Yeni bir yayınevi
olan Kahve Yayınları’nın yayınladığı ikinci kitap Sığınak. Okumaya başladığım ilk gün hızlıca okumama
rağmen araya birkaç gün girdikten sonra, ancak hafta sonu kitabı bitirmeye
fırsatım oldu. Yazısını da hemen hazırlamak istedim.
Sığınak’ta bizi,
adli bir psikologun kapısının genç bir kız tarafından çalınmasından itibaren
hemen hemen on iki saatlik bir zaman diliminde geçen olaylar bekliyor. Buna
karşılık hikaye böyle bir zaman dilimini kapsarken, farklı zamanlara geri
dönüşlerle ile olayların geçtiği ana kadar olan süreci detaylarıyla okuyoruz.
Farklı zamanlara
dönüşler kafanızı karıştıracak gibi değil zira yazar şöyle bir kolaylık yapmış;
her ger dönüş farklı bir bölüm ve şimdiki zamanda da olduğu gibi bölümün
üzerinde olayın yeri ve tarihi de yazıyor. Böylece okurken sizi en ufak bir
karışıklığa bile sürükleyecek bir şey yaratılmamış oluyor. Bence ufak ama
önemli bir detay. Özellikle bazen, bazı kitapların başında bu tip dönüşler
okuyucuyu soğutabilecek şekilde karmaşıklaşabiliyor.
Başkahraman Stella
çevresinden dönen olaylar bizi karşılıyor. Evinden çıkamayan, neden
çıkamadığını hikayedeki geri dönüşlerle öğreneceğimiz Stella, karın ortasında
kapısında donmak üzere olan kızın ısrarlarına dayanamayarak kapıyı açıp kızı
içeri alıyor. Bunu neden yaptığını kendisi de sıkça sorgulasa bile, artık bir
nevi işlerin rayından çıktığını zamanla anlıyoruz çünkü misafiri pek de normal
bir misafir olmadığı bir süre sonra kanıtlıyor. Kızın, Stella için birçok
gizemi ve Stella’nın hayatına etki edebilecek iddiaları vardır. Bir gecede her
şeyin alt üst olduğu filmleri akla getiren bir kurgusu var kitabın. Geri
dönüşlerle birlikte yavaş yavaş işin içine iyice giren okuyucu, bir yıkılmanın
eşiğine doğru giden hikayeyi de dakika dakika izler gibi her bir satırda
okuyor.
Yazarının da
klinik bir psikolog olması sebebiyle sıkça psikolojik terimler, hastalık
isimleri ya da ilaç isimleri karşınıza çıkıyor. Yer yer hikaye içindeki
karakterlerin ilaçlar üzerine yaptığı konuşmalar bir prospektüs havasına girse
de okuyucu için sinir bozucu bir durum teşkil etmiyor. Üstelik, konuya ilgi
duyan okur için sevindirici satırlar bile olabilir. Siz de olan bitenlerle
beraber bir hastanın ilaçlarını almadığında onu nelerin beklediğini beklemeye
başlarken bulabilirsiniz kendinizi.
335 sayfa olmasına
rağmen bir günde okuyup bitirebileceğiniz kadar akıcı bir dili var. Bunda punto
seçimin de etkisi olabilir. Yine de kitabın dili ve çeviri okuma hızınızı
artıracaktır diye düşünüyorum.
Sorunlu bir ailede
büyüyen ve sorunlu hayatlara sahip olan insanların bir nevi hayatlarının
kesişmesi var Sığınak’ta. Aynı zamanda, ismini de aldığı üzere bir kadının
sığınağının bir yabancı tarafından işgali de ve artık sığınağın işlevini
tamamen yitirmesine kadar varan bir durum da söz konusu. Zira artık orası ne o
güvenli yerdir, ne de hayatı eski güvenli hissettiği, sınırları duvarlar olan,
o korunan, o güvenli hayattır.
Cinsel taciz,
cinsel istismar, sanrılar, gerçeklikten kopma noktasında, hayallerinin arasına
sıkışan gerçekliğin içinde yaşamak zorunda kalan bir genç kız, kocasının
kendisine yitmekte olan ilgisine rağmen bir evliliği belki de vefa borcu
yüzünden sürdüren bir kadın, kendisini suçlayan bir kadın ve tüm bu karmaşanın
içinde kurtarıcı rolünde karşımıza çıkan bir polis.
İnsanın kendini
suçlaması, kolaya kaçması, bir sığınağın cazibesine kapılması ve sığınağını
fark etmeden hapishanesine çevirmiş olduğu gerçeği de satır altlarından
okuyucuya geçen bir diğer duygu oluyor.
Yayınevinin bir
sonraki yayını içerik olacak nasıl bir kitap olacaktır bilmiyorum ancak
psikoloji alanında yazılmış romanlara, Sığınak gibi romanlara yönelirlerse
takip etmesi güzel olacaktır diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder