Ragnar Jónasson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ragnar Jónasson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Şubat 2025 Pazar

Ragnar Jonasson "Death at the Sanatorium"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu, 2025'te de pes etmeyerek, en sevdiğim İzlandalı polisiye yazarlarından biri olan Ragnar Jonasson'un geçen yaz İngilizce'ye çevrilen romanı Death at the Sanatorium'la devam ediyor.

Jonasson'un Dark Iceland serisini çok seviyorum, blog'da da her kitabı hakkında yazı var, merak ederseniz üşenmeyip hepsini bulmanız mümkün. Ancak, bu romanında ve bir önceki, Reykjavik'te de cold-case'ler çevresinde benzer kurgular ile yazdığını düşünüyorum. Bu da bence, diğer romanlarına kıyasla onu daha sıradanlaştırıyor. Bu romanı bence Jonasson yazmamış da olabilirdi, diyorum mesela. Reykjavik için de aynısını düşünmüştüm. Onu başbakanla yazmıştı gerçi, ama olsun, Ragnar Jonasson farkı diye tanımlayabileceğim şeyden iki romanı da yoksun buldum mesela. Bu Ragnar Jonasson farkı da, Arnaldur Indridason'da da var olan bir şey; o yüzden, sevdiğim bir yazarın bu özelliğini kaybetmesini istemem.

Hulda serisinin ilk kitabı, Dimma mesela, okuyunca ağlatan bir romandı. Benzersizdi hüznü ve kasveti. Dark Iceland'ın ilk romanlarında da yoğun vardı o kapalı mekan kasvetiyle örtülmüş hüzün.

Death at the Sanatorium'da bu yok; aradığım şeye en yakını ise tek bir karakterin kişisel yaşam öyküsündeki dram. Öte yandan, Hulda'nın bu romanda yeniden karşımı çıkmasına, baş karakter olmadan karşıma çıkmasına ve Dimma'nın son bölümlerinde, ardında bıraktığı hikayenin başka karakterlerin hayatı üzerinden romanda yer almasına sevindim.

Roman, kriminoloji alanında yüksek lisans tezini yazan Helgi'nin, tezi bağlamında metodolojik bir incelemesini yapmaya giriştiği bir polis soruşturmasını yeniden ele almaya başlamasıyla ilgili. Helgi, yalnızca polis prosedürüne dair bir analize girişecekken, geçmişteki soruşturmayı deşmeye başlamasıyla bir yerde uyuyan bir ölüyü de uyandırmış oluyor. Akureyri'de polis olarak göreve başlamasına da sayılı günler kaldığı için, bir yandan tezinin bir yandan da soruşturmada kapsamında karşısında beliren soru işaretlerinin peşine takılıyor. Bir cinayet ve peşinden "katilin intiharı" ile sonlanan, o sırada suçsuz bir çalışanın da kısa süreliğine gözaltına alındığı, 1982'deki bir soruşturmayı incelerken, olayın hayatta kalan tanıklarıyla da yüz yüze görüşmeler yapıyor. Böylece Helgi de, yıllar önce Hulda ve ortağının kapattığı dosyanın kapağını yeni şüphelerle açıyor.

Helgi karakteri, polisiye tutkusuyla bana Ragnar Jonasson'un kendisini hatırlattı. Ayrıca, kız arkadaşı tarafından maruz kaldığı şiddet ve şiddetin dozu, bir erkek açısından ilişkilerdeki mağduriyete bakış eklemiş. 

Roman bir yandan geçmişe bir yandan şimdiki zamana dönüyor. Bence çok etkileyici bir roman değil, finalde okuru çok da şaşırtacak bir şey olmasa da, okurken kendisini rahat okutan bir yalınlığı var. Polis prosedürüne yoğun bir açlık, sorgulamanın ve ipucu peşinde gri hücreleri yormanın tadını çok vermese de, yazara ve türe olan sevgimden yine de sevdim diyebileceğim bir romandı.

21 Aralık 2023 Perşembe

Ragnar Jónasson "Winterkill"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu devam ediyor yine. Arnaldur Indridason'la beraber en sevdiğim İzlandalı polisiye yazarı olan Ragnar Jonasson'un Dark Iceland serisinin 6. kitabı olan Winterkill ile devam ediyor hem de. En sevdiğim yazarlar olunca, yedekte okumadığım bir kitapları da oluyor, zor günlerde sığınakta okuyarak hayatta kalma yolları gibi düşünün. Bu da onlardan biriydi; her zamanki gibi tam tadında, serinin tamamı kadar beğendiğim bir başka Ari Thor romanı oldu.

Ari Thor'un Siglufjordur günleri devam ediyor Winterkill'de. Başarısız evliliğinin bitmesinin ardından eski eşi ve oğlu İsveç'e taşınmış bir Ari Thor var karşımızda. Paskalya'da kendisini ziyarete gelecek eski eşi ve oğluyla ilgili planlar yapan Ari Thor, tüm planlarının ve belirli belirsiz umutlarının boşa çıkacağı bir Paskalya geçireceğinden habersiz, hayatına devam etmekte. 

19 yaşındaki genç bir kız, neden orada olduğu anlaşılamayan biçimde kendi evi olmayan bir evin balkonundan düşerek hayatını kaybettiğinde sakin, sessiz bir İzlanda kasabası olan Siglufjordur'da hayat da kendi ritminde devam etmektedir. Gencecik bir kızın hayatının baharında intihar etmesi, üstelik annesiyle yaşadığı hayatında ve okulda hiçbir sorunu olduğuna dair iz bulunamaması oldukça şüpheli görünür. Annesi ya da çok da yakın olmadığı fakat en yakın olduğu arkadaşı da şüpheli ölümünü kabullenemez; Ari Thor da bu denli beklenmedik bir ölümün yalnızca intihar olmadığını düşünmeye başlar. Araştırmaları, Dark Iceland serisindeki diğer romanda olduğu gibi bir yandan çetin İzlanda doğası kadar keskin ve karanlık, diğer yandan görünürdeki sükunetinden hiçbir koşulda taviz vermeyen bir atmosferde devam eder. En sevdiğim yanı, bu soğuk diyar polisiyesi tanımına uyan yanı Ragnar Jonasson'un romanlarındaki bu hava; bazen zayıflasa da aslında bu hava kaybolmuyor. Bir şekilde siz de soğuk, karanlık, hüzün sinmiş bir yerde buluyorsunuz kendinizi okurken.

Gereksiz tek bir karakter, olay, cümle yok. Ari Thor'un eski karısıyla ya da oğluyla ilişkisi hiçbir klişeye saplanmadan aktarılıyor; yazar asla polisiyenin soğuk diyar havasını bozacak bir üsluba kapılmıyor. Çok yalın ve başarılı bir polisiye yazarı olarak yine kendisi gibi yazmış.

Dediğim gibi üslup benim için önemli; kurgunun ya da hikayenin değerini yazarın üslubuyla birleştiremezsem beğenmiyor. Burada ne imkansız bir kurgu, ne akla hayale gelmeyecek bir polisiye olay ne de beklenmedik sonlarla oradan oraya savuran bir roman var. Okur da tahmin edebilir; okur da anlayabilir, süprizlerinin geleceğini hissedebilir. Finalde de beklenmedik, okurun ağzını açık bırakacak hiçbir şey yok. Ama Jonasson'un devam ettirdiği bir gelenek varsa, kendisinden başka yeni bir örneği de yok.

Bu nedenle denk gelirseniz seriyi atlamayın, tavsiyedir.

26 Kasım 2023 Pazar

Ragnar Jónasson & Katrín Jakobsdóttir "Reykjavík: A Crime Story"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu öldü gibi görünse de aslında ölmedi. 2023'e dair tek beklentim olarak yolunu gözlediğim, yayınlanmasından bir ay kadar sonra da okuma fırsatı bulduğum "Reykjavik"le devam ediyor tur. Üstelik en sevdiğim İzlandalı polisiye yazarının yanında şimdi İzlanda başbakanı da var; ikilinin nasıl bir roman yazacağını merak ediyordum. Zira Jakobstdottir'in yüksek lisans tezi de Arnaldur Indridason üzerineymiş. Şöyle bi bakın yazdığımız isimlere, soğuk diyar polisiyesi için bence beklentiyi yükseltmişlerdi.

Romanın konusu şöyle; 1956'da, İzlanda'nın ücra bir köşesindeki bir adada, ev işlerinde çalışmak üzere işe giden genç bir kız, işten ayrılacağını söylediği gün ortadan kaybolur. Adaya ulaşım sınırlı imkan dahilinde olduğundan, genç kızın adadan nasıl ayrıldığı, ayrıldıktan sonra nereye gittiğine dair de hiçbir şey bulunamaz. On dört yaşındaki Lara, adeta buhar olup havaya karışmıştır. O dönem genç kızın kaybıyla ilgilnen dedektifin hayatında hala bir bilinmez olarak kalan, olay gerçekleştiğinde İzlanda'nın gündemini uzun süre meşgul eden bu olay, zamanla tarihe karışır.

Olaydan yıllar sonra, genç ve hevesli bir gazeteci olan Valur, bu olayı aydınlatmaya girişir. Lara'nın kaybıyla ilgili bilinmezlerin, gözden kaçırılmış olabilecek bir şeyler olduğu fikrinin ardından gider. Zira Lara'nın kaybolması, çalışmak üzere gittiği "elit kesim" eviyle de hayli dikkat çekicidir. Geçmişe dönen Valur, olaya dair bir yazı dizisine girişir. Olayın yankısı, birkaç ipucu ve büyük bir felaketle Valur'a geri döner.

Bu olay, İzlanda'da üstü örtülmeye çalışılan bir olay mıydı? Valur, neden ve kimin dikkatini çekti? Lara yaşıyor muydu, ölü müydü?

Tüm bunların peşinden giderken, Ragnar Jonasson'un romanlarına bakarak bir değerlendirme yaptığımda daha yavaş bir tempoda gidiyor roman bir süre. Açıkçası ikilinin beraber yazması bir eksiye de dönüşmemiş, bence devam ederler. Kurgusu kesinlikle sürprizlerle şaşırtacak güçte değil, Jonasson'un romanlarında genelde bahsettiğim mekansal kısıtlılık, doğanın sindiği sert ve çetin bir karanlık bu romanda o kadar belli değil. Ama tek kişi yazmadığı için, yazara yığmak istemem. Bunu olumsuzlu olarak değil, fark olarak belirtiyorum.

Daha çok şaşıracağım bir son ve hikaye bekliyordum açıkçası, çünkü neredeyse bir yıldan fazla zamandır bu romanı bekliyordum. Pişman olmadım ve öneriyorum, ancak çok daha iyilerine de vesile olmasını umarak bu ortaklığın.

24 Mayıs 2022 Salı

Ragnar Jonasson "The Island"

Hazır fırsat varken kareler ve sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turunda Ragnar Jonasson'un şimdiye kadar yayınlanmış tüm romanları hakkında yazmayı bitireyim istedim. The Island haricinde yazmadığım bir roman daha var, The Mist. Hidden Iceland serisinin ikinci ve üçüncü kitapları. İlk kitap Dimma, yani The Darkness hakkında yazdığım yazı da blog da var; birkaç yıl önceden kalan bir yazı. Okumak isteyen arayıp bulur... Dimma'nın finalinde ağlamıştım, çok etkilenmiştim. Ragnar Jonasson'un Ari Thor serilerinden tamamen farklı bir eserdi çünkü; meğer sonrasında gelecek romanlarda yazarın bir rutini olmayacakmış henüz bilmiyormuşum o zaman. Güzel bir şey bu bence. Garantiye alıp aynı biçimde yazmaya devam etmiyor.

Hidden Iceland serisindeki ana karakter Hulda. The Darkness, serinin birinci kitabı olmasına karşılık Hulda'nın hayatının ilerleyen dönemlerini anlattığı için The Island ile aslında birinci romandan sonra geçmişe yolculuk etmiş oluyoruz. Hem sıralama olarak hem de romanlardaki olayların akışı bağlamında sürekli geriye dönüşlerle ilerleyen bir kurgu var seride. Hulda da karşımıza yaşadığı acı olaylar ardından toparlanma sürecinde olarak çıkıyor. Bu süreçte babasının da peşinde. Babasız büyüyen ve babasına dair yalnızca savaş döneminde İzlanda'daki askeri birliklerden birinde görev yapan bir asker olduğu bilgisine sahip olan Hulda, babasının izini bulmaya karar veriyor. Elbette bu sadece Hulda'nın hikayesi. The Island kısmı yani adada olan biten ise bir cinayetle ilgili.

Dört arkadaşın kendilerinden başka hiçbir insanın olmadığı, istedikleri zaman anında ayrılma imkanları olmayan bir adaya gitmesiyle başlıyor hikaye. Karakterlerin zamanla tanımaya başlıyoruz, bu süreçte romanda öne çıkan aslında karşımızdaki karakterler. Romanın açılışı ise on yıl öncesinden başlıyor, biz bu on yıl önceki olayla günümüzde gerçekleşen ada tatili arasındaki bağı ilerledikçe öğreniyoruz. On yıl önceden bir cinayetin dört arkadaşla kesişen yolunu öğreniyoruz. Romanın temposu hızlı değil, hız kesmeden yaşanan olaylar olmamasına karşılık çok kolay okunuyor ve bölümler akarcasına geçiyor. 

Dört arkadaş; Dagur, Benni, Klara, Alexandra. Lise döneminde yakın arkadaş olan bu dörtlünün yıllar içinde gevşeyen bağlarına karşılık adada buluşmaları, romandaki gizemli unsurlardan biri. Artık dağılmış olan arkadaş gruplarının kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde çıktığı hafta sonu tatillerinden asla hayır gelmez. Neden çıkıldığı belli olmayan, zamanla öğrendiğimiz bu tatilin sebebi zaten o gizemli gerilim unsurlarından biri. Arkadaşlar arasındaki gerilimi yazar çok sade ve samimi biçimde vermiş, üzerine gerçek-dışı ekler konularak bir roman için çok katmanlı hale getirilmeye çalışılan, bu yüzden de itekleme görünen hikayeler karakterler üzerine binmiyor. Ragnar Jonasson'un yalın ve aynı zamanda canlı anlatımı bu romanda da olduğu gibi duruyor. Gittikçe kurgu olduğu hissini yaratan bir olay ya da özellik yok romanda, buna karşılık gittikçe çözülen düğümleri romanın sonuna dek saklayarak okuru merakta bırakmayı da başarıyor. Benim polisiyeden beklentim için bunlar önemli detaylar, ancak Ari Thor serisindeki kurgulara da benzemiyor. Mesela bu romanı sonuna yaklaştıkça okur çözebiliyor, ama yine de itmiyor sizi. 

Hulda'nın serisinde yani Hidden Iceland serisinde geçmişle yüklenmiş hikayelerin ağırlığı var; Arnaldur Indridason'daki o havayı bu seriyi okurken çok hissediyorum. The Island da öyle; geçmişin yükü bir yandan Hulda'nın süregelen hikayesinde öte yandan Hulda'nın çözmek için gittiği adadaki hikayede var. Kapanmamış defterlerle hesaplaşma, soruların peşinden cevaplar aramak için ancak uzun yıllar beklemek zorunda kalma var bu romanlarda. The Island da öyle. On yıl önce gerçekleşen bir cinayetin bugünle olan bağını keşfetmek, durgun duran bir suyun altındaki akıntıya ulaşabilmek The Island'daki mesele. 

Ragnar Jonasson Agatha Christie hayranı; karakterlerin psikolojik durumunu sunuşu, kurguda geçmişin yeniden gündeme gelmesiyle sonlanan yaşamların ağırlığı bana Christie romanlarındaki bazı temaları hatırlatıyor. Kin, intikam, nefret gibi dinmek bilmeyen duyguların yıllarca sıcağını koruyarak kalması, katlanarak karakterlerin etine kemiğine sinmesi Christie romanlarında öne çıkar mesela. Jonasson'un karakterlerinde de bu özellikleri görüyorum; bir de dediğim gibi psikolojileri. Jonasson ince ince psikolojik profil çıkarıyor. Bu kadar sade biçimde bunu yapması da yine hayran bırakıyor.

14 Mayıs 2022 Cumartesi

Ragnar Jonasson "The Girl Who Died"

Sanırım Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu olarak ilklere imza atmaya devam ediyorum ve yine Türkiye'de ilk kez bir eseri yorumluyorum. Ve bunu kimse umursamıyor. Yıllardır. Ben hariç.

The Girl Who Died, Ragnar Jonasson'un bir önceki blog yazısında değindiğim gibi Dark Iceland ve Hidden Iceland serilerinden oldukça farklı olan bağımsız bir roman. neredeyse bir avuç insanın yaşadığı, İzlanda'nın kuş uçmaz kervan geçmez bir köyüne kalkıp Reykjavik'ten giden Una'nın kendisini içinde bulduğu beklenmedik durumun etrafında geçiyor. On kişi de olsa insanın olduğu yerde eksik olmayan insana özgü hallerin yoğunlaştırılmış, birleştirilmiş biçimde bir hikayede geçmesini okuyoruz. 

Skalar adındaki köyde iki çocuk için yalnızca kış boyunca öğretmen arayan bir ilanı görüp, pek de hoşnut olmadığı hayatında ani bir karar alarak işe başvuran Una, ilana başvuran ilk ve son insan olarak işe kabul ediliyor. Köyde okul olmadığı ve iki küçük kız çocuğunun eğitimi Una'ya devrediliyor; dersler bir onun evinde bir diğerinin evinde işleniyor ve kalan tüm zaman, neredeyse hiçliğin ortasında Una'ya ait. Jonasson'un romanlarındaki klostrofobik durum bu romanda da var; doğanın ortasında üzerinizde bir çatı, etrafınızda bir duvar dahi yokken sıkışmışlık hissini The Girl Who Died'da da yaşıyorsunuz. Sessizliğin, sadece doğanın içinde olmanın aslında doğanın azameti karşısında ne kadar çaresiz kalındığına  dönüştüğü İzlanda'da geçen bazı romanlarda çok yoğun hissediliyor. Onlardan birisi de bu. 

Romanın adının geldiği yer de romandaki "hayalet"le ilgili. Öcüler, hortlaklar ve hayaletler içinde geçen bir roman değil. Skalar'ın geçmişindeki bir bilinmezi Una'nın keşfetmeye çalışmasıyla açılan yeni bir dönemle ilgili. Bir avuç insan ne saklıyor, kendisinden özellikle gizlenen ve saklanmak istenen durum ne? Una tüm bunların peşine nedense birden takılıyor. Kendi hayatından uzaklaşınca yeni bir yaşamı oldukça imkansız bir yerde kurmaya çalışan Una birden açılıyor sanki. Karakter hayatının tüm olamamışlık ve tutunamamışlıklarıyla ıssızlığın ortasındaki bir köyde hareket arıyor, umut arıyor. Una'nın zaten pek hoş karşılanmadığını zamanla fark ettiği köyde, işine başladıktan kısa bir süre sonra acı bir olay yaşanıyor. Bu olayın peşinden Una durmuyor... Köyün geçmişinde ne var, didiklemeye başlıyor. Biz de okuyoruz, görevimiz bu.

Bu romana ne kadar polisiye denilir bilmiyorum ama polisiye değildir de diyemiyorum. Hiçbir şekilde işinize yaramayacak bu cümleye karşı tavsiye ederim. 

6 Mayıs 2022 Cuma

Ragnar Jonasson "Outside"

Kareler ve Sayfalar Soğuk Diyar Polisiyesi Özel Turu öldü sandınız ama ölmedi, sadece tez yazıyor. Ve hazır fırsat bulmuşken henüz 28 Nisan'da yayınlanan Ragnar Jonasson'un son, taptaze kitabı "Outside" hakkında bir yazı yazmaya karar verdi. Yani ben verdim. Karar da benim. Okuyan da benim. Saksı kesinlikle değilim.

Ragnar Jonasson'un "The Girl Who Died" adlı romanından sonra okuduğum en farklı romanı Outside oldu öncelikle onu belirtmek isterim. The Girl Who Died için de bir yazı gelecek. Bu iki kitap Dark Iceland ve Hidden Iceland serilerinden tamamen farklı havalarda, özellikle Outside kesinlikle yazar için sıradışı olmuş. Outside üzerinden anlatmaya devam edeyim.

Öncelikle polisiyelerde polis, dedektif, cinayet, kayıp, kaçırma vb olur önyargısıyla hareket etmiyor olsam da alışagelmiş olmamdan sanırım Outside'da da bu beklentiye girdim. Siz girmeyin okuyacaksanız. Çünkü yok. Ancak bunların olmaması, dolaylı olarak her polisiyede karşımıza çıkan bazı unsurların olmadığı anlamına da gelmiyor. Özellikle kitabın yarısına kadar okurken geriliyorsunuz, en azından benim için durum buydu. Konuya da değinelim; konu, liseden beri arkadaş olan dört kişinin çıktığı bir gezi. Biraz avlanalım, biraz birbirimizle zaman geçirelim, doğada zaman geçirelim, yeniden bir araya gelelim planıyla hareket edilen bir gezi. Ancak İzlanda'da geçen romanda bir hafta sonu planı olan bu gezi nedense hava şartlarının sert ve aslında tepelere tırmanmaya, ortalıkta dolanmaya pek de uygun olmayan bir mevsimde ayarlanıyor. Üç kız ve bir erkekten oluşan arkadaş grubu, içlerinden birinin ısrarlarına da uyarak yola koyuluyor. Arkadaşlar arasındaki gerilim daha ilk sayfalardan neden bu insanlar beraber böylesine ıssız ve riskli bir yolculuğa çıkıyor sorusunu okurda uyandırarak gerilimin ilk fitilini ateşliyor. Her bir bölümü bir karakterin merkezde olduğu biçimde anlatmış yazar, bölümlerin uzunluğu oldukça kısa olduğu için aslında temposu yüksek bir gerilim kurgusunu okurken bu kısa bölümler de gerilimin hızını artırıyor. Umarım anlatabilmişimdir. Birbiri ardına bir o karaktere bir diğerine geçerek okunuyor. 

Arkadaşların yola koyulmasıyla, konaklamak üzere daha doğrusu konaklama alanlarından çıktıktan sonra dinlenmek üzere girmeye karar verdikleri bir kulübede ise bence gerilimin doruk noktasına ulaşılıyor. Roman aslında bu kulübede geçiyor diyebilirim; tek mekanda geçen pskiolojik gerilim kurguları tadında bir roman okuyoruz. Bilinmezlikler içinde bilinmezlikler, karakterlerin tamamının hayatında geçmişten izleri şimdiye geçmiş olaylar, bu olayların romanın patlama noktasına doğru açılmaya ve anlaşılmaya başlaması. Tüm bunları çok hızlı yaşıyoruz ve romanın daha ortasına gelmeden gerçekten geriliyorsunuz. 

Dört kişi, kapısını açtıklarında şoke oldukları bir kulübe ve soğuktan donarak ölmemek için beraber olmaya devam etmeleri ve kendilerini bekleyen o sürprizle o kulübede bulunabilmeleri gerekiyor.

Doruk noktasından sonra bence romanda bir çözülme oluyor ve bu romanın kalanını okur için oldukça tahmin edilebilir kılıyor. Kendi adıma, detaylarını merak etmek haricinde benim için romanının sonunu beklememi gerektirecek bir merak unsuru kalmamıştı bir noktadan sonra. O yüzden Ragnar Jonasson'un bu açıdan da en farklı kitabı, ben daha sofistike bir kurgu ve olay bekliyordum sanırım. 

Kesinlikle bir günde bile bitirebilirsiniz o kadar rahat okunuyor, ancak bu düğümleri okurun çözmesine fazla fırsat vermiş yazar. Bilmiyorum gerçekten fazla fazla tahmin edilebilir bir son oluyor. 

Benim yorumlarım önyargı oluşturmasın ancak yorum yapmak için blog yazdığım düşünülürse bence normal bir durumdayız. Bir sonraki kitap 2023'teymiş, merakla bekliyorum. Ragnar Jonasson'un klasik polisiyelerinden kat be kat farklı bir eser Outside. Bakalım bundan sonra neler yazacak, ne yazsa okurum çünkü yaşayan en iyi soğuk diyar polisiyesi yazarı...

17 Şubat 2020 Pazartesi

Ragnar Jonasson "Whiteout"

Bundan bir yıl önce tanıştığım, okuduğum için mutlu olduğum, çok sevdiğim ve bir yıl boyunca mümkün olan her yerde kendisini övdüğüm yazar Ragnar Jonasson'un Dark Iceland serisinden bir kitapla kendi başına ilerleyen Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu devam etsin. 

Serinin İngilizce'ye çevrilme sıralaması ve İzlanda dilinde akışa uygun biçimde yayınlanması sırası arasındaki fark yüzünden kafam fazla karışmıştı bir ara, hatta özellikle sıraya uygun gideyim derken elimdeki iki kitabın sırasını da karıştırıp iyice gıcık olmuştum. Bu sefer Whiteout'ta bu olmadı; zaten sıraya yanlış devam ediyordum; okuduğum son kitabın bir kitap öncesi bu... Gerçekten yazarken yoruldum şu an.

Whiteout'ta serinin başkarakteri Ari Thor Arason, Noel öncesi coşkusunda. Kendisine hayatında eşlik eden başka heyecanlar da var ama belki sırasıyla okuyacak biri çıkar (ben çok övdüğüm için), bozmak istemem. Romanın tamamına sinen bi Noel vurgusu var, Ragnar Jonasson'u da takip ettiğimden gördüğüm kadarıyla İzlanda gelenekleri, Noel adetleri kendisi için önemli. Tam da bu yüzden yine Ari Thor'u da diğer karakterleri de Jonasson'un yarattığı karakterler olduğu için aslında olağan, normal, kendime yakın bulabildim. Aşırı uç ya da çok yakın karakterler zaten hiç olmuyor, sadece şu an orada yaşamakta olan böyle insanların varlığından ve bağlı oldukları ritüellerin normalliğinden emin oluyorum okurken. Bu da hem sürükleyici, hem merak uyandıran hem de gerçek olmayan bir şeyi okurken neden her şeyin böylesine sıradan ama böylesine ilgili çekici olmayı aynı anda başardığıyla ilgili sanırım. 

Yıllar önce annesini ve kız kardeşini kaybettiği yere dönen bir karakter ve geçmişteki iki ölümün üzerindeki örtünün açılmaya çalışılması Whiteout'ta karşımıza çıkıyor. Yine kapalılık hissi, Snowblind'daki gibi olmasa da sıkışmışlık ve aslında olduğu yere yapışmışlık, tutunmuşluk hissi Whiteout'ta da çok belirgin. Coğrafyanın etkisi.

Gördüğümüz, daha çok geçmişi ve geçmişten başka hiçbir şeyin çok da etkileyemediği şu anı anlatan bir hikaye. 

Jonasson'da bu geçmişin etkisi çok fazla, diğer serinin ilk kitabında da böyleydi. İkinci kitap da zaten bir geriye dönüşmüş; onu henüz okumadım. Dimma'nın devam kitabı yani. Neyse, yazı bu kadar. 

Fikir ve sanat eserleri kanunu madde 34, ek fıkra 3 uyarınca eser sahibinin izni olmadan kullanılması yasaktır. 
Lütfen yazılarımın tamamını ya da bir bölümünü kullanmayınız.

4 Eylül 2019 Çarşamba

Ragnar Jonasson "The Darkness"

Bu yıl Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu, aslında Ragnar Jonasson özel yılı oldu muhtemelen. Bu galiba tanıttığım dördüncü Jonasson romanı olacak. Yazarın Dark Iceland serisinin tamamını bitirmeden (üç kitabı okuyup) bu serinin (Hidden Iceland) ilk kitabına, The Darkness'a başladım. İyi ki de başlamışım. Çok beğendim.

Hidden Iceland serisi hakkında biraz bilgi vereyim. Şu ana dek üç kitap yayınlanan bu serinin ilk kitabı Dimma, İzlanda dilinde karanlık anlamına geliyor (gördüğünüz üzere). 2015 yılında yayınlanmış. Serinin ikinci kitabı ise 2016 yılında çıkan Drungi, bu kitabın da İngilizce çevirisi mevcut diye biliyorum. Üçüncü kitap olan Mistur, İzlanda dilinden başka dile şu ana dek çevrildi mi bilmiyorum. Bu kitap da 2017 yılında çıkmış. Gördüğünüz gibi sıralama, çıkış yılları ile uygun düşmüyor. Sebebini de açıklayayım hemen: Aslında olay akışına göre anladığım kadarıyla sıralama baştan sona olmak kaydı ile şöyle: Mistur - Drungi - Dimma. Okunması gereken sıralama bu. The Darkness'tan sonra Drungi'de karakterin kariyerinin ortalarına, Mistur'da ise 1980'lere dönülüyor anladığım kadarıyla.

Hidden Iceland serisinde, Dark Iceland serisinden farklı olarak karşımıza çıkan karakter Hulda adlı bir kadın dedektif. Ben Dimma'yı okuduğum için, yani The Darkness, bu kitap üzerinden gitmek zorundayım şu an. Bu romanda Hulda, kariyerinin sonunda, hatta doğrudan son günlerinde, emekliliği yaklaşırken aniden erken görevi bırakmak zorunda bırakılan bir dedektif. Ancak son birkaç gün müsaade ediliyor kendisine; bunun sebebi de Hulda'nın görevden adeta atılır gibi gitmek istememesi, yerine gelecek genç kişiye karşılık kovulurcasına uzun yıllar emek verdiği içinden apar topar yollanmayı kendisine yediremediği için diretmesi. 64 yaşındaki Hulda, eski bir dosyanın peşine düşmek için de elinde kalan, kendisine kopardığı bu son günleri kullanmaya böylece karar vererek, bir yıl önce ölü bulunan ve bir intihar olduğuna karar verildiği için dosyası kapatılan Rus bir kadının dosyasının peşine, dosyayı resmi olarak açmadan yeniden düşer. Sığınma talebi ile geldiği İzlanda'da ölen, üstelik sığınma talebinin kabul edildiğini öğrendikten bir gün sonra kendisini öldüren bu kadının başına aslında neler gelmiştir?

Roman birkaç günlük süreyi kapsıyor. Oldukça karanlık, kapkaranlık, yapayalnız ve tüm bu hisleri size de yansıtan, neredeyse yüreğinizi bazen yakan bir roman. Çok yalın bir anlatımla, sıkmadan, boğmadan birkaç cümleyle bunu yapabilen, Hulda'yı ve hayatını romanının sonuna doğru daha da tanımaya başladıkça daha çok okura sevdiren, soğuk diyar polisiyesini neden seviyorum tekrar hatırlatan bir roman.

Dark Iceland'da olduğu gibi Ari Thor gibi genç değil, hareketli ve çevresi sadece mekanın kısıtlayıcılığıyla kapanmış bir karakter değil Hulda. The Darkness'da denk geldiğimiz, ömrünün bu dönemindeki Hulda, yaşantısını gittikçe daha iyi tanıdıkça neden içinde bir şeylerin hayata yeniden tutunmaya çalıştığını daha iyi anladığımız, bir kalp atışını hissetmeye başlamasını neden okur olarak birden bizim de heyecanla beklediğimiz bir Hulda. Yılların ağırlığı ardından bir gün sonra tırmanacağı bir tepenin hayatına katacağı anlamı anlamaya başladıkça yazarın yarattığı karakterlerle okurun bağ kurmasının ne kadar önemli olduğunu da anlıyorum aslında. 

Çok çarpıcı bir sonu var, okurken açıp dinlememiştim ancak Hildur Gudnadottir'in Without Sinking albümünü dinlemenizi taviye ederim. Yine İzlanda'dan. Buyurun:


Fikir ve sanat eserleri kanunu madde 34, ek fıkra 3 uyarınca eser sahibinin izni olmadan kullanılması yasaktır. 
Lütfen yazılarımın tamamını ya da bir bölümünü kullanmayınız; 

25 Temmuz 2019 Perşembe

Ragnar Jonasson "Rupture"

Ragnar Jonasson'un kitaplarının İzlanda dışına yapılan çevirilerinin sıralaması beni kahrediyor. Tamam, Dark Iceland'daki dördüncü kitap bu, benim bir önce yazdığım yanlış. Cidden dördüncü kitapmış. Night Blind'dan önce, Snowblind'dan sonra geliyor akışa göre. Bezdim gerçekten bezdim. Ama okuyacak olan varsa da, kendimi kurban ettim. Neyse.

Rupture, Ari Thor'un bu sefer geçmişteki bir olayı aydınlatma çalışması ve serideki diğer kitaplardan birinden aşina olduğumuz bir ismin peşinde olduğu güncel bir olayın aydınlatılması çalışmasının parelel yürüdüğü bir roman. 1955'te ıssız, tenha bir çiftliğe yerleşen bir ailede bir intiharın, günümüzde ailenin yaşayan bir üyesi tarafından araştırılması talep edildiğinde Ari Thor olaya dahil oluyor. İki kız kardeş, eşleriyle beraber İzlanda'da kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde yaşamaya başlıyorlar birden. Kardeşlerden birinin intiharı, bunun öncesinde sonrasında olayın araştırılması isteyecek olan çocuğun doğumu yaşanıyor. Ancak yıllar sonra olayı merak ettiren, intiharı tekrar sorgulatan olay, eski bir fotoğrafın gün ışına çıkması oluyor. Bu dağın başında, inin cinin trollün top oynadığı yerde çekilen bir fotoğrafta yer alan, aileden olmayan birisi bu küçük bebeği kucağında tutmaktadır. İşte bu genç adam da kimdir böyle, derken derken cevaplar aranırken ortaya daha da sorular çıkıyor.

Serideki en durgun kurguydu bana göre. Durgun dediğim, çok çabuk okutuyor kendisini. Sadece kıyaslama yaptığımda bu en durgun olandı. Bir de sağdan soldan bence Ari Thor hariç birileri başka olayları aydınlatmaya girdiğinde bu seride bir sıkıntı oluyor bence, ikinci kitap için de aynı yorumu yapmıştım. Demek ki yobazım. 

Serinin beşinci kitabı The Island'ı da okuyacağım artık onun sırası ne düşünmüyorum çünkü pes ettim, soğuk diyar polisiyesi özel turu için I diead for your sins çeviri dünyası.

Bu arada ondan önce Ragnar Jonasson'dan Hidden Iceland serisine başlayacağım onun sırası bakalım bana nasıl azaplar çektirecek, yine nasıl bir yanlışlığın içinde yok olacak bu soğuk diyar polisiyesine gönül vermiş insan....

3 Temmuz 2019 Çarşamba

Ragnar Jonasson "Night Blind"

Kimsenin umursamadığı Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu kapsamında okuyup çok beğendiğim için tüm kitaplarını okumaya karar verdiğim Ragnar Jonasson ile devam ediyoruz yine. Çünkü Dark Iceland serisini beğendim. Kimsenin umursamadığı Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu kapsamında okumayı planladığım diğer soğuk diyar polisiyeleri yerine Ragnar Jonasson'ların tamamını okumayı seçtim. Tur çok özel çünkü, fazla özel oldu artık. Ancak, soğuk diyar poliyesi için iyi ki okumuşum dediğim bir seri oldu ve oluyor Ari Thor'lu Dark Iceland.

Night Blind, sıralama olarak seride ikinci kitap olarak yer alıyor ancak olay akışına göre daha önce blog'da yer verdiğim Black Out'dan (üçüncü kitap) sonraki olayları anlatıyor. Tüm seri tek bir olaya odaklanmıyor evet ama sıralı okumaktan zarar gelmez, en azından başkarakteri hayatındaki akışı bozmamış olursunuz.

Küçük bir ek; ben sıralamayı bu şekilde belirtirken goodreads'i referans aldım. Yanlış hatırlamıyorsam İzlanda dilinde kitapların sıralaması ve çıkışları bu şekilde değil; ayni Snowblind da birinci kitap değil. Sadece İzlanda dili dışındaki dillere çevrilmemiş olan bu kitapları sıralamaya almamış anladığım kadarıyla goodreads, yanlışsam düzeltirsiniz. Okuyan var mı beni.

Night Blind ise; Ari Thor'un hayatındaki büyük bir değişiklik, Siglufjördur emniyet güçlerinde yaşanan değişiklikler gibi serideki genel akışa ek olarak; Jonasson'un kapalı kutu, yalıtılmış Siglufjördur'u ve Ari Thor'u artık değiştirdiğini de görüyoruz. Örneğin, bu kitapta karakterlerin mekan ile olan bağının daha gevşek olması, Ari Thor'un hayatının (hayatındaki insanların) Siglufjördur'un sürekli dışına da çıkıyor olması Snowblind'daki havanın gittikçe dağılmaya başladığını gösteriyor. Bunu iyi ya da kötü olarak yazmıyorum sadece cidden öyle bir insan varmış ve gittikçe yeni görev yerine ne kadar alışmaya başlıyor, etrafını saran dağların aslında zindan-vari bir mekan yaratmadığını da görüyor diye düşünüyorum okurken. 

Night Blind'da bir yandan anlatıcısının kim olduğunu bilmediğimiz, doğrudan aktarılan satırlar var. Bu satırların cinayet ile ilgisi nedir, anlatan kimdir bunun cevabı neredeyse çoğu soruya da cevap oluyor. Jonasson, göz önündeki karakterleri finale doğru iterek esrar perdesini aralayıp, finalde okurun da yer almasına izin veriyor sanırım. Öncelikle binlerce senaryo üretilecek bir ipucu bolluğu ya da karmaşası yaşanmıyor; karakterler hakkında bilinmeyenleri de cinayetin bilinmeyenlerine kurguda çok uzun süre önce ayıklayıp devam ediyor. 

Evet ben buldum katilin kim olduğunu ustalar bulur. Şaka bir yana bulmak kolay, korkunç karmaşık bir kurgu yok.

Okurken bazen polis işlerine Jonasson'un uzak olduğunu düşündüm. Bazı detayları birer cümle ile de olsa okura aktarsaymış keşke, evet cinayeti kim neden nasıl işledi sorularına bunları yazmadan da cevap verdirebiliyor ancak iki polisin peşinde bir cinayeti çözerken okur olarak birkaç beklentim oluyor =/

Olay ise şöyle; Ari Thor'un amiri terk edilmiş bir evin yakınlarında vuruluyor. Kim, neden vurdu diye araştırılırken evin bir hikayesi olduğu, evin şu anının bir hikayesi olduğu, Siglufjördur'da hemen herkesin bir hikayesi olduğu ortaya çıkıyor. 

Bir sonraki roman Rupture, bu satırları yazmadan hemen önce ona başladım. Bakalım o nasıl.

Sonuç olarak; çok güzel bir polisiye serisi. İnsanı sıkmadan insani olan çok şeye yer veriyor yazar da, beni boğan olaydan bağımsız detaylar içermeyen bir anlatımı var kendisinin. Bu kitabı da sevdim. 

Türkçe'ye de çevrilecekmiş. 

5 Mart 2019 Salı

Ragnar Jónasson "Blackout"

Ragnar Jonasson'un Dark Iceland serisinin aslında üçüncü, ama serideki olayların akışına göre aslında ikinci romanı olan Blackout, yazısı biraz geç de olsa benden başka kimsenin pek de umursamadığı Kareler ve Sayfalar, Soğuk Diyar Polisiyesi Özel Turu kapsamında blog'da. Yani okudum, hepsi bu. 

Burada da depresif genç polis baş karakter Ari Thor var; olaylar yine Siglufjördur'da geçiyor. Geçmişe bolca yolculuk var, başkarakterler haricindeki karakterler üzerinden bolca geriye dönüş var diyebilirim. Baş karakterler dediğim de zaten geçen romandan bildiğimiz Siglufjördur güvenlik güçleri... Aslında burada Ari Thor daha geride kalmış, Jonasson daha çok diğer karakterlerle işi götürmüş. Mesela o Snowblind'da hem çığ, hem de küçük/kapalı mekan üzerinden, kapalı bir topluluk üzerinden sıkça hissettirdiği sıkışmışlık, kapalı kalmışlık hissi bu romanda yok. Burada daha açık, daha dağınık bir his var. Karakterlerin birbiriyle sıkı bağları, diğer romana göre yok, içe içe geçmişlik burada tamamen kaybolmuş geldi bana. İlk romanı ve peşine bunu okuyunca anlarsınız. Özellikle ilki düdüklü tencere hissi veriyordu. Bu daha çok dev bir tepsi. Çok güzel benzetme yaptım mutfak eşyaları üzerinden. Son olarak tekrar yazayım, Ari Thor baya geri planda geldi bana, bunda da diğer romanda kendi üzerine haliyle düşen araştırma işinin bu romanda başka bir karakterin de işin içine başka bir sebepten dahil olmasıyla azalması olabilir belki. 

Ne kadar güzel bir yazı yazıyorum.

Konusu kısaca şöyle; tünel inşaatında çalışan bir adam ölü bulunur; ancak hem geçmişi hem de şimdiki hayatında bazı soru işaretleri vardır. Kendisinin hayatının hem kimlerle kesiştiği, hem de bu küçük yerde, yan, Siglufjördur'da ne aradığı, karışmış olduğu herhangi bir şey olup olmadığı, geçmişi didiklenmeye başlanır. Ve olaylar gelişir, gelişir....

Polisiye bu, daha da anlatılmaz. Kalanı okunur.

Kareler ve Sayfalar... Soğuk Diyar Polisiyesinin tek adresi... 

10 Ocak 2019 Perşembe

Ragnar Jónasson "Snowblind"

Kareler ve Sayfalar ile soğuk diyar polisiyesi (özel) turu kapsamında bu sefer İzlanda'dayız. Böyle yazınca ciddi oldu. Ragnar Jónasson'un Dark Iceland serisinin ilk kitabı Snowblind. Snowblind'da da, seri boyunca sanıyorum romanlarda yer alan başkarakter Ari Thor Arason adlı akademiyi henüz bitirmiş polis var. Dark Iceland serisinde şu ana kadar yazar beş kitap yayınlamış, dördü İngilizce'ye çevrilmiş anladığım kadarıyla. Bende üçü var, hatta ikinci kitap Nightblind'a başladım dün. Jonasson'un bir serisi daha varmış, o da Hidden Iceland, o seride de henüz iki kitap var. Onlardan hiçbirini okumadım. 

Tamam yeteri kadar bilgi verdiğimi düşünüyorum. Snowblind'a geçebilirim. 

Ari Thor'dan kısaca bahsetmek istiyorum öncelikle, kendisini Snowblind'daki olayların geçtiği, aynı zamanda ilk görev yeri olacak olan Siglufjördur'a taşınmadan önce Reykjavik'de yaşayan, polis akademisine ani bir kararla giren ve bunun için teoloji eğitimini yarıda bırakan daha doğrusu askıya alan 24 yaşında bir kişi. Teoloji eğitimini yazarın dahil etmesi Snowblind'da karşıma ne kadar çıkacak diye bekliyordum, ancak kendi adıma beklediğim gibi bir şey çıkmadı. Karakterin geçmişi ile beraber bu detayın hikaye içinde ayrıca işlendiği ufak tefek durumlar/anlar dışında neredeyse hiçbir şey yoktu. 

Snowblind, Siglufjördur adlı "hiçbir şey olmayan" bir yerde, bir kaza ve peşinden gelen bir cinayetle birlikte birden hareketli bir dönemin yaşanmaya başlandığı, ancak zaman dilimi olarak da kısa bir döneme odaklanıyor. Gün gün bölümlere ayrılmış halde zaten kitap. Onun haricinde, tam olarak ne ile bağlantısı olduğunu ancak sonlarda fark ettiğiniz, çünkü açık açık yazılıyor artık bir olay da geçmişten paylaşılıyor. Hikayenin içindeki yerinin ne olduğunu ben çok sonraları ancak yazar açıkladığında anladım... Özür dilerim....

Bu "hiçbir şey olmayan" yer halini yazar çok güzel anlatmış. Kitabın yarısına yaklaşana kadar olaylar "hiçbir şey olmayan" hale çok uyuyor, çok durağan bir akış varmış gibi ancak bir şeylerin aslında olageldiği hissi de var. Zira hızlanan ikinci yarının sebebi bu durağan bölüm içinde aslında olup bitenlerle de bağlantılı. Yazar, İzlanda'nın doğasıyla, olayların geçtiği mekanın yarattığı hisle olaylar arasında, yazdığı metin arasında bir uyum yakalamış bence. Mesela şu bahsettiğim "hiçbir şey olmuyor", sayfalar boyunca "eee cinayet falan ne zaman olacak artık" diye beklerken aslında bunu sıkılmadan beklediğinizi hissettiğinizde kafanıza dank eden bir şey. Evet bir şey kitapta da olmuyor gibi, polisiye kurgu için çok uzun süre bir şey olmuyor ama sıkılmadan okuyorsunuz. Çünkü olayların geçtiği ülkede, köyde, kasabada, ilçede her neyse, o coğrafyanın yarattığı koşullar bu metne yansıyor. Genelde cinayet olur hemen, sorun hemen ortaya konur. Jonasson onu çok güzel yansıtmış. Olaylar olana kadar, Ari Thor için bir şeyler olana kadar, Siglufjördur mekansal olarak da sıkışana kadar bir şey yapılamayacağını aktarmak için okuru da hemen olaylara sokmamış. Biraz beklemeyi ve orayı yaşıyor gibi olmayı öğretmiş gibi geldi bana. Kurguda her şeyin sıkıştığı durumlarda, Siglufjördur'a giriş ve çıkış imkansız, bir çığ düşüyor mesela. Ardından olaylar açıklığa kavuştuğunda yeniden yollar açık. 

Bir de çok akıcı, en azından kurgu diyeyim. Çeviri nihayetinde. Ancak dediğim gibi, ilk kitap bittikten sonra ikincisine de başladım. İzlanda polisiyesinden iki ya da üç kitap tanıtmıştım, bu yıl daha farklı yazarlar ve serilere yer vermek için beğendiğim bu roman bir başlangıç olsun. Olmalı.