Friedrich Engels etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Friedrich Engels etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2016 Salı

Friedrich Engels "Ludwig Feuerbach Ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu"

Hakkında bir şey yazmayı düşünmediğim bir eser ancak yöntem konusunda Hegel - Feuerbach - Marx arasındaki bağlantıyı kurmak için yardımcı olacak bir kaynak. Bunun gibi birkaç kitap hakkında daha yazı eklemeyi düşünüyorum. Hatta kitap yazılarının haricinde arada bir başka yazılar da paylaşma planım var.

Çok bir şey yazmayacağım ama yanlış - eksik gördüğünüz bir nokta olursa yorum olarak yazabilirsiniz. Bu yazı aslında kitaba dair bir yazı da olmayacak, kitabın içeriğini de içeren "bir adet yazı" olarak da görebilirsiniz =)

Diyalektik materyalizm, pat diye aklına gelivermiş bir yöntem değil. Engels bu yazısında klasik Alman felsefesi ve Hegel üzerinden başlayan, Feuerbach'ın Hegel'in düşüncelerinin yıkımından ibaret olan ve sonunda yıkılmış ancak üzerine yeni bir şey inşa edilmemiş Hegel'in yönteminin Marx tarafından nasıl ters çevrilerek yeni bir yöntem oluşturulduğunu anlatıyor.

Marx'ın sosyolojisi ile tanışmaya Hegel'in idealizmiyle başlamanın gerekliliği, Engels'in bu metninde de mevcut. Marx'ın idealizme kesinlikle karşı oluşunun sanırım en güçlü nedeni Hegel'in nesnel dünyanın - haliyle - ampirik verilerini tamamen yok sayıyor oluşu. Bu sebeple de, pratik/nesnel dünyaya ait gerçekliğin ve sorunların inkarına yol açacak bu idealizm Marx'ın ancak karşı çıkacağı bir nokta. Gerçek olan her şeyin zihinsel olduğuna dayanan Hegel felsefesinde toplumun da insan zihninin bir yansıması olarak var olduğu ve bu sebeple nesnel koşullardan - fiziksel/pratik koşullardan kopuk olduğu, bir düşünce olarak ele alınıyor oluşuna Marx'ın getirdiği eleştiri ise bu kabulün tutucu bir bakış açısı olduğu. Ancak Hegel'in felfesini tamamen inkar etmek ya da yok saymak değildir bu. Çünkü Hegel'in felsefesi devrimci bir yön de içerir. Bu devrimci unsur, insan icadı olan her şeyin yıkıma ve inkara mahkum oluşu olarak karşımıza çıkar. Mevcut olanın sorgusuz kabulüne bir karşı çıkış ve bu sebeple gelen yıkımı da içeren bir düşüncedir. Bu yüzden de, yıkımın mecburi oluşu kabulünden varılabilecek nokta ise insan tarihindeki tüm evrelerin zorunlu oluşudur.

Çalışmaları din üzerine yoğunlaşmış bir düşünür olarak Feuerbach ise ağırlıklı olarak Hegel felsefesindeki din ile ilgili. Ancak nesnel dünyaya dayanan verileri dışlamayan bir yönteme sahip. Tarihin itici gücü olarak, Hegel'in idealizmiyle kesinlikle çelişen bir noktaya işaret eder Feuerbach; düşünce, tarihe yol gösteren yegane unsur olarak kabul edilemez, edilmemelidir. Burada Hegel'den kesin bir kopuşu görmek de mümkündür çünkü Feuerbach'ın bu reddi, materyalist olduğunu gösterir. 

Feuerbach, Hegel'in idealizmindeki "fikrin", zihinsel olanın ve gerçek olanın tek adresi olarak ele alınan "fikrin" yerine doğayı koyarak Hegel üzerinden, Hegel'in idealizmini yıkar. Felsefenin nesnel dünya ile arasındaki mesafe yerine de felsefe ve nesnel dünyayı bağımsız olarak ele alarak insan ve doğaya yönelişini vurgular.

Feuerbach'ın Hegel'de yarattığı yıkım ardından Marx, Hegel'in yönteminden beslenerek, Feuerbach'ın tamamlamadığı süreci tamamlıyor ve Hegel'in felsefesini "ayakları üzerine oturtuyor". Marx'a göre Hegel'in yöntemi "ters" durmaktadır; soyuttan somuta çekerek çatışmanın itici güç olduğu fikrini barındıran yöntemine Marx'ın ulaşması, Hegel'in yönteminin üzerinden ilerliyor. Zira Hegel'in yöntemi Marx için bir araç haline geliyor. Kendi yöntemini oluşturabilmesi için bir araç. Marx'ın bu süreçte ulaştığı nokta ise çatışmanın sürekli olduğu ve tarihin itici gücü olduğudur.

Bu da böyle bir yazı oldu =)

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Friedrich Engels "Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni"

Böyle söyleyince elbette kimse inanmıyor ancak (ben farklıyım ya da özelim demek için demiyorum, hiç kimse özel ya da farklı değil çünkü) 11 - 12 yaşında sosyoloji okumaya karar verdiğimde (ve sosyoloji okuyup reklam yazarlığı yapmaya karar verdiğim aynı dönemde) annemin bana önerdiği birkaç kitaptan biriydi Friedrich Engels'in genelde adı geçtiğinde illa ki anılan eseri Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. (Sonucu merak eden varsa; reklam okuyup, reklam yazarlığı yaptım ve şimdi de tahmin edin ne üzerine çalışmaya çalışıyorum =) )

Antropolog Lewis Henry Morgan'ın Eski Toplum adlı eserinden yola çıkarak incelemesine başlayan Engels'in, toplum yapısını insanlığın ilk dönemlerinden itibaren gelişim ve değişimlerini aktardığı bu kitapta, toplumsal cinsiyet rollerinin geçirdiği değişim ve bu değişimdeki etkenlerin geçirdikleri aşamalar anlatılıyor. Ana soylu bir sistemin insanlık tarihinin başından beri var olduğunu vurgulayan yazar, üretim ilişkilerindeki değişimlerin toplum yapısında yarattığı köklü ve kadın için olumsuzluklar yaratan etkileri irdeliyor. Üretim sürecinde meydana gelen değişikliklerin evlilik, akrabalık üzerindeki etkisi ve sonucunda toplumsal cinsiyet rollerinin günümüzdeki (yazarın eseri yazdığı dönemdeki, demek daha doğru olur - ve aslında hala süregelen) durumu nasıl ortaya çıkardığını anlatıyor.

Morgan'ın araştırmalarını baz alarak kaleme aldığı uygarlık aşamaları ve bu aşamalar içindeki aile - akrabalık  - üretim - toplum yapısını aktarıyor Engels. İnsanın varlığını diğer canlılardan ayıran unsurun insanın ihtiyaçlarını üretebilen ve bu üretim üzerinde egemenlik kurabilen tek canlı olduğu gerçeğine değiniyor.

Yabanıllık, barbarlık ve uygarlık aşamalarını insanın ihtiyaçlarını karşılama yöntemlerine göre oluşturan Morgan'ın sınıflandırmasını aktaran Engels, zamanla doğa karşısında hakimiyeti artan insanın hayatındaki büyük değişimleri, avcı - toplayıcı günlerinden başlayarak sanayinin doğuşuna ve sonrasındaki etkilerine dek okura aktarıyor.

Anaerkil ve anasoylu aile yapısının ataerkil düzene geçişinin "sahip olma" ve "üretim" üzerinden açıklayan yazar, özel mülkiyetin ortaya çıkışının da bu basamaklar paralelinde belirginleşmesine değiniyor.

Devletin oluşumu eski çağlarda öne çıkan medeniyetler/devletler üzerinden aktaran metinde Engels, mülkiyet hakkıyla beraber beliren ve bunu yaratan değişen üretim ilişkileri sonucunda kadının, sömüren ve sömürülenin oluşturulduğu düzen içinde aşağı bir konuma itildiğini ve itildiği bu işçi sınıfı içinde de ayrıca haksızlıklara maruz kaldığını belirtiyor. Üretimin tamamen erkek için ve erkek önderliğinde yapılması ve mülkiyet hakkının erkek egemenliğine geçmesi sonucunda, toplumsal işbölümünün de ortaya çıkması ile beraber toplumun geldiği noktayı "sömürenler" ve "sömürülenler" sınıfı olarak açıklıyor.

Kadının ev içine hapsi ve kamusal alandan itilmesinin de hız kazandığı bu sınıflaşma ardından, aile ilişkilerinin tamamının da kökten değiştiğini göz ardı etmek elbette mümkün olmuyor.
Kitap, adından da açıkça anlaşıldığı üzere ailenin, özel mülkiyetin ve devletin oluşumunun insanlık tarihi içinde izlediği yol ve yolu oluşturan her bir aşamanın insanlık tarihi üzerinde yarattığı ve şu an çoğunlukla yarattığı zorluklarla anılan durumların temelini attığını gözler önüne seriyor.

Bu kitabı ara ara çıkarır okurum yıllardır, blog'da yazısının olmadığını fark edince eklemek istedim. Benim kısacak özetimden daha fazlası, hala okumayanlar için bence, cidden en önemli kitaplardan biri olan Engels'in eserinde sizleri bekliyor. 

21 Şubat 2015 Cumartesi

Marx, Engels, Lenin "Marksizm, Kadın ve Aile"

Bilim ve Sosyalizm Yayınları'nca 2000 yılında birinci baskısı yapılan, Marx, Engels ve Lenin'in kadın ve çocuk emeğinin sömürülmesi başta olmak üzere, kitaba adını veren Marksizm, kadın ve aile konularındaki yazılarından oluşan derleme bir kitap Marksizm, Kadın ve Aile.

Kapitalist sanayi içinde kadın emeğinin nasıl ucuzlaştığı, insanlık dışı şartlar altında çalışmaya mecbur bırakılması, kitabın ilk bölümünde ele alınıyor.  Burjuvanın yarattığı modern işçi sınıfının maruz kaldığı sömürüye, örnek vakalar ve gerçek verilerle yaklaşan kitapta, neredeyse ayakta durmayı öğrendikten sonra sanayinin kölesi haline getirilmeye muhtaç bırakılan çocuk ve kadın işçilerin durumu gözler önüne seriliyor. İşçinin, sanayide makineleşme sonucunda sadece makinenin bir parçası haline gelişinin sonunda oluşan felaketlere değiniliyor. Ağır işin makine tarafından yapıldığı fabrikalarda, fiziksel güç gerektirmeyen işler için ucuz iş gücüne yönelmesini -doğal olarak- buna bağlıyorlar. Emeğe verilen değerin, emeğinin değerinin gittikçe düşmesinin, fiziksel gücün seviyesiyle ölçen bu düzende, işçiye ancak hayatta kalabileceği kadar bir para verildiği vurgulanıyor. Bu yüzden, makinenin insanın yerini alması ve kapitalist sanayinin açgözlülüğü içinde çocuk ve kadın emeği, karın tokluğunun da altında bir fiyatla sömürüldüğü okura sunuluyor.

Aile içindeki gelir dengesinin değişmesi ile evlilik kurumunun, ailenin değiştirdiği boyutu incelerken, evliliğin ekonomik temelli gerçekleştirildiği müddetçe doğuracağı zararlar uzun uzun anlatılıyor. Ekonomik ihtiyaçlar doğrultusunda yapılan evliliklerin tüm süslemelerine rağmen en nihayetinde ailedeki en ufak bir ekonomik sarsıntı sonucunda sonlanabileceğini ifade eden metinde, aynı zamanda kadın ve erkeğin boşanma hakkı - şansı üzerine de fikirler yer alıyor. Sevgi temelli olmayan ilişkilerin kapitalizm dayatması çıkarımını yapabileceğimiz kitapta, mülkiyet ilişkilerinin toplumu sürekli bizlere de söylendiği üzere "temel yapı taşı olan aile" ile nasıl pekiştirildiği ve sonunda neye ve nasıl hizmet eder hale getirildiği anlatılıyor.

Dönemin İngiltere'sindeki sanayinin toplumu nasıl bir çıkmaza sürüklediği ve sözde iş fırsatı ve daha iyi bir yaşam vaadi taşıyan sanayinin, iş fırsatlarının toplumu nasıl fakirlikten ölecek bir hale getirdiğini değiniliyor. Zengin daha da zenginleşirken, üzerinden asla güneş batmayacak olan ülke olarak tanımlanan "Büyük Britanya"da insanların nasıl açlıktan öldüğü, fabrikada çalışırken bayılan sekiz yaşındaki çocukların on beş saatlik mesailer sonunda yataksız yorgansız, mobilyasız ve yiyecek hiçbir şeyleri olmayan evlerine dönüp nasıl yoksulluğun batağında uykuya dalmaya mecbur bırakıldıklarını gösteriyor kitap.

Bir yandan üretim sürecine kadını dahil etmeyi, yönetimin ve aslında kısaca toplumun her kademesinde kadına yer vermeyi amaçlayan Marksizmin, kadın emeğinin sömürüsüne olan karşı duruşu kitapta sıkça belirtiliyor. Her bir alıntının sonunda, hangisinin hangi eserinden alındığı da ayrıca yer alıyor. Bu yüzden okurken, detaylı okumaya yönelme açısından güzel bir kaynak sunuyor bu notlar.