İhanet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İhanet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Temmuz 2019 Perşembe

Camilla Grebe "İhanet"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi kapsamında İsveç'li Camille Grebe de ilk kez okuduğum yazarlardan birisi oldu. Allahım ben ne okudum. Kusursuz olmaya çok yaklaşmış, ama bazı affedilemez hatalar yüzünden bu kusursuzluğa ulaşamamış, bu yüzden de en çok beni üzmüş bir roman İhanet. 

Bir giyim şirketinin CEO'sunun evinde bir kadın kafası gövdesinden ayrılmış biçimde ölü bulunur; ancak Jesper Orre, yani CEO da kayıptır. Kitap şöyle ilerliyor, bir yandan araştıran dedektiflerden birinin (Peter) ağzından olan bir bölüm, bir yandan polise yardımcı olan bir davranış bilimcinin aktardığı (Hanne) bir bölüm, bir yandan da Orre'yle nişanlı olduklarını kimsenin bilmediği Emma'nın anlattığı bölümler. Orre, nişanlandıkları gün Emma'nın evinde yiyecekleri yemek öncesinde kaybolmuştur. Emma aynı zamanda Orre'nin ceo'su olduğu giyim şirketinin mağazalarından birinde satış görevlisi. Ancak, bölümlerin başında zaman da belirtiliyor, okumaya başladığınızda Orre'nin resmi olarak kaybolmasından aylar öncesindeki bir yemek bahsedilen.

Bu arada cinayet, geçmişteki bir olayı da anımsatmaktadır. Bir yandan da geçmişteki cinayet yeniden gündeme gelir, on yıl önceki cinayette danışmanlık yapan Hanne burada yeniden devreye girmesi için davet edilir.

Bir yandan Emma sevgilisinin neden ortadan kaybolduğunu aramaya başlıyor, bir yandan Orre'nin evindeki kadının kim olduğu araştırılıyor, sonlara yaklaştıkça zaman da birbirine yaklaşıyor, bir süre sonra bölümler aslında eş zamanlı ilerliyor. 

Okuduğum en iyi polisiyelerden biri olabilir(di), ancak hatalarından bahsetmezsem olmaz. Öncelikle elbette yazar bir polis değil ama bizzat yazar olarak kendisinin kurguya eklediği olay yerindeki fiziksel hiçbir kanıta kanıt muamelesi yapmamış. Öyle ki bunlar eğer normal bir kurguda biraz değerlendirilse zaten akışı değiştirecek nitelikteler. Ben kafama takmadan duramadım, çünkü karakterleri, cinayet gerekçesini muhteşem oluşturmuş. İzlerken aklıma benzer bir kurgu geldi ancak o bir film. Çok nadir film izler ve etkilenirim, bu da öyle bir filmdi (Excision). Bir diğeri de bildiğiniz düz etrafın araştırılması falan olur ya, evin içi ya da dışı, dışarda biri var mıymış yok muymuş, bu evde kaç kişi mevcutmuş, sürekli yaşayan ya da kısa zamanlı da olsa evde durmuş olan? İlla dna mna artık onu da geçtim eşya, vb onlar da yok, sıfır. Atlamış. Komşulara sormak falan da yok. Oturdum poliscilik yapıyorum şu an bellis coldwine lanskrim malmö yargılıyor özür dilerim. Ama haklıyım. Kusursuz olacaktı kusursuz, şunları da düşünerek yazıp tekrar kurgulasa, yine sonunda balta gibi kafamıza indirirdi İhanet'in finalini eminim, çünkü konusu güzel. Gerçekten çok beğendim. Okuyun siz de. 

Emma, Hanne ve Peter karakterlerini de sevdim, bunları anlatıcı konumuna koyduğu için özellikle bunları belirttim. 

Aklıma gelirse ek yaparım. 

Çevirisi de güzeldi bu arada, bu kitaptan önce hoşnut olmadığım bir çeviri okudum da, peşine bunu okuyunca o noktayı da vurgulamak istedim. 

9 Mayıs 2013 Perşembe

Karin Alvtegen "İhanet"


Karin Alvtegen adını İskandinav polisiye yazarlarını merak edip araştırdığımda duymuştum. Henning Mankell, Jo Nesbo ve Steig Larsson gibi sevdiğim üç isim haricinde kimler var merak etmiştim.

Yakın zamanda da kitabına denk gelince hemen aldım; “İhanet”.

Kitabın arka kapak yazısında her ne kadar polisiye – gerilim olarak belirtilse de bir kere alışık olduğunuz polisiye – gerilim tanımından biraz uzaklaşmanız gerekecek. Zira, son zamanlarda okuduğum, yine aynı topraklardan çıkma bir yazar olan Camilla Lackberg’in polisiye anlayışından (örnek vermek için söylüyorum) uzak. Evet, İhanet’te bir polisiye durum var zira ortada bir “suç”, aslında bir cinayet var. Gerilim var, çünkü kitabı size hızla okutan şey o gerilimin bizzat kendisi. Okurken gerçekten o gerilimi hissediyorsunuz. Bu gerilim, kitaba adını veren ihanetin nasıl sonlanacağı ya da tarafların birbiri arasında yaratılan ve çok güzel biçimde irdelenen psikolojik gerilim olarak sunulduğu gibi, bir suçun işlendiği sırada doğan gerilim de var.

Yazar hakkında internette okuduğum bazı yazılarda Henning Mankell ile inceden bir kıyas yapıldığı izlenimine kapıldım ama açıkça belirteyim, hayır, bence alakaları yok. Ama bu diğerini iyi ya da diğerini kötü yapmaz. Yalnızca bence tarzları çok farklı. Bunun altını özellikle bir Henning Mankell hayranı olarak söylüyorum.

İhanet’in konusundan çok kısa bahsedeyim. Henrik ve Eva on beş yıldır beraber olan, sekiz yıllık evli olan, altı yaşında bir oğulları olan bir çifttir. Ancak kitabın başında gördüğümüz üzere Henrik, Eva’yı çocuklarının öğretmeni Linda ile aldatmaktadır. Eva bunu öğrendiğinde alt üst olur, daha doğrusu keşfettiğinde. Öyle bir çarpar ki bu gerçek onu, karşısına çıkıp bağırığ çağırmaktansa tam bir “intikam” planı içine girer. (Sonunu ise asla tahmin edemeyecektir yaptığı şeylerin). Zira bu ihanet, kocasını aslına hiç tanımadığını göstermiştir ona. Güvendiği insanın aslında güvenilir olmadığının ortaya çıkması.

Diğer yanda ise Jonas adlı, 26 yaşında, komadaki sevgilisinin başucunda bekleyen, takıntılı bir genç var. İki yıl beş aydır komadaki sevgilisinin uyanmasını bekleyen Jonas, geçmişinde büyük bir ihanet hikayesi barındıran bir genç. Sanıyorum bu yüzden kendisine güvenli alan oluşturmaya yönelik çabaları var, takıntılarının doğuşu ise yine geçmişindeki bu acıya dayanıyor. Yazar burada mükemmel bir obsesif – kampülsif tablosu çiziyor. Öyle ki Jonas’ın çektiği çileyi, kolunu ikinci kere kapıya değdirerek “ilkinin izini silme” çabasında, sayılarında öyle bir görüyorsunuz ki, eğer benzer bir durumla daha önce karşılaşmışsanız, yani yaşamışsanız, üzerinize çöken bir “ağırlığı” hissetmemeniz mümkün değil.

Sadece kitabın girişinden bahsettim. Süprizleri bozmak istemiyorum. Karşınıza öyle garip durumlar çıkacak ki, soğuk iklimin soğuk insanlarının yeri gelecek kan donduran soğukkanlığının satırların arasına dalıp siz bozmak isteyecekseniz.

Bazen çoğu şeyin yüzeye çıkması ve açık açık konuşulması ihtiyacı okuyucuya hissettirilirken, olan bitenin hala “karşılıklı olarak bilmezlikten gelme” şeklinde kalmasıyla okuyucu üzerinde yaratılan gerilim ayrıca takdire şayan. Sonunda her şeyin bir havai fişek gibi patlayacağından emin halde okumaya devam ederken, neredeyse her bir bölümde yeni bir şey ortaya çıkararak da sıkıcılıktan uzak, insanı gerçekten meraklandıran ve evet, geren bir tablo yaratıyor.

İnsanın kendi hayatı etrafında güvenli bir sınır çizmek ve içinde yaşamak istemesinin doğallığı, bir ihtiyaç oluşu ve tüm bunların aniden yıkılması, aslında çürük olduğunu farketmesi durumunda içine düşeceği umutsuzluk, sinir, gerginlik ve mutsuzluk İhanet’in içinde.

Bilinen gerçeği kendi saklayıp, intikam planlarını uygulamaya koyan bir kadının gerçeği ne zaman haykıracağı beklentisinin yarattığı -yine- gerilim.

Kitapta, olan biteni tek bir kişinin gözünden görmüyor okuyucu ayrıca. Olan bitenin farklı tarafları n iç sesleri eşliğinde işlendiği farkı bölümler de var, kırılm noktalarında özellikle. Bu da her iki taraf arasındaki (ki bu iki taraf aslında kitap boyunca Eva ve Henrik'ten farklı olarak, ayrıca hikayede bulunan diğer karakter Jonas'ın da gözünden kendi yaşadıkları veriliyor) uçurumlar bu iç seslerin yansımalarında daha da anlaşılıyor. Ortaya çıkan portreler o kadar etkileyici ki; biten ve iki tarafın da birbirini neredeyse tanımaz hale gelmiş bir evliliğin iki taraflı gözlemi, ya da hasta sevgilisi başında takıntılarıyla yaşayan bir adamın, geçmişinin ağır yükünün doğurduğu tüm sonuçların delice halleri. 

Güzel bir polisiye – gerilim, ama alışık olmadığınız tarzda ve evet, biraz soğuklukta. Yine de bu okurken satırdan satıra koşarken kalbinizin hızla çarpmayacağı anlamına gelmiyor. İnsanların muhafaza edebildikleri sükunetleri ve sinsice planları sizi sürekli o kalbi hızla atar vaziyette tutmaya devam ediyor çünkü.