Altay
Öktem'in son kitabı "O Adam Babamdı"yı bitirmek için saatlerce ders
çalışmanın ardından dün gece sabaha karşı yattım. Kitabı elimden bırakıp
bırakıp okumaktansa, hikayenin gidişatına gündelik hayatımın kesintilerini
karıştırmaktansa gecenin bir yarısında, hazır kedi de uyuyorken (Kedimle
ilgilenin bu arada, adını falan sorun, rengini sorun, cinsiyetini falan sorun -
şaka) kitabı bitireyim dedim. Hiç zor olmadı; zaten hikayenin ilginçliği ve
yazarın eski Türkçe'yi sıklıkla kullanmasına rağmen akıcılığından bir şey
kaybetmeden kendisini okutan bir roman O Adam Babamdı.
Roman, babasının
ölümü ardından, babası ve hayatı ile yüzleşmeye ancak hazır hale geldiğini
düşünen anlatıcının babasını defnetmesi ardından başlıyor. Bakırköy Ruh ve
Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde yatan babasıyla yaptığı bir kaç tane olmasına
rağmen uzun sürelere yayılan görüşmelerin, babasının ağzından aktarımı romanın
büyük bir kısmını oluşturuyor.
Kendi
babasıyla kapatamadığı bir hesabın ardından, ilginç bir kişiliğe dönüşmesinin
haricinde, çocukluğundan itibaren bariz bir sorunun etkisinde olan anlatıcı
Haydar Bey'in hikayesini dinlemeye başlıyoruz. Dokuz parmak daktilo yazabilen,
tertipli, düzenli, naif bir karakter olan Haydar Bey, sebebini anlayamadığı bir
şey sonucunda, bir anda işini nasıl kaybettiğini anlatıyor. Evine, biricik
Sacide'sine sığınan, ona yakınan, ağlayan Haydar Bey, Sacide'nin tepkisiz, bir
miyav bile demeyen haline rağmen yine teselliyi dünyanın düzenini sağladığı
evinde ve kedisinde nasıl bulduğunu anlatıyor. Ancak, sakin hallerine rağmen
Haydar Bey'in bu olay ve sonrasında anlattıkları, hem dinleyicinin hem de
okuyucunun suratına uzun aralıklarla atılan sert tokatlar gibi çarpıyor. Bir
seri katil olan Haydar Bey'i, ilk cinayetinden itibaren izlemeye böyle
başlıyoruz. Ne katil olduğundan, ne zarar verdiğinden haberi varmış gibi
davranan, örnek insan profili çizmesine rağmen çizgi dışına çıktığında da tam çıkan Haydar Bey için normalin
içindeki normlar bazen başka bir evrenin gerçekliğine dönüşüyor. Sonunda, hem Haydar Bey, hem de romanın ilk başta Haydar Bey'in konuşmasını sağlayan anlatıcı, "O Adam Babamdı" diyor. Yani, sorun, babalar üzerinden ilerliyor. Babanın keşfi, babayı tanıma, babayı anlama ve sonunda, kendisine ulaşma.
Sigmund
Freud'un vaka olarak ele almaktan mutluluk duyacağı, bu mutluluğu korkuyla
beraber yaşarken adeta ilginçliğinden kendisini kaybedebileceği bir portre
çiziyor Haydar Bey.
Elbette,
doğal olarak, ben ruh bilimci değilim. Ancak, bence, ısrarlı diyorum bence,
travma sonrası kişilik bozukluğundan muzdarip, zamanında düzeltilebilecekken
fark edilmediğinden kontrolden çıkmış bir sorunun pençesinde bir karakter
Haydar Bey. Takıntılı davranışlarıyla, ne bileyim, hikaye içinde en basitinden
evi havalandırma ve pencereyi aralama olarak okura yansıtılan kısa olaylar
üzerine yaptığı yorumlar bile bunu pekiştiriyor. Haydar Bey'in dışa yansıttığı
ve normal görülebilecek tüm hali ve tavrını fazla fazla vurgulaması belki de
benliğini korumak için kendisini kaybeden egonun imdat çağrıları. Bir de bastırılan
tüm dürtülerin saniyeden kısa zamanlarda olan bitenin gidişatını norma dışına
çıkaracağı "katletme" anlarına en azından ben başka bir anlam
veremiyorum. Yaşanan, insanlara yaşattığı ve yaşadığı onlarca olayın ardından
olan biteni "normale uydurma çabası" ise karmaşık yapısı içinde, bir
suçlu ve bir hastanın neler hissedebileceği ve tüm "ölümlere" şahit
olma ve "ölümleri yaratma" sonrasında benliğini nasıl bastırıp, normal
hayatına dönebilmesine dair okura ilginç bir deneyim de sunuyor bence. Son
olarak, baba sorununu andığımıza göre başka okurların da aklına en başta
gelebilecek Oidipus kompleksini akla getiren, ancak anneye karşı koruyucu ve
hatta kırılgan olan tavrı altında, babayla olan sorunlar yüzünden yine Oidipus
kompleksi tanımına ulaşmayı engelleyen davranış "eksiklikleri" var
bence. Psikiyatri ile ilgilenenlerin de merak duygusunu uyandıracağını
düşünüyorum ek olarak. Umarım okurlar, akademik olarak bu tip alanlarda uğraşan
insanlar da bu kitabı yorumlarlar ve benim yetersiz "psikiyatrik
analiz" çabamdan daha fazlasını okuma şansımız olur.
Hiçbir
akademik bilgim olmamasına rağmen yazıya bu psikiyatrik yorumlarımı eklemesem olmazdı. Hoş
görün.
2 yorum:
Kapak resmi Bahadır Baruter'i anımsattı bana. Kapak tasarımı kime aitmiş merak ettim.
@Cessie: Bahadır Baruter'e ait :)
Yorum Gönder