Feminizm
denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan Heidi Hartmann'ın, Amy Bridges
ile birlikte kaleme aldığı ve ilk versiyonu 1975 yılında yayınlanan Marksizm Ve
Feminizm'in Mutsuz Evliliği adlı makale, Agora Kitaplığı'nın kadın çalışmaları
üzerine dilimize kazandırdığı eserlerden biri.
Makalenin
başında yazar tarafından yapılan - hayli yerinde olduğu muhakkak olan - bir
benzetme ile Hartmann'ın görüşlerini okumaya başlıyoruz. Bu benzetme, şöyle bir
benzetme: Marksizm ve feminizmin evliliğini, tıpkı İngiliz yasalarınca yapılan
evlilik tanımına benzetiyor; Marksizm ve feminizm tek bir şeydir ve o tek şey
de Marksizm'dir. ( İngiliz yasalarında durum özetle şu şekilde(ymiş); karıyla
koca birdir, o bir de kocadır.)
Marksist
kuram içinde kadının ele alınışındaki sorunlar üzerinden anlatımına başlayan
Hartmann, Marksist ideoloji içindeki kadın sorununu irdeliyor. Marx'ın
tanımladığı "yabancılaşma" belki okurken sizin aklınıza da gelir ki
bu da kendi fikrimi belirtmek gerekirse aslında ne Marksizm'in tek başına
aşabileceği ne de feminist ideolojinin kendi çabasıyla yenebileceği bir durum.
(Tabi burada gönül ister ki bir reklam yazarı eskisi olarak büyük çelişkiler
içinde çalıştığım halde bir zamanlar parçası olduğum kapitalizm hakkında daha
fazla yazabileyim ve size bu yabancılaşmanın sonuçlarını yaşadığım ya da
gözlemlediğim örneklerle açıklayayım, ancak Heidi Hartmann'ın bu güzel eseri
hakkındaki yazıda daha fazla laf kalabalığı yapmak istemiyorum.)
Marksist
kuramda kadının ele alınış biçiminin üretim süreci içinde, sınırlanmış bir
şekilde ele alınmasını bir eksik olarak nitelendiren Hartmann bu durumu şöyle
vurguluyor; "kadınları işçi sınıfının bir kesimi olarak tanımlayarak,
kadınların erkeklerle ilişkisini, işçilerin sermayeyle ilişkisi kapsamında sınıflandırır."
Engels'in
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı büyük eserinde kadın konusunu
ele alışına da değinen yazar, Engels'in kadın kurtuluşu için işgücü içinde yer
almaları gerektiğini belirtmesinin toplumsal sınıf farklılıklarını, cinsiyet
farklılıklarını ve eşitsizliği ortadan kaldıracak bir şekilde sunması üzerinde
özellikle duruyor. (Burada yine kendi yorumumu katmak istiyorum: Kadın üretim
süreci içinde eşitlikten "nasbini" yalnızca kadın kimliğini yitirerek
ve işgücünün bir parçası olarak alacaksa... Yine Marx'ın yabancılaşması.)
Özel
mülkiyetin ve sermayenin kadınların ezilmeye başlamalarının temel noktası
olarak gören ilk Marksist'lerin görüşlerine yer veren Hartmann, Eli
Zaretsky'nin ortaya attığı görüşe de yer vererek okuyucu için biraz sorgulama
fırsatı tanıyor: Kapitalist toplumlara mal edilen ataerkilliğin ve cinsiyet
ayrımcılığının (kadının ezilmesi vurgusu burada da var elbette) aslında
kapitalizmden öce ortaya çıktığı görüşü.
Marksizm ve
feminizmin birbirlerini tamamlayarak bir araya gelebilmesi için detaylı
analizlere makalede yer veren yazar, Shulamitn Firestone'un Marksizm ve
feminizm arasında bir köprü kurma yönündeki girişimlerine de değiniyor.
Radikal
feminizm ve ataerkillik üzerine yazılmış bir bölümle devam eden eserde radikal
feminizm artıları ve eksileri ele alınırken, erkeklerin kadınların emek gücü
üzerindeki denetimlerinden gelen patriyarka hakkında radikal feministlerin
görüşleri okuyucu ile paylaşılıyor. Patriyarkanın hiyerarşik düzende işleyiş
içindeki konumu irdelenirken, ücret farklılıkları üzerinden kadın ve erkeğin
emek gücünün maddi karşılığı üzerindeki adaletsizliğe de vurgu yapılıyor.
Kadın ve
erkeğin kapitalist sisteme karşı vermesi gereken mücadeleyi kadın ve erkek
arasındaki herhangi bir çelişkiden daha öncelikli bir sorun olarak gören
Hartmann, cinsiyet çelişkisinin sınıf dayanışmasının önüne geçmemesi yönünde
yaptığı öneri ve vurguyla beraber metnin son satırlarına imzasını atıyor.
Marksizm
ve/veya kadın konusuyla ilgilenenler, sınıflaşma, toplumsal cinsiyet gibi
konularla ilgilenenler ve elbette kapitalizm hakkında okumalar yapmak
isteyenler için güzel bir makale.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder