Gerçekten
bir kaç yayınevi var, bir gün onlarla ilgili de bir yazı yazarım sanırım,
resmen lisans eğitimi alabilir, hatta lisans üstü bir eğitime doğru
yönelebilirsiniz sırf yayınladıkları kitapları takip ederek bile. Bu size
abartı bir ifade gibi gelmesin, cidden lisansta okuduğunu kitapları toplayıp
bir kenara koyun, şöyle bir bakın. Ama yalnız okulda, okumanız gerektiği için
okuduklarınız ve ders kitaplarınızı diyorum. Ek, keyfi okumalar dahil değil.
Umarım anlatabilmişimdir. Ne diyordum; girişte belirttiğim yayınevlerinden biri olduğunu düşündüğüm Say
Yayınları'ndan yine güzel bir kitap, yine tavsiye edebileceğim bir kitap var
karşınızda. Yazıya geçeyim.
Say
Yayınları'nın Psikoloji Dizi'nden son basımı 2012'de yapılan Psikanaliz ve Din,
Erich Fromm'un Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung'ın düşüncelerinden yola
çıkarak önce dini, ardından da psikanalizi yorumladığı bir eseri. Birbiriyle
yolları bir gibi görünse de aslında keskin çizgilerle birbirlerin ayrışan
düşünceleri olan psikiyatrinin bu iki isminin, psikiyatride üzerlerine yapışan
ve kitapta Fromm'un çürüttüğü iddialar da yer alıyor.
İnsan
doğasının doğa karşısındaki acizliğinin bir sonucu olarak dinin ortaya
çıktığını söyleyen Freud, dinin kökeninde "yanılsama" dediği kavramın
olduğunu belirtiyor. Şöyle ki, kişinin hayatında karşılaştığı ve kendisinde
korku duygusu uyandıran durum ve kişilerin üstesinden "babasına
güvenerek", "babasına sığınarak" gelebilmektedir. Bu da
ilerleyen zamanlarda "baba" figürüyle aynı işlevi gören
"din" olgusunu benimsemesine yol açmaktadır. Ancak bunu tanımlarken,
yani babayı konumlandırma biçimine bakarak çocuğu aynı zamanda
"nevrozlu" olarak yorumlamaktadır. Yani bu ihtiyaç, bu otorite
ihtiyacı ve sığınma ihtiyacı, yücelttiği figür, çocuğun bir nevroz içinde
olmasına yol açan sebeplerden ve nevrozun sonuçlarından biridir. Freud böyle
diyor yani.
(Ya nasıl
bir durumdaysak şurada okuduğumu anladığımı yazmaya, alıntı yapmaya falan
çekiniyorum. Biz nasıl bu hale geldik ayrıca?)
Tanrı kavramı
üzerinden ahlakı da sorgulayan Freud, din ile paralel giden bir ahlak
anlayışının, ahlaki değerleri yıkıma uğratacağı kanısındadır.
Bireyin
dünya üzerindeki varoluşuna anlam verebilmesi için kendisini kurtarması gereken
zincirler olduğunu vurgulayan Freud'un bireyin sınırlamaları aşarak kendisini
var edebileceği düşüncesini aktarıyor Fromm.
Analitik
psikiyatrinin kurucusu Jung'un fikirleri doğrultusunda da konuya yaklaşan
Fromm, Jung'un düşünce üzerine "var olduğu sürece psikanalitik açıdan
doğrudur" önermesiyle girişi yapıyor. Jung'un din tanımını, dinin neden
var olduğu ve dinsel deneyimin sorgulanması ardından okura sunan Fromm, Jung'un
dini boyun eğmeyle bir tutan bir şekilde yaptığı tanımı paylaşıyor.
Dini,
bireyin benliği dışında bir güce teslim olması şeklinde yorumlayan Jung'a göre
bilinçaltı da dinsel bir boyutta karşımıza çıkabilmektedir. Bireyin bilinçaltı
ve bilinciyle arasına çekilen sert çizgilerin eleştirisini de getiren Jung,
bilincin sınırları aşarak benliğe sızan bilinçaltını aynı zamanda tüm
insanlığın ortak diline, rüyaların diline de açılan kapı olarak görmektedir.
(Yazarın daha önce, yine Say Yayınları'ndan çıkan "Rüyalar, Masallar ve
Mitler" adlı kitabına da bakmanızı tavsiye ederim, sembol dilinin
insanlığın ortak dili olması üzerine güzel bir kitap).
Çağdaş batı
toplumlarının içinde olduğu durumun, tanrılaştırılmış bir çok şeyi de içinde
barındırdığını belirten Fromm, günümüzde paraya, güce, fiziksel güzelliğe,
zekaya olan düşkünlüğün de bir nevi tapınma eylemi olduğunu vurguluyor.
Aynı zamanda
takıntıların bir çeşit dini ayin olduğunu vurgulayan Fromm, bu davranışların
bireyin "dünyayı düzene oturtma ve cezalandırılmadan kaçınma" yolunda
attıkları bir nevi tapınma ayinleri, yalvarma seansları olarak görüyor. Nevrozlu
olarak tanımlanan, hasta olarak tanımlanan ve her daim dini bir inanç
barındırıyor olması gerekmeyen bu bireylerin sürekli olarak bir
"otoriteye" olan ihtiyaçlarının sonucu olarak görülebilir sanırım bu
"ayinler."
Farklı
dinsel yaklaşımların çözümlemesini yapan ve bireyin inancı karşısında girdiği
ruh halinin analizini yapan yazar, insanın gerçek düşüşünün kendisinden
vazgeçmesiyle, kendisinden yüce bir güce koşulsuz itaat etmesiyle başladığını
belirtiyor. Bunun sonunda da varlığına, benliğine düşman kesilmiş bir bireye
dönüşmüş olduğunu ifade ediyor.
Psikanalizin
dine karşı bir tehdit olduğu iddialarını son bölümde ele alan Fromm, bilinen
Tanrı kavramını ve Tanrı'nın ne olduğu ya da ne olmadığı üzerine fikirlerine
yer vererek kitaba son veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder