Bazen
üzerine çok şey söylenebilecek kitaplar vardır; tarihten bazı kişiler ya da
olaylarla ya da geçmişte kalan herhangi bir şey ile kendi hayatımızdan
paralellikler kurabileceğimiz şeyler vardır.
Severek
okuduğum, Yvonne Sherratt'ın kaleme aldığı Hitler'in Filozofları kitabı
hakkında yazılacak, söylenecek çok şey var. Ben sadece, kısaca kitaptan
bahsetmeyi seçiyorum.
Daha önce
farklı yazılarda birkaç kere değindiğim üzere Nazizm, II. Dünya Savaşı ilgimi
çeken konulardan. Özellikle eskiden, daha çok bu konular üzerine okurdum.
Maalesef ülkemizde bu konulara ilgim var, dediğinizde, üzerine bir de black
metal gibi duyanın kürekle kovalamak isteyeceği bir tür dinlediğiniz biliniyorsa
siz de hemen "Nazi özentisi" damgasını yersiniz; Nietzsche'den başka filozof bilmeyen (açıp okumadan
hayran olurlar; Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün ucuz bir baskısı, sayfaları açılmadan
onlarla durur), klasik müzik ve Wagner'e dair tek bir şey dinlemeden "en
sevdiği besteci Wagner" olan cahil sürüsüne itelenirsiniz zihinlerde. Ki
böyle değildir; en azından benim için. Nazizm ve temellerinde payı olan her şey
gördüğüm en rezil düşünceler arasındadır.
Hitler'in
Filozofları adlı kitapta, Hitler'in kendisini "kral - filozof" ilan
etmesi yolunda, kendi sapkın düşüncelerine alet ettiği, bu sapkın düşünceleri
dayanaksız temelleri oluşturulurken kendi isimlerinin geçtiğini duysa felsefe
yaptıklarına bin pişman olacak ünlü, özellikle Alman filozofları ve Hitler'in
yükseliş dönemi itibariyle göz göre göre Nazizm savunan filozofların
hikayelerini okuyoruz. Bir de, elbette, Yahudi oldukları ya da Yahudilik ile en
ufak bir bağları oldukları gerekçesiyle dahi hayatları cehenneme çevrilen
akademisyenleri, insanları görüyoruz.
Cahilliğinin
farkında olan ve ezik ruhunun acısını bilim insanlarından, akademisyenlerden
çıkarmaya hevesli olan, kendi yetersiz eğitimini gözünü diktiği üniversitelerin
kürsülerini Yahudi düşmanı olanlara sunarak, Yahudi bilim insanlarının önce
kariyerlerine, sonra da canlarına son vererek dindirmeye (!) çalışan cani Hitler'i
görüyoruz. Hapishane zamanlarında yaptığı yetersiz okumalar ve cımbızla seçip
kullanmak üzere bir kenara not aldığı belli düşünceler ışığında ne Alman
tarihi, ne de felsefe üzerine bir bilgi birikimi olmayan bu insan ve peşinden
sürüklenen milyonların, felsefe bilimini nasıl Nazi ideolojisini yaratmak ve
eğitim kurumlarına bu düşünceleri yerleştirerek geleceği, gençleri zehirlemeye
çalıştığını okuyoruz.
Martin
Heidegger gibi okumayı, okumaya çalışmayı ve anlamak için çaba harcamayı pek
sevdiğim düşünürlerin böyle bir saçmalığa kendilerini atarcasına alet
olmalarını görmek, içimi elbette her zaman sızlatmıştır. Sherratt'ın kitabında
ise daha detaylı bilgiler mevcut; mesela Heidegger'ın sırtından bıçakladığı
akademisyenler, Hitler'e yaranmak için sahte suçlamalarla hayatlarını
kaydırdığı akademisyenler, hocasına olan saygısızlığı ve vefasızlığı...
Marksizm
denince akla gelen isimlerden olan Walter Benjamin'in bence, kitaba rağmen en
azından benim için hala net bir açıklamaya kavuşmamış olan, ülkesinden uzak son
bulan yaşamı, toplumbilimin ünlü isimlerinden Theodor Adorno'nun Nazizm'den
uzağa kaçışı, sürgünü...
Kitabı keşke
çok kişi okusa; adı geçen felsefecileri merak etse ve ardından, hala, nasıl
oluyor da bazı delice fikirler nasıl kendilerine alkışçı ve köle buluyor,
sorgulasalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder