Sandman
serisinin üçüncü kitabı olan Düş Ülkesi, sanırım şu ana kadar seride okuduğum
ve en çok beğendiğim kitap oldu. Diğer kitapların aksine Ebediler’i, özellikle
Morpheus ve Ölüm’ü pek az gördüğümüz bu kitaptaki hikayelerin her biri de birbirinden
hayli bağımsız.
Yazamayan
bir yazarın, ilham perisini başka bir yazardan alması ve tutsak tutulan ilham
perisinin özgürlüğüne kavuşma çabasının anlatıldığı ilk öykü “Calliope”,
yazamayan yazar fikri ile beni bugünlerde içinde olduğum sıkıntıdan olsa gerek
çok etkiledi. Yani yazamayan bir yazarın yazabilmek adına ruhunu şeytana
satması (tabir) ya da bir ilham perisini tutsak etmesi gibi uç şeyleri ancak
NEDEN YAZAMIYORUM LAN diye düşünen bir
yazardan iyi kim hissedebilir… Ama elbette bir periyi zorla küçük evimde
hapsetmek gibi manyak emellerim yok. Elbet bir gün O SON BÖLÜM DE YAZILACAK.
Değil mi?
İkinci
bölüm “Bin Kedinin Düşü” ise kedi sahiplerinin hemen tanıyacağı bir hikaye
bence. Kedilerin bakışlarından, tavırlarından “dünyanın efendisi olma” ideasını
okumuşsanız, bu hikayede sizleri çekecek bir dolu detay var.
Üçüncü
hikaye, The World Fantasy Award sahibi “Bir Yaz Gecesi Rüyası” Sheakspeare
göndermeli ve Morpheus’un diğer kitaplardan –yanılmıyorsam- hatırladığım bir
vaadinin karşılığını aldığı bölüm.
Son
hikaye “Maske” ise bir cilt hastalığı yüzünden hayata küsen, ölemeyen ve
yaşamaktan bıkan bir kadının acıklı hikayesi. Ebediler’den Morpheus hariç bir
karakteri ilk ve son olarak bu hikayede görüyoruz kitapta; Ölüm.
Düş
Ülkesi’nin sonunda Neil Gaiman’ın ayrıca yazdığı bir senaryo da bulunuyor,
eklemekte fayda var.
Sırada
serinin dördüncü kitabı “Sisler Mevsimi” var, artık işsiz güçsüz bir yazar
olduğumu göre bir hafta içinde onu da rahatlıkla okuyup, yorumlarımı blog’da
paylaşırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder