Okuduğum
tek gazetenin kitap eki sayesinde geçtiğimiz hafta haberdar olduğum bu kitaba
bu hafta içinde kavuştum, dün de okumayı bitirdim.
Oldukça
acıklı olduğunu garanti edebileceğim kitap, bir akıl hastanesinde kendi
odasında kilitli unutulan bir kadının hayatını odasının duvarlarına yazmasıyla
başlıyor. Adı asla kitapta geçmeyen akıl hastası karakterin bir yandan durumuna
üzüldüğüm gibi, bir yandan da sürekli yaşadıkları için mutlu olabilme tavrını
dehşet içinde karşıladım. Neden mi?
Bahsettiğim
karakter kimsesiz; koruyucu aileden koruyucu aileye verilmiş, ev işleri yapmış,
çocukluğu çocuk gibi değil de iş yapmakla geçmiş. Üstelik bu sırada karakter
hala çok küçük, 10 yaşlarına falan denk geliyor en fazla. İşin garibi, o her
zaman dünyaya baktığı “olumlu” gözleri hiçbir zaman kaybetmeden, sesini
çıkarmadan her şeye katlanıyor. Çünkü, hasta. Çünkü bir tecavüzün tecavüz
olduğunu anlayamayacak kadar hasta.
Hastanenin
bodrumunda unutulmuş bir halde, biz de geçmişinden itibaren bu günlere nasıl
geldiğini, nasıl yaşamak için diş macunu yemek ve su içmekten başka bir şansı
olmadığı zamanlara geldiğini okuyoruz. Bir nebze Açlık adlı kitabı
hatırlayabilirsiniz okurken ama tabi sanmayın ki sürekli açlığı üzerinden bir
gidişat var; hayır. Çok az yerde çok az satırla buna değiniyor. Asıl olarak
kendisinin “Kardeş”i içinizi parçalayacak ve kitapta büyük yer kaplayacak.
Başına
gelen felaketlere bir şekilde katlanabilen hasta karakterin Pollyanna
(yazabildim mi doğrusunu?) olduğunu sanmayın fakat. Bahsettiğim çok daha farklı
bir durum.
Uzun
zamandır bu kadar üzülerek okuduğum bir kitap hatırlamıyorum. 2003 Pen Kurgu
Ödülü kazanmış kitap zaten. O kadar mutsuz bir hale geldim ki kitap bittiğinde,
tıpkı Excision filmini izledikten sonraki hislerime benzer şeylere kaplamıştı
beni.
İnsanlar
olarak garip varlıklar olduğumuz için kitapta tamamen kurgu olsa da aslında
gerçek hayatta böyle insanların, daha beter sorunlar içinde hayatlarını yaşamak
zorunda olduklarından emin olduğum için bir şımarıklık mı dersiniz densizlik mi
dersiniz ne dersiniz bilmiyorum ama bir an durup akıl sağlığımı kitapla
kıyaslama hadsizliğine kapıldım. Bunu da doğamızdaki “daha kötü durum başına
gelmediği için kendini şanslı sayma” ruh haline bağlıyorum.
Hala
“benim mutlu hayatım” bakışına sahip olan bir karakterle siz de tanışmak
isterseniz, kesinlikle okumanızı öneririm.
“Ve fısıldıyor: Hayalin içindeyiz
çünkü hayal ettik. Onu hayal ettik ve bildik. İşte bu yüzden, diyor, burada
daha fazla kalmak zorunda değiliz. Çünkü hayal biz olmadan da sürüp gidiyor.”
Syf: 172
2 yorum:
Sonuna kadar bir umut...
Sanırım o umut yüzünden bu denli hüzünlü ve etkileyiciydi.
Yorum Gönder