Sandman
serisine ne zamandır başlamak istiyordum. Aslında Neil Gaiman’la tanışmadan
önce de duyduğumu sandığım bir seriydi. Gördüğünüz gibi mükemmel bir hafıza ile
sizlere kitap tanıtımı yapıyorum. Dünyanın en güvenilir ve en aklı başında blog’u
seçimleri yapılacak olursa, hepinizin oyunun bana geleceğinden eminim.
Sandman’a
dönelim. Serinin ilk kitabı olan Düş Müziği’nde efsane karakter Morpheus ile
tanışıyoruz. Diğer kitaplarda yer alan ve Morpheus’un kardeşleri olan
karakterler ise bu kitapta yok. Sadece en sonda Ölüm’ü görüyoruz; ki o da birkaç
sayfa ile sınırlı kalıyor.
Neil
Gaiman’ın yazdığı, Sam Kieth, Mike Dringenberg ve Malcom Jones III’nin çizdiği
Sandman’ın birinci kitabı Düş Müziği’nin konusuna dönersek…
Bir
tarikat lideri olan Burgess, Ölüm’ü çağırmak ve kontrol altına almak için
giriştiği çaba sonunda yanlışlıkla Düşlerin Efendisi Morpheus’u çağırır ve onu
hapseder. Girişimi yüzünden büyük bedeller ödeyecek olan yalnızca bu yanlışlığa
sebep olan Burgess olmayacaktır.
70
yıl süren bir tutsaklığın ardından Morpheus serbest kalmayı başarır; bu süre
içinde kendisinden alınan yalnızca özgürlüğü değildir; aynı zamanda Morpheus’un
kendisine ait “şeyleri” de çalınmıştır.
Hikayenin
büyük kısmı, kendisinden çalınanları yeniden elde etmek ve parçalanıp,
darmadağın olan Düş Diyarı’nı yeniden toparlamak isteyen Morpheus’un başından
geçenler üzerine kurulu. Bu arada farklı karakterler ve hikayeler de karşımıza
çıkıyor. Neredeyse her bir bölümde farklı bir macera ile karşılaşıyorsunuz.
Tam
da bayılacağım şekilde, karanlık içinde geçen Düş Müziği’nde özellikle 24 Saat
adlı bölüm son derece vahşi, karanlık ve resmen vicdansızdı. Kitabı edinmeden,
daha doğrusu geçen yıl bu kısmı okumuştum. O zaman da aynı şekilde beğendiğimi
hatırlıyordum. İnsanların zıvanadan çıkmasının, kötünün ve kötülüğün emrinde
hareket etmesinin, bilinçlerinin kontrolünün bir manyağın eline geçmesinin
anlatıldığı bu bölüm aynı zamanda okurken en rahatsız olduğum bölümdü. Yanlış anlamayın,
dediğim gibi neredeyse en etkilendiğim bölüm olan 24 Saat’in verdiği
rahatsızlık, nasıl desem, olumlu bir rahatsızlık kitaba yönelik beğeni
konusunda.
Umutsuzluğu
okurken sıkça hissettim. Özellikle son kısımda Morpheus’un yolun sonundaki
tatminsizliğini sanki gerçekten öyle birisi var da, o benimle konuşuyormuş gibi
gerçekti.
Neil
Gaiman’ın hikayelerini zaten seviyorum, kolay kendinizi kaptıracağınız
hikayeler. Ancak daha önce Sandman hakkında bir fikri olmayanlar için
söyleyebileceğim tek şey ise kitaplardaki dünyayı unutun, tamamen karanlık
başka diyarlara açılacağınızdan emin olun. O tatlı – espirili – karanlık Neil
Gaiman romanları size Sandman için ipucu vermez.
Nasıl
da sert bitirdim yazıyı!
Hayır,
aslında sert değildi.
Kibarca
bitirelim o zaman; Sandman okuyunuz efendim. (Yine kopuk bir yazı oldu, farkındayım...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder