Un
Lun Dun’u az önce bitirdiğime göre, artık dilimize kazandırılan tüm China
Mieville kitaplarını okumuş oluyorum ki artık kendisiyle yolda falan (!)
karşılaşırsak, yanında kendimi kötü hissetmeyeceğim. Ayrıca konuşacak daha çok
şeyimiz olacak. (Gerçekten son yazılarda bir kopuş yaşanıyor, farkındayım,
toparlayacağım arkadaşlar…)
Un
Lun Dun, China Mieville’in Alice Harikalar Diyarında’dan çıkış alan bir romanı
gibi gelebilir ilk başta, ancak sonrasında kesinlikle, özellikle Bas-Lag
serisinde öne çıkan kendine has tasarımlara sahip “şeyler” olan karakterle
birlikte Alice’in dünyasından fazlasıyla ayrılıyor.
Londra’da
yaşayan, onn iki yaşında iki yakın arkadaş olan Zanna ve Deeba etrafında bir
süredir, özellikle Zanna ekseninde garip olaylar meydana gelmektedir. Zanna’ya
gelip “Şuvazi” diye hitap ederek saygılarını sunan insanlar ya da duvarlara
yazılmış mesajlar, ya da belli belirsiz bir “duman” örneklerinde görüleceği
gibi…
Kendi
etraflarında olup biten anormal olaylara bir anlam vermeye çalışan kızlar artık
dayanamaz ve bir şemsiyenin peşine düştükleri gecede, iki kızın yolu neredeyse
Zanna’nın içgüdüleri sayesinde Lon Dra Kis (Un Lun Dun)’a düşer. Bilinmeyen bir
diyar olan Lon Dra Kis’in ne olduğunu anlamaları ise fazla uzun sürmeyecektir.
Lon Dra Kis; Londrakis, aksi Londra, Londra’nın aksidir.
Hikaye
bundan sonra başlıyor. Zanna’nın seçilmiş kişi olarak Lon Dra Kis’te beklenen
bir kişi olduğunun dayandırıldığı bir kurgu her ne kadar bir süre devam etse de
işleri China Mieville büyük bir –bence- espiri ile tersine çeviriyor ki
fazlasıyla açıklamış olsam da daha fazla yazmak istemiyorum. Seçilen –
seçilmeyen espirisini çok beğendiğimi söylemeliyim.
Londra
ve Lon Dra Kis’i birbirine bağlayan bir tehlike olarak da karşımıza “Duman”
çıkıyor, belirtmek isterim. Detayları kitapta saklı diyelim. Ama bu “Duman”
baya bildiğimiz duman. İki arkadaşın asıl düşmanları Duman ile mücadele
ederken, bir yandan da yeniden evlerine, Londra’ya dönmeye çabalamalarını
okuyoruz.
Bas-Lag
serisinden alışık olduğumuz üzere Lon Dra Kis’te de bizleri bekleyen canlılar
ve şeyler öylesine detaylı kurgulanmış ki, mesela okurken aklınıza bir
Tekraryapım gelmesi kuvvetle muhtemel. Ya da tüm hikaye boyunca var olan süt
kutusu Kesmik (evcil hayvan oluyor!) ya da kelimelerin canlı kanlı bir hale
gelmesi gibi ilginç detaylar, hikayeye gerçek anlamda renk katıyor.
Onun
haricinde her zamanki gibi iki farklı şehir-boyut arasında bir bağ kuran
Mieville, kendisinden beklenildiği üzere bir yönetim sorgusu yapıyor. İngiliz
İşçi Partisi üyesi (yanlış hatırlamıyorum değil mi?) China Mieville “Duman”
bağlantıları, ardında yatan çıkar ilişkileri ya da aslında Duman’ın başlı
başına oluşum hikayesi altında fabrikalaşma, buradan da kapitalizm eleştirisi
yaptığını düşünüyorum. Ek olarak, elbette işin bir de doğal hayatın
dengelerinin alt üst edilmesi kısmına değinen yanı var ki, bunu da yadsımak
olmaz. Mieville’in doğa dostu olarak, Londra’da bariz bir çevre kirliliği
varlığına dikkat çekmeye çalışması da Un Lun Dun’da ele alınan konulardan biri olarak
değerlendirilebilir.
Çıkar
ilişkileri, iktidar hırsı gibi konuların acımasızca yerden yerden yere
vurulmasını da hikaye içindeki bazı karakterlerin “karaktersizliği” ile açıkça
görmeniz mümkün.
Son
olarak mekan ve karakter kurgulamada çok usta bulduğum Mieville bu kitabında da
mekanları ve yapıları kurgularken Londra artıklarını kullanarak yine göz
dolduruyor kanımca.
Evet,
kendisi ne yazsa bayılıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder