeyse hiç takip etmediğimi. Belki de bunun cezasıdır benim de hiç takip edilmemiş kıyıda köşede kalmış, öldüğünde bile hatırlanma ihtimali olmayan bir yazara dönüşmem. Bilemem. Ama güzel bir karar alıp yerli, yeni birkaç yazarın kitabını aldım. Uğur Kılınç'ın "Çürük Ayvalar" adlı öykü kitabı bunlardan biri. 

Bugün çalışmaya ara verdikçe okumak için seçmiştim, öğleden önce başladığım kitap öğlen saatlerinde bitti. Hiç bozmadan okumak daha iyi oldu galiba. Bir albümü baştan sona dinlemek gibi çünkü. Artık siz okuduğunuzda metin ne hissettirir bilemem ama benim için ortada duran bir hüznün çevresindeydi hepsi. Belki bir başka okur için bu öyküler öncelikle "karanlık" olacaktır; ama bana göre karanlığın  kendisi hüzünlü bir şey. Korku da öyle.

İnsanın sırtına yüklediği gündelik yaşamın içinde kalmış intikam, kin, nefret, korku, hüzün gibi duyguları yalın bir dille, yalın hikayeler içinde vurucu biçimde anlatmış bence yazar. Birden bir patlama noktası ya da sürpriz bir olayla tetiklenmeye ihtiyaç duymayacak kadar yer etmiş duyguların ağırlığını okuyoruz. Geçmişten beri bir karaktere yapışmış nefret ya da pişmanlık duygusu, hayatın tamamen olağan akışı içinde birden hikayeye dönüşecek yoğunluğu yaratıyor. Bazı intiharların beklenmedikliğiyle hiç karşılaştınız mı bilmiyorum ama, yemek yer, televizyon izler, açık oturum izlerken çekirdek çitler ve iyi geceler dileyip dişini fırçaladıktan sonra kendini öldürür birisi diyelim. O gün hiçbir şey olmamıştır, olan her şeyse olup biteli yıllar olmuştur, taşıya taşıya o son güne kadar sırtlanılmıştır. İşte bu öykülerdeki tokat etkisi de verdiğim örnekteki hüzünle vuruyor okura.

Herhangi bir metin okurken zorlama bir cümle beni gerer, metnin türünden bağımsız söylüyorum. Blog'da da yeri geldikçe değiniyor, karakterlerin üzerine yüklenmiş işlevsiz özellikler ve zoraki olaylar, katman katman bir kurgu oluşturayım derken kanlı canlı durmayacak bir "şey" çıkarıyor. İşte bu öykülerde o yok. Öykülerin yalınlığı bizzat yoğunluğu yaratmaya yetiyor. 

18 Ekim 2015 Pazar

Katherine Mansfield "Ölü Albayın Kızları"

Katherine Mansfield'i ilk kez okuyorum.

Abartmıyorum ama 2011'den beri sürekli alınacak kitaplar listesine dahil ettiğim ve bir türlü hiçbir eserini almadığım bir yazardı. Bunu bir günah çıkarma gibi düşünün. Bu cümleyi öyle yorumlayın.

Sonunda sonsuz döngü kırıldı ve Derrida almak için girilen yerden elimde Ölü Albayın Kızları ile çıktım.

Tam adı Kathleen Mansfield Murry olan 1888 Yeni Zelanda doğumlu, modernizm geleneğine dahil edilen bir yazar Mansfield. 19 yaşında İngiltere'ye taşınan Mansfield'in aslında kendi hikayesi de tıpkı kaleminden çıkanlar gibi acıklı; 34 yaşında tüberkülozdan vefat etmiş çünkü.

Ölü Albayın Kızları'na adını veren öykü de dahil, o acıklı hava kitapta her bir öyküye kazınmış halde. Yalın kurgusu içinde bahsettiği sade karakterlerinin derin kederleri, umutsuzlukları, kayıpları ve pişmanlıkları okurken içe pek bir dokunuyor. Ben nasıl bir şey bekliyordum, bilmiyorum. Ancak beklediğim böylesine etkileyici hikayeler değildi. Birkaç sayfadaki satırları kaplayan hüznü okuyup hissetmeniz lazım; ne demek istediğimi o zaman anlarsınız. Yoksul insanların, geride kalmış insanların, kimsenin hikayelerini duymak için zaman ayırmadığı insanların iç sesleri, bakışları kelimelerle Mansfield'in aracılığıyla okura öyle bir gidiyor ki, oturup ağlamak isterseniz şaşırmayın.

Beni en çok etkileyen bir kaç öyküden kısaca bahsetmek isterim. Bunların başında Resimler geliyor. Eski bir şarkıcının yoksulluğa düştükten sonra oyunculuk yapmak için kapı kapı dolaşıp ajanslarda kendisine bir iş aradığı ve sonunda içindeki çaresizliğe bir çözüm bulmak için çok üzücü bir şeye yönlendiği bir hikaye; kısacık, kısacık ve öyküde anlatılan zaman dilimi neredeyse sadece birkaç saat. Ancak Mansfield için bir insanın sızısını anlatmaya hayli yeten bir süre.

Kitaba adını veren Ölü Albayın Kızları ise babalarının vefatı ardından neredeyse travma sonrası stres bozukluğu ile baş edemeyen ve baş etmesi pek olası görünmeyen iki kız kardeşin hikayesi. Travma sonrasından kastım ise babaların ölümü değil, babalarının ölümü ile doruğa ulaşan ve babalarıyla geçen hayatlarının tamamını kapsayan süreç. Güçlü bir otoritenin altında kendileri olmaktansa sadece "babalarına rahatsızlık vermemeye çalışmak" üzerin kurulu, ev dışına geçmeyen bir hayatta adeta yok olmuş iki kardeşin hikayesi. Ölü olan toprağa verilen midir yoksa hiç yaşamamış olduğunu fark eden midir, diye kendi kendinize sormanızı bekliyor hikaye....

Öykülerde yer yer parayla mutluluğun gelmeyeceği, yoksulların kimsenin umursamadığı hayatlarında yaşadıkları acıların yine hiç kimse fark etmeden nasıl devam ettiği ya da sonlandığı, eğlence ve şatafata düşkünlük ile nasıl körleşileceği ve sıklıkla ölüm - yaşam temalarını işliyor Mansfield. Ortak nokta ise, sıklıkla vurguladığım gibi; acı, keder, üzüntü, hüzün...

Yazarı geç okumuş olmayı bir kayıp sayıyorum. Siz de daha önce Mansfield okumadıysanız umarım bu yazı sizi yazara doğru yönlendirebilmiştir.

Not: Görseldeki fotoğraf bana ait, daha önce de paylaşmıştım. Gözünüze ilk önce çarpan kitap değil, onun üzerindeki kitap Ölü Albayın Kızları. Elimde kitabın başka fotoğrafı yok ve internette bu cilti baskıyı bulamadım/aramaya üşendim. 

26 Aralık 2012 Çarşamba

Öykü Kitaplar

Son günlerde aldığım kitaplardan ikisi öykü kitabıydı, bahsetmek istedim.

Birincisi, özellikle lise yıllarımda Anton Çehov'un öyküleri ile beraber severek okuduğum Fransız yazar Guy De Maupassant'dan The Best Short Stories adlı kitap. Maupassant'ın dilini yalınlığından ve gündelik şeyleri anlatırken başvurduğu sadelikten dolayı çok seviyorum. Ne zamandır da okumamış olduğumu da kitabı Remzi Kitabevi'nde görünce hatırladım, hemen aldım.

Diğeri ise Milton Crane'in bir derlemesi olan ve içinde elli öykü bulunan, şu an D&R'ın en çok satanlar listesinin ilk sıralarında da olan bir kitap; 50 Great Short Stories.

İçinde bulabileceğiniz öykülerin yazarlarından bazıları ise şöyle; James Joyce, Poe, Huxley, Hemingway, O'Henry, Faulkner, Kipling, Wells, O'Connor, Shaw...

2012 yılı içinde okuduğum bir kitap, Yamuk Bakan Öyküler. Bilimkurgu sevenlere özellikle tavsiye edeceğim bu kitap içinde muhtemelen şimdiye kadar bir kaçını okuduğunuz öykülere denk geleceksiniz ama kitaplıkta bulunması gerektiğini düşünüyorum, güzel bir derleme olmuş; Arthur Conan Doyle, Arthur C. Clarke, Isaac Asimov gibi...

Son olarak Ursula K. LeGuin'den Rüzgargülü, bir bakın derim.

Sizin de önermek istediğiniz öykü kitapları varsa yorum olarak yazmanız yeterli.