Bu kitabı bu
kadar geç okumuş olmaktan hiç mutlu değilim, aylar boyunca alınacaklar
listesindeki yığınla kitap adının arasında adı resmen saklı kaldığı için, ancak
az önce okuyabildim kitabı. Okumaya başladıktan kısa bir süre sonra da bitti
zira uzun bir metin değil ve kolay anlaşılır bir tonda, çevirinin de
başarısıyla ilerliyor.
Kitabın
girişinde okuru Levi-Strauss'un hayatı ve düşüncelerine dair bir bölüm
bekliyor. Ardından ise 1977 yılının Aralık ayında bir radyoda yayınlanan
söyleşilerinden bölümlerle Levi-Strauss'un çeşitli konulardaki fikir ve
yorumları okuyucuya sunuluyor.
Mit ve
bilimin ele alındığı ilk bölümde bilimin sonsuz araştırmaya olanak vermesi ve
her yeni verinin, bir başka soruya sebep olarak yeni bir veriyi elde etmek
amacıyla başka araştırmalara da yönlendireceği vurgusunu bölüm sonunda açıkça
ortaya koyuyor Levi-Strauss. Bunun da, yani bilimin tüm çabalarının da aslında
hiç bir zaman tüm sorulara cevap bulamayacağı sonucuna ulaştırdığını görülüyor.
İlkellik ve
uygarlık arasındaki sınırı yazının varlığı ve yokluğu şeklinde temellendiren
Levi-Strauss, "uygar" insana sert eleştirilerde bulunuyor. Uygar
dünyada yaşayan insanın doğa üzerinde hakimiyet kurma gücü daha fazla olduğu
halde, sırf ihtiyacını hissetmediği -burada hazıra konmaya alıştığı, desem
sanırım abartı olmaz- acı gerçeği yüzünden kapasitesinin altında çalıştırdığı
bir zihinle hayatını harcadığı, gibi bir çıkarım yapmaya yönlendiriyor okuru.
Aslında bunu bir cümlesinde oldukça açık da ifade ediyor kitapta. Bu rahat
alışmış toplum yüzünden de gerçek bir kültür olgusunun gittikçe yittiğini,
çünkü aşırı derecede bir iletişim fırtınasının estiği bu dünyada kültürün
kendisine oluşabilmesi için bir gedik bulabileceği "eksik iletişim
koşullarını" bulamadığını belirtiyor. Hiçbir eksiğin hissedilmediği bu
toplumda, bireyin tüketiciden öteye gidemeyen varlığını da eleştiriyor.
Ulaşılabilir konumda olan her kültürü tüketmeye hazır olan toplumun, üretim
namına hiçbir şey yapmıyor oluşunun altını çiziyor.
Tavşan
dudaklı bireylerin, ikizlerin ve doğumda önce bacakları çıkan insanlar üzerine
kurulan mitin detaylı çözümlemesini ayrı bir bölümde ele alıyor. Ki burada
kültürlerarası mesafeye rağmen küçük farklılıklarla bile yaşamını sürdüren ve
günümüze de ulaşabilen mitlerin yorumlamasını yapıyor, bağlarını ortaya
koyuyor.
Tarihin
nerede başladığı ve bu geçmişi mitten ne zaman devraldığı bölümün ardından ise
müzik ve mitin birlikte irdelendiği son kısım geliyor. Mitin akışı ve içeriğini,
müzikal terimler aracılığıyla anlatma çabasında olan ve girişimlerinden küçük
anılarla okura durumu "izah eden" Levi-Strauss, müziğin ve mitin
ortak noktalarını okura sunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder