6 Aralık 2023 Çarşamba

R. F. Kuang "Yellowface"

Goodreads'in ve bloggerların çılgınca övmesi sonucu, yine bir pazarlama ürünü olduğunu bilerek okumaya karar verdiğim, kararımdan da hiç pişman olmadığım bir roman oldu Yellowface. Okumayı düşünen varsa direkt okusun, yakında da Türkçe yayınlanır eminim.

Anlatıcımız June Hayward, pek de yakın olmadıkları okul arkadaşı ise çok ünlü bir yazar, çok satan, Netflix'te de bir romanının uyarlaması dizi olacak olan, NYT'nin en çok satanlar listesini alt üst etmiş genç yazar Athena Liu. Aralarında yakın bir dostluk yok. Hatta ikisi de ayrı uçlar ve yaşamlardalar. Buna rağmen, ikisi de birbirinden yalnız iki insan var karşımızda; biri başarılı bir yalnız diğeri başarısız bir yalnız. Bu nedenle okuldan kalmış tanışıklığın üzerine beraber zaman geçirmekten ibaret, oldukça da yüzeysel bir iletişim kurmuşlar. Athena'nın Netflix ile bir uyarlama için anlaşma imzalamasını kutladıkları gece de, June Athena'nın evine ilk kez gidiyor ve şanssızlığa bakın, Athena krep yerken June'un gözleri önünde ölüyor. Athena'nın evinden ayrılmadan June o gece, ambulans gelip Athena'yı götürdükten sonra, çantasına bir şey atıyor. Bu şey, Athena'nın yeni romanının bitmiş, daktiloda yazılmış, kimsenin daha önce haberdar olmadığı, konusuna dair bir şey bilmediği yeni romanı. İşte o romanı, artık şeytana uymak mı dersiniz yoksa çaresizlik mi ya da düpedüz vicdansızlık mı, June açıkça çalıyor. Ve romanı yayınlanmasının ardından, Athena'nın tahtına June Hayward geçiyor. 

Olaylar bununla birlikte çılgınca hızlanıyor romanda; bir yandan sanırım güncel olarak örneğin goodreads'te çok övülen romanların nasıl övdürüldüğü, sistemin reklam ve pazarlama ayaklarının nasıl işlediğini, nelerin çok satacağını ve hangi ödülleri alacağını aslında önceden karar veren bir mekanizma ve ilişkiler ağı olduğunu yazar o açıkça anlatıyor. Bu anlatı ise June'un süreçte yaşadıkları üzerinden, anlatıcımızın doğrudan dahil olduğu ve etkilendiği durumlar üzerinden ilerliyor.

Bir yanda June'un daima "yakalanacağım, her şey ortaya çıkacak ve bitecek, rezil olacağım, bir daha asla hiçbir kitabımı kimse basmayacak" gerilimi devam ederken diğer yandan ünlü bir yazara dönüşmesini görüyoruz. Fakat süreç ilerledikçe anksiyetesi artmaya başlıyor; üstelik tüm şöhret ve paraya rağmen June'un tamamen bir çukura gömülür gibi yalnızlığa nasıl hapsolduğunu görüyoruz. 

Ama roman ilerledikçe bir şey çözülmeye başlıyor; gerçek hırsızın Athena olup olmadığını sorusunu okurun kafasına yerleştirmeye başlayan bölümlerle Athena'ya da yakından bakıyoruz. Anlatıcımız yine June, ancak Athena'nın gösterişli başarısının içinde neden yalnız olduğunu anlamaya çalışırken, kafamızda sorular dönmeye başlıyor. Bir yazar, ne kadar hırsızdır? Bir yazar, ne zaman hırsız olur? Yazarlar neyi çalar?

Yazarın taraflılığı ve tarafsızlığını anlatıcı karakter üzerinden dengelemesi çok hoşuma gitti; bir yandan mikro-kimlikçiliğin varlığını gösterip bunun birden fazla yüzüyle hem anlatıcı üzerinden hem de anlatıcının karşılaştığı olaylar içindeki karakterler üzerinden gösteriyor. Zira kitap kapağından da anlamanız mümkün, Amerika'da Çinli olmak. 

Etnik kimlik kanalını bulup buradan yürüyen Amerikan popüler kültür endüstrisinin içinden bir ürün olarak Yellowface, bu sistemin bir eleştirisini de yapıyor. Kimlikçilik oyununun pazarlama başarısı, June'un romanı yayınlarken adında yapılan küçük değişiklik gibi gösterilerle sürüyor. 

Çok beğendim, goodreads'te oy bile verdim yılın en iyi kurgusundaki adaylığına. Çünkü yazarın kaleminden anladığımız kadarıyla bu işler, birinciler, listeler önceden belli. Dolayısıyla hiçbir anlamı olmayacak bir oy vermekten çekinmedim.

Hiç yorum yok: