Bunny Munro, kapı kapı
dolaşarak kozmetik ürünleri satmakta olan bir adamdır. Bu iş sıkıcı gibi
görünse de aslında Bunny için paradan başka fırsatlara da gebedir her zaman;
seks ihtimali.
Günün büyük kısmını o evden
bu eve gezen ve yanında viskisi, sigarası eksik olmayan (o kadar çok sigara
içiyor ki sigaraya karşı bir tutumu olmayan ben bile, yer yer sanki sigara
soluyormuş gibi oldum, ağzıma tipik sigara sonrası leş tat yerleşti) ve
kadınları, muhtemel seks fırsatlarını düşünerek geçirmektedir.
Tabi Bunny’nin evli bir
adam olduğunu, karısı Libby’nin ilk aldatmayı farkettikten sonra ruhsal bir
çöküntü yaşadığını (kitabın ilk sayfalarında Bunny karısına Tegretol’ünü içip
içmediğini sorar, bir telefon konuşması sırasında –ve ne tesadüftür ki kaldığı
otel odasında bir başka kadın varken- ), ortalığı ayağa kaldırmayarak kendi
sessizliği içinde yavaş yavaş ölüme gittiğini kitabın ilerleyen sayfalarında
görürüz. Kitap boyunca anılarla ortaya daha net biçimde konan Libby’nin çöküş
süreci, hikayenin başlarındaki intiharı ile son bulur. Ve evet, sanırım Libby o
gece Tegretol’ü içmemiştir. Çünkü artık içmesi için bir gerekçesi, bir gelecek
saniyesi olmadığını kendisi de görmüştür.
Elbette, Amerikan rüyasının
talan edildiği bu hikayede, bu ailenin bir de oğlu vardır; Bunny Munro Jr.
Dokuz yaşında, elindeki ansiklopediyi okuyarak kafasına her bilgiyi kazıyan,
annesinin sevgili oğlu, babasının farkettiğinde üstünkörü geçiştirdiği oğlu,
gözlerinde sorun olan ve annesinin ölümü ardından annesinin hayaleti gören
Bunny Munro Jr. Aynı hayalet, ama farklı bir his yaratarak aynı zamanda, farklı
zaman ve mekanlarda Bunny Munro’yu da “ürkütmektedir”, Bunny’nin deyimiyle
karısı hala buralarda bir yerdedir.
Cenazenin ardından baba
Bunny Munro, oğlunu da yanına alarak hemen ertesi gün yeniden pazarlama işine
döner. Bunny Munro Jr. ise neden okulda değil de babasının yanında olduğunu pek
sorgulamaz çünkü babası onun gözünde sadece bir kahramandır.
Kitap, cenazeden sonraki (yanlış hatırlamıyorsam) yalnızca iki günü içeriyor. İlerleyişi anlatmaktansa, okumak isteyenlerden bu zevki çalmamak adına atlıyorum.
Eklemek istediklerim, Bunny’nin
her ne kadar seks için yaşıyor imajı çizse de aslında, bazen kitapta da
belirtildiği üzere gözünde bir damla yaş belirmesi. Tabii ki bu karısını
aldatan, sürekli kozmetik ürünleri satmak için girdiği evlerdeki kadınları
baştan çıkaran, hatta ve hatta kadınlara baygın haldeyken tecavüz bile etmiş
olan bir adamı haklı ya da sevimli kılmaz. Aksi gibi, kitap boyunca ben Bunny’den
çoğunlukla tiksindim. Ama kitaptaki acı kısım, ortada kalmış bir çocuğun
gözünden hayatı görebilmekti. İşin ilginç yanı ise ilerleyen kısımlarda ortaya
çıkıyor; Bunny Munro’da aslında kendisi gibi bir babanın ürünü. I. Bunny Munro’nun
çapkınlığı ve kadın düşkünlüğünün sonucu, belki de aynı düzensiz hayat
kendisine miras kalmş. Bunu tamamen buna bağlamak da olmaz, çünkü Bunny daha
küçük bir çocukken kendisinde kadınları çeken bir şey olduğunu görüyor; havuzun
başında oturan sarı mayolu kızla başlayan süreç bu. Kızın gözlerindeki ifadeyi
daha sonra tüm kadınlarda görmeye başlıyor. Ve Bunny, kendisine verilen “yeteneği”
buluyor!
Kadınlara yalnızca seks
objesi olarak bakan, babalık duygusu gelişmemiş, hatalarla dolu koca Bunny,
yalnızca ikinci bir şans elde ettiğinde kendisini değiştirmeye karar vermiş
oluyor.
Ancak...
Sonrası kitapta.
Şeytanın kendisine sahip
olduğunu gören Bunny.
Gerçekten dosdoğru
anlatımlarıyla, yer yer rahatsız edici gelse de, büyük bir acı, dram Bunny
Munro’nun ölümü. Neresinden bakarsanız bakın; zavallı bir çocuğun gözünden,
seks manyağı Bunny Munro’nun gözünden, ölmek üzere olan I. Bunny Munro’nun
gözünden, kocasının çektirdikleri sonucu ölüme giden Libby’nin gözünden, Bunny’le
ilişki yaşamaya yeltenen ya da farkında olmadan o ilişkiyi yaşamış olanların
gözünden. Her şey acı kaplı, ancak bir o kadar da anlamsız gelecek. Bunny,
bomboş hayatların nasıl o kadar boş olduğunu gösterecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder