Bu sıralar
fırsat buldukça roman okumaya çalışsam da okumalar son aylarda
yazısını hazırladığım tarzda siyaset, kuram ağırlıklı olarak ilerliyor. Bu da
okuma hızımı çok çok az da olsa yavaşlatıyor, zira durup özetini çıkardığım
sayfalardan tutun da direkt özetini çıkardığım kitaplar arasındayım. Bundan
yakınmıyorum; aksi gibi çok memnunum. Ama bu hafta sonu bir gün kendime izin
verip stokladığım romanlardan birini okuyacağım =)
Terry
Eagleton'ı daha önce okumadıysanız bile adını kesinlikle duymuşsunuzdur.
Sanırım blog'da birkaç kitabı hakkında yazım da mevcut, ilginizi çekerse
onlara da bir göz atabilirsiniz. Zira yalın bir anlatımla, sevdiğiniz bir hocadan
ders dinlemek gibi.
Konu
hakkında kimsenin fikri olmamasına rağmen, daha önce başka yazılarda da
belirttiğim gibi mesela feminizm üzerine herkesin konuşacak bir şeyi,
yadırgadığını ifade edecek çürük ya da sağlam bir savı, bilinçsizce oluşturduğu
bir yargısı vardır. Aynısının Marksizm için de geçerli olduğunu en azından
yıllardır sadece gözlerim ve kulaklarımla test ettim, doğruladım. Marx'ı
bilmiyoruz, ama hakkında her zaman söyleyeceğimiz ve kendisine karşı duruşumuzu
temellendireceğimiz çarpık bir düşünce sistemine sahibiz insanlık olarak.
Çoğunluk olarak diyelim ya da. Azınlığın sayısı bu kadar düşük olmasaydı keşke.
Eagleton da
"Marx Neden Haklıydı?" adlı kitabında, Marksizm ve sosyalizme
yöneltilen genelde kendisine destekçi bulmuş bir çok yanlışı, doğrusunu
göstererek, bunu da emin olun neredeyse on yaşından falan büyük herkesin kolaylıkla
anlayacağı bir dilde yapıyor. Biraz abartı ve iddialı oldu sanırım ama
gerçekten, belirttiğim yaş ve üzerinin de en azından temel bir fikre sahip
olup, yanlışı doğrudan ayırması (Marksizmle ilgili) bence mümkün. Öyle yalın ve
güzel bir anlatım, onu anlatmaya çabalıyorum.
Marksizm'den
sonrasının ütopyalaştırılarak neredeyse bir avuç sosyalistin tek boynuzlu
atların olduğu sokaklar hayal etmesi kadar gerçeğinden soyutlanıyor olmasının
eleştirisiyle başlayan metinde yazar, Marksizm'in varolabilmesi için temel
koşulun alt etmeye çalıştığı kapitalizm olduğunu kitabın sonuna dek vurguladığı
gibi, ilk sayfalarda da hemen ifade ediyor. "Sadece hasmını emekli
edebildiğinde, kendisi de emekli olabilir".
Modern
maskesi altında mitlerle ve tapınmalarla bütünleşmiş kapitalizmin, sosyalizm
karşısında piyasayı koruyup geliştiren bir şeymiş gibi gösterilmesi ve
sosyalizmin mal kıtlığı doğuracağı gibi iddiaları çürüten Eagleton, sosyalizm
idealinin tek bir ülkeyle kendisini asla sınırlandırmayan ve dünya geneline
yayılmayı amaçlayan bir düşünce olduğunu özellikle vurgulayarak, bahsedilen ve
eleştiri getirilen mal kıtlığı durumunun küresel kaynakların verimli
kullanılmasıyla yenilebileceğini belirtiyor.
Sosyalizmin
bireysel gelişim için kadın ve erkeğe gereken boş zamanı sağlayacak bir düzen
oluşu fikrini sık sık Marx ve Engels'ten alıntılar yaparak vurgulayan yazar,
Marksizm'de feminizm için ortaya çıkan açıkları ve yetersiz noktaları da ele
almaktan sakınmıyor. Manevi gelişim için, hayattan zevk almak için kadın ve
erkeklerin ihtiyacı olan zaman ve araçların geliştirilmesinin temel
prensiplerinden biri olan böyle bir idealde, Marx'ın aynı zamanda toplum için
bireyleri feda edip elde ettiği hastalıklı toplumdaki bireyleri sindirmeye ve
onlardan kurtulmaya çalışan düzenin aksine bireye verdiği değer bir kez daha
anlaşılabiliyor.
Maddi
servetin ahlaki sağlık için yıkıcı bir etkisi olduğunu söyleyen Marx'a şu an
kaçımız katılmayız ki? Baskı ve sömürünün devamlılığını sağlayan bu düzenin
çarkları arasında ilerlerken, yaşamaya çabalarken yine de Marksizm'in hiçbir
zaman iddia etmediği tamamen sınıfsız ve üretimden uzak toplum yapısını
oturduğu yerden eleştirmek, hala gözlemlediğim bir şey. Oysa verimli kullanılan
kaynakların, insan emeğini sömürden üretime dökmeyi amaçlayan bu düzen içinde,
neredeyse sosyalizmin bireyin ancak ve sadece "yatarak, tembel tembel
zaman öldürerek lay lay lom yapacağı" bir şekilde ütopyalaştırılarak
gerçekliğinden uzaklaştırılması, gördüğünüz gibi benim ağırıma gidiyor.
Özgür
gelişim ve özgürlüğün korunmasının amaçlandığı sosyalizmde liberal toplumun
birey gelişiminin üzerindeki kötü etkisini yok edecek şekilde yeniden
tasarlandığı bir üst ve gelişmiş model sunmasını vurguluyor Eagleton. Sevgiyi
ön plana koyarak ve yardımlaşma sayesinde bireyin özgürlüklerini, kendisiyle
beraber her bir insan için ele ele geliştirdiği bir sistem önerisini sunarak,
özgürlüğünün sömürülmesiyle başkalarını daha özgür kılan bireyin hayatını değiştirecek
temel prensibi sunuyor Marx.
Kapitalizmin
suçlarının sosyalizmin gelişiyle aklanmayacağını vurgulayan Eagleton, kitabın
geneli boyunca Marx ve Engels'in bireysel özgürlük, huzur, sevgi ve yardımlaşma
temelli sosyalizm ideali üzerine hemen herkesin her zaman duyduğu yanlışları
çürüterek, sonunun yaklaştığını dünyadaki çalkalanmalarla son bir kaç yıldır
daha da belirgin hissettiğimiz kapitalizmin, post apokaliptik bir felaket
yerine sosyalizmi getirmesinin mümkün olduğunu vurgulayarak metni kapatıyor.
İyi okumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder