İSYAN
DEVRİMİ, DEVRİM ÖZGÜRLÜĞÜ GETİRİR Mİ?
Dünyanın
bir süre sonra ömrünü tamamlayacağı bir gerçek. Ancak bunun ne şekilde
gerçekleşeceği, farklı düşünceler ya da hayaller doğrultusunda şekillenebilir. Kimisi
dinin sunduğuna, kimisi kafasında kurduğuna, kimisi okuduğuna inanabilir. Kimi
ise konu hakkında hiçbir şey düşünmek istemez; bu gerekli bir bilgi değildir ve
beynin kıvrımları arasında bu henüz oluşmamış ve hayatı boyunca görmeyeceğini
düşündüğü/umduğu bu duruma dair bir bilgiye yer yoktur.
Öte
yandan, dünyanın sonu gelmektedir ve kaçamayacağımız, sürekli ertelediğimiz bu
gerçek belki bizim kuşağımızda değil (ki bence bu da bir savunma
mekanizmasıdır) bir sonraki kuşakta gerçekleşebilir. En basitinden hemen
herkesin aklına su kaynaklarının azalması, doğanın tahribatıyla gelen hava
kirliliği, genetiği bozulmuş "şeyler"in insan genetiği üzerindeki
etkisi gibi göz ardı edemeyeceği gerçeklerle de iç içe yaşamaktayız.
Kendi
adıma konuşursam, bir on yıl sonra içecek su bulabiliyor olacağımdan
şüpheliyim. Yiyecek bir meyve bulamayacağımız ya da solumayı beceremeyeceğimiz
bir hava içinde yaşamaya çırpınacağımız ihtimali benim için uzak değil. Ya da
tüm bunlara gerek kalmadan, nükleer bir felaket ya da yeni bir dünya savaşı ile
sonumuzu getirebiliriz.
Tükenen
doğal kaynakların yerine yenisini, tahrip olan doğanın eğer mümkün ise yeniden
yapılandırılmasının "ha" diyince olacak bir işlem olmadığı aşikar. İnsanoğlu
evrenin derinliklerini her gün daha fazla keşfederken, çürüyen dünyası içinde
aslında ne yapmaya çalıştığını bilemeden, yalnızca "bilinmeyenin
keşfine" bir umut bağlamış, bilinmeyen bir galaksinin keşfi ve yeni yaşam
ihtimallerinin hayallerine sığınmış olabilir.
Bir
gün her şeyi yitireceğimiz gerçeğinden o kadar büyük bir korkuyla kaçıyoruz ki,
post apokaliptik bir roman okurken bize sunulan dünyanın karanlığına, o ihtimal
olan karanlığa baktıkça daha derine inmemiz, beynimizde üzerini sürekli örtmeye
çalıştığımız karanlık bir gerçek kutusunu açmamız bizi ürkütüyor.
Bu
sefer kaçmak yok; Kurma Kız ile kapkara bir geleceğin, mahvolmuş dünyasında
yaşamaya hazır olun!
BACIGALUPİ'NİN
KARANLIK GELECEĞİ
Ödüle
doymayan bir roman demek yanlış olmaz Paolo Bacigalupi'nin Kurma Kız (The
Windup Girl) adlı romanı için. Roman; 2009 Hugo En İyi Roman Ödülü, 2010 Nebula
En İyi Roman Ödülü, 2010 Locus En İyi Roman Ödülü, 2010 Joan W Campbell Ödülü
ve 2010 Compton Crook En İyi Roman Ödülü sahibi.
Karşımıza
çıkan dünya, geçtiğimiz haftalarda sıklıkla ele aldığımız kitaplarda olduğu
gibi, yine sonu gelmiş bir dünya.
Doğal
kaynakların düştüğü dar boğaz içinde ülkeler parçalanmış, kaosa sürüklenmiştir.
"Kalori" şirketleri dünyanın kontrolünü ellerinde tutmaktadır. Farklı
şirketlerin yarıştığı bu pazarda, mafyanın ve devlet yönetiminin, krallığın
güçleri sıklıkla çatışmakta, alttan alttan yürütülen gizli faaliyetler ile
ülkeler karmaşaya sürüklenmektedir. Asıl amaç ise her zaman olduğu gibi daha
fazla paradır. Zira kapitalizm, nasıl bir hastalıksa, sonu gelen bir dünyada
bile kendisine tutunacak bir beden yaratabilmektedir.
Mafyanın,
birbirine düşman devlet kurumlarının ve kalori şirketleri görevlilerinin
sızdığı bir ülkede iyinin ve kötünün savaşını izliyoruz. Ancak bir süre sonra
sınırlar o denli saydamlaşıyor ki, inandığınız iyilik, birden kötülüğe
kayabiliyor ya da masumiyet, gözü karalıkla pekişerek bir katilin gözlerinden
bakabiliyor.
Sınırların
keskinliğini yitirdiği ve herkesin kendi kanunlarıyla işlerini halletmeye
çalıştığı bir düzen içinde, bir düzensizlik içinde tutunmaya çalışan yeraltı
kuralları ile ayakta kalmaya çalışan grupların çatışmaları oldukça hareketli
yansıtılmış.
Kanunsuzluğu
yenmek adına atılan adımların ise isyan bayrağı çekmekle eşdeğer olduğu Kurma
Kız'da aynı zamanda kitaba adını veren bir Yeni İnsan Emiko ile tanışıyoruz.
Kendisi, hizmet için yaratılmış Japon bir Yeni İnsan ve sahibinin kendisini
bırakması üzerine hikayemizin geçtiği Bangkok'ta dayanılması zor bir hayat
yaşamak zorunda kalıyor. İtaat etmekten başka bir güdüsü olmayan Emiko ise, bir
süre sonra hikayede etkinleştiği ölçüde geçirdiği evrim ile okuyucuyu
heyecanlandırıyor.
Hikaye
her bölümünde farklı karakterler üzerinden anlatılsa da, vurgulamak istediğim
nokta canına tak eden ve hizmet etmekten başka bir işe yaramamak üzere üretilen
bir Yeni İnsanın hikayenin başından sonuna devam eden macerasının, koşusunun ve
inancının varlığı.
Kitabın
başı, okuyucu için zorlu bir süreç. Farklı karakterler üzerinden anlatılan
bölümlerde işler, isimler ve mekanlar sıklıkla karıştırılabilir halde. Bunda,
özellikle yazarın tamamen okuyucuya hikayeyi keşfettirme amacı taşımasının
etkili olduğunu düşünüyorum. Bir süre olaylara uzaktan bakarak, adeta gözleri
bağlı bir insan gibi satırları dokunmaya çalışarak ilerliyor okuyucu. Ancak
işin akışı hızlanmaya ve karakterler oturmaya başladıktan sonra, nice
bilinmeyen kelime ve tanışılmayan karakter ile hemen bir bağlantı kurmaya
başlanıyor.
Oldukça
zorlayıcı bir kitap gibi başlıyor; gerek hikayesinin en başlarda okuyucuya
yarattığı karmaşa, gerekse kaçınmadan kullanılan hayli sert olaylar zinciri.
Ancak kesinlikle zorlukları atlatmak için çaba gösteren ve pes etmeyen okuyucu,
karşılığını bu nefis roman ile kat be kat alacaktır.
İyi
okumalar, bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder