Anaakım
medya başta olmak üzere, etrafımızdaki insanlarca bile sıklıkla sadece
"kötü", "yanlış" bir harekette bulunan, toplumun kendi
(sağlıklı olup olmadığı tartışılır olan)
normları dışına çıkan ve yadırgamayı sevdiği her kişiyi tanımlamak
için/suçlamak için sıklıkla kullandığı bir kelime "şizofren".
Geçtiğimiz
haftalarda bir kadın cinayetinin medyada yer alması üzere, şizofren bir insanın
suç işlediği durumlarda hastalığı göz önüne alınarak nasıl bir hukuki süreç
yaşanacağı konusunda yapılan tartışmaların üzerine, Say Yayınları'nın Psikoloji
Dizisi'nden beşinci baskısını yapan "Şizofreni", sırf kelimenin ne
olduğu merak edenlerden tutun da konuya ilgisi olan insanlara dek her okur için
el altında bulunası bir kaynak. Özellikle son zamanlarda ülkemizde meydana
gelen akıl almaz cinayetlerin ardından da belki bilmeyen, merak edenler vardır:
Şizofreni nedir? Şizofrenlerin hepsi potansiyel katiller midir? Bir insan nasıl
şizofren olur? Şizofreni için bir tedavi mümkün müdür?
Psikiyatr Doç.
Dr. Levent Mete'nin kaleme aldığı kitap, girişinde şizofrenlerle yapılan
görüşmelerin kayıtlarının yer aldığı bir bölümle başlıyor. Görüşmeler sırasında
yapılan bant kayıtlarının dökümü olan bu bölümler, bir hastanın içinde
bulunduğu durumu net biçimde, kendi kelimeleriyle okura anlatıyor. Ardından ise
Levent Mete, bu yorumları hastaya yaptıran nedenleri, kelime seçimlerini
yönlendiren geçmiş yaşantılarının analizi yapıyor.
Şizofrenide bil
kullanımının soyut ve bilinen dilbilgisi kuralları haricinde bir yol
izlediğinin vurgusunu yapan Mete, bir şizofrenin zihninin derinliklerinde
meydana gelen ve dışa alışılmadık biçimlerde yansıyan davranış, tutum ve
ifadeleri anlatıyor.
Şizofreni
tiplerinin analiziyle devam eden kitapta, özellikle irdelenen konu şizofreninin
nasıl ortaya çıktığı. Genetik faktörler, aile, çevre.... Genler mi çevre mi,
sorusu burada okurun karşısına çıkıyor. Her iki durum için de yapılan
araştırmalara yer veren Mete'nin anlatımından benim özellikle dikkatimi çeken,
üretim sistemlerinin kişilik bozuklukları ya da bu kitap çerçevesinde şizofreni
üzerinde olan yadsınamaz etkisi. Kitapta da "bireyin üretim bandına
yönelmesi"ne benzer bir ifadeyle yer alan durum, açıkçası insanın doğasına
"yabancılaşmasını" sürekli ortaya koyan Marksist kuramı aklıma
getirdi. Zira bu yabancılaşma sonucunda bilincin/bilinçaltının normalin dışına
sapma ihtimali üzerinde düşünülmeye değer. İnsan üremesinin kapitalist sistem
için daha fazla iş gücü ihtiyacını odaklanması aklıma ilk gelenlerden biri. Ek
olarak, şehir hayatı ve köy hayatının şizofreni üzerindeki etkisi de bu savı
destekler biçimde.
Şizofreni
tedavisinde kullanılan ilaçlar, şizofreninin geçici bir hastalık olup olmadığı,
geçen bir şizofreninin tekrarlama olasılığı ve tüm bu süreç üzerinde etkisi
olan faktörler, metnin sonunda gerçek bir şizofreni hikayesinin Levent Mete
tarafından öyküleştirilmiş özeti ile kitap sonlanıyor.
Hayatınızda
hiç şizofreni ile karşılaştınız mı, karşınıza bu hastalıkla mücadele eden biri
çıktı mı ya da siz şizofren misiniz bilemem ancak önyargılar karşısında, toplum
içinde insanların birbirini kötülemek ya da dalga geçmek amacıyla
"şizofreni" kelimesini kullandığında unutmayın ki etrafta o
hastalıkla mücadele eden ya da mücadele eden birilerinin yaşadığı zorlukları
yakından yaşayan birileri mutlaka olacaktır. Yaşamadan, yaşayanın yanında
yaşamadan, onun çektiklerini karşısında oturup görmeyen birinin şizofreniyi
anlamasının gerçekten zor olduğunu düşünüyorum. Ancak, hakkında bilinmeyenlerle
dolu şizofreniyi yakından tanımak ve belki önyargıları yıkmak adına Levent
Mete'nin kitabını herkese tavsiye edebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder