İNSAN
IRKININ SONU NASIL GELECEK?
Kurgularının içinde insanlığın düşünmekten
kaçınacağı temel konuları irdeleyen romanların cazibesi bir başkadır. Öleceği
gerçeğinden bile kaçan okurların karşısına çıkabilecek belki de en cesur
türlerden birisidir bilimkurgu. Ay’a yolculuğun sevimli fantezisinin yanında,
canlı yaşamının dünya üzerinde son bulması ya da daha ağır biçimde, bencil
insanoğlunu (sonsuza dek yaşayacağı yanılgısı içindeki insanoğlunu) dehşetten dehşete
sürükleyecek şekilde insanlığın sonunu kurgular yazarlar çoğu zaman. Türün
verdiği imkanlar ya da sınırların olmayışının yarattığı özgürlükle her konu
yeri geldiğinde heyecanlı bir hikayeyi, yeri geldiğinde korku dolu bir geleceği
sayfalarına yansıtır. Yaratıcılığın sınırsızlığı içinde birbirinden güzel
eserler barındıran bilimkurgunun kendi adıma söylemek gerekirse beni hem en çok
ürküten hem de en çok çeken yanı insanlığın sonunun gelmesini işleyen romanlar.
En büyük korkumuz; evet ölüm. En büyük amacımız; sonsuza dek yaşamak. En büyük
gerçek; hepimiz ölümlüyüz.
Ölümlülüğünü yenmek için üremeye devam ediyor
insanlık. Daha fazla kalabalıklaştıkça sonunu getirdiğini, doğal kaynaklarını
tükettiğini fark etmiyor; üremeye devam ediyor. Savaşların, yalanların,
talanların, dehşetin ve korkunun kol gezdiği bu dünyaya bir insan daha getirip,
devasa var oluş anlamsızlığını, korkusunu ve yalnızlığını bir insana daha pay
ediyor. Kendi çektiklerinin aynısını yaşacağından emin olduğu halde inatla daha
iyi bir gelecek beklentisi içinde olduğu çocuğuna, yeni elbiseler ya da
oyuncaklar almayı, özel bir okula göndermeyi “iyi” sanırken, aslında çürüyen
bir dünya ve çürüten bir gerçeklik içine onu fırlattığından neredeyse bihaber
kalıyor. Oysa asıl gerçek sonluluk ve ölümlülüktür. Geleceğe miras olarak çocuk
bırakmak ise ölüm karşısında acizliğin en derinden yıpratan yansımasıdır.
İnatla kendisini “sonsuza dek var etmeye
çalışan” insanlığın elinden en kolay geleceğe kendisini aktarma yöntemi olan
üremeyi, dünyadaki insan soyunun devamlılığını sağlayan üremeyi alın bakalım.
Geriye ne kalıyor?
Geleceksizlik. Son. Hiç.
GELECEK İÇİN
KENDİSİNİ FEDA ETMEYE HAZIR BİR KIZIN HİKAYESİ
2012 Arthur C. Clark Ödülü sahibi ve 2011 Man
Booker Ödülü adayı bir kitap olan Jessie Lamb’ın Vasiyeti’nde, Jane Rogers’ın
sürükleyici hikayesini, anlatıcımız Jessie Lamb’in ağzından okuyoruz.
AÖS (Anne Ölümü Sendromu) adında bir hastalık
dünyaya yayılmaya başlar. Karnında bebekleri ile ölen anneler toplumu bir anda
bir paniğe sürükler. Dünyanın sonu gelmektedir! Bunu insanlık mı hak etmiştir?
Doğaya verilen tahribatın hesabını belki bu şekilde mi soruyordur dünya? Ya da
artık beklenen son gelmiştir ve ellerimiz kollarımız bağlı şekilde bu gerçeği
kabullenerek yaşamaya devam mı etmeliyiz?
Her bir kafadan farklı seslerin çıkması,
farklı sivil toplum kuruluşlarının farklı amaç ve söylemlerle insanları
etraflarında toplamasına şahit olduğumu romanda, anlatıcımız Jessie ile
ilerliyoruz. Jessie’nin sık sık geri dönüşlerle okuyucuya sunduğu hikaye bir yap
boz gibi tamamlanırken, hastalığın yayılmasıyla başlayan, ölümlerle devam eden
sürecin hastalığa bir çare aranmaya başlandığı günlere kadar sürmesini
okuyoruz. Hastalığa bulunan çözümün anne/kadın hayatına son vererek başarıya
ulaşan bir çözüm olması ise okuru bir an durup düşünmeye davet ediyor; kitapta
karakterler aracılığıyla sorgulandığı gibi, eğer bu sorun erkekleri etkileyen
bir sorun olsaydı, yine bu denli güçsüz ve kaybet-kazan şeklinde bir çözüme mi
gidilirdi? Yoksa daha etkili ve insan hayatına son vermeden başarıya ulaşacak
bir çözüm için daha gayretli bir yol mu izlenirdi?
Toplumda kadının “üreme görevine” (!) vurgu
yapan romanda, erkek egemen toplumlarda kadınların konumu sorgusu sık sık
yapılıyor. (Okurken belki sizin de aklınıza Y: The Last Man adlı çizgi roman
gelecektir) Cesur, korkusuz genç kız Jessie’nin aile içindeki sorunları,
arkadaşlarıyla olan ilişkileri ve çevresinde gelişen bir çok dram ise hikayeyi
kederli havası içinde karşımıza çıkan detaylardan bazıları.
Hayat zor, ergen olmak zor, zor bir ailede
yaşamak zor ancak dünyanın sonu gelmek üzereyken insan ırkının devamlılığına
katkı sağlayabilecek konumda olduğunu bilmek, buna rağmen bir şey yapmak –
yapmamak arasındaki seçim daha da zor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder