ZORLUKLARIN İÇİNDE YAŞAMA TUTUNACAK BİR
YER ARAMAK
"Üzerinden
asla güneş batmayan" ülke olan İngiltere'nin dünyanın hangi ucu olursa
olsun ele geçirme ve sömürgeleştirme azmi karşısında Dünya tarihine dair bir
şeyler öğrenmeye başlayan hemen herkes şaşırıp kalabilir. Onlu yaşların
başından itibaren ders kitaplarında kolaylıkla rastlanabilecek bu bilgiler
arasında yer almayan kısım ise bu sömürgelerde yaşayan halkın çektikleri, verdikleri
mücadelelerdir.
Hindistan
ve Pakistan olarak ayrışmasında dini yapının öne çıktığı bu toprakların içinde
hala saklı kalan ve sürmekte olan sorunların varlıklarından haberdar olmak için
ise başvurulacak kaynaklardan biri edebi eserler olarak karşımıza çıkabiliyor.
Londra
doğumlu Hint asıllı Amerikalı yazar Jhumpa Lahiri, Kalküta'da Naksalit
hareketin oluşmaya başladığı dönemde ilk sayfalarına rastladığımız, Amerika ve
Hindistan arasında geçen kitabında ilk gençlik yıllarını anlattığı iki kardeş
üzerinden hem bölgenin siyasi tarihini okura sunuyor, hem de kardeşler
ekseninde başlattığı romanıyla kadınların toplum içindeki var olma çabalarını
anlatıyor.
DRAMIN SİNDİĞİ SATIRLAR VE SAÇINDA GÜN
IŞIĞI
Subhash
ve Udayan adında iki kardeşin, İngiliz sömürgesinde kendilerine kurdukları bir
golf kulüne gizlice girerek eğlendikleri ve bir kaç golf topunu satın aldıkları
ve tüm bunları aslında son kez yapacaklarını gördüğümüz bir bölüm ile Saçında
Gün Işığı başlıyor. İki kardeşin birbirlerine olan yakınlığı, uyumu ve her
ikisinin de kardeşi için siper olmaya dünden razı oluşunu yazar okuyucuya ilk
satırlardan itibaren aşılıyor.
Yoksulluğun
ve karmaşanın, çelişkiler içinde bir yaşamın etraflarını sardığı Subhash ve
Udayan'ın derslerindeki başarılarıyla takdir kazanarak, üniversite
eğitimleriyle göz doldurarak geçirdikleri günlere şahit olurken, Mao'cu
hareketin etraflarında nasıl oluştuğuna da şahit oluyoruz. Udayan karakterini
bu hareketin bir parçası yaparken, Subhash'ı pasif bir konuma yerleştiren
yazar, bu şekilde hikaye başından beri hafiften okuyuca sezdirdiği iki kardeş
arasındaki farklılıkları da en net noktada belirginleştiriyor.
Subhash'ın
adeta diğer yarısı olan kardeşi Udayan'ı ve ailesini bırakarak öğrenimine devam
etmek için Amerika'ya gitmesiyle beraber ortaya çıkan farklı amaçlar, yeni bir
kıtayı, yeni bir yaşam tarzını gözler önüne sermesiyle beraber hayata bakışı ve
yaşamı da doğal olarak değişen kardeş üzerinden ilerliyor. Hikayenin Amerika
tarafı Subhash üzerinden devam ediyor olsa da bu coğrafya değişimi ne Subhash'ı
ailesinden ve geçmişinden koparıyor ne de geride kalanların onunla olan bağını.
Lahiri'nin kaleminden çıkan bu etkileyici dramda aslında mekandan bağımsız bir
şekilde ilerleyen ortak bir kederin/acının, kıtalar arası farklara rağmen nasıl
uzun yıllar boyunca ailenin etrafında dolandığını,görüyoruz.
Oluşturduğu
her bir karakterin kendisine has başarıları olduğu kadar sorunları da olan
romanda Lahiri, kadın karakterleri üzerinden de kadının toplum içinde kendisini
var etme çabasına da değiniyor. Kardeşlerin annesi üzerinden yalnız ailesi ve
gelenekleri çerçevesinde şekillendirilen bir yaşamda yaşayan ve bunun haricinde
bir yaşamı düşlemeyen bir kadın sunarken, Gauri karakteri üzerinden gelenekler,
toplumsal sorumluluklar hatta insanoğlunun varlığıyla bütünleştirilen/toplumca
yüklenen görevleri de reddedebilen bir kadın portresi çiziyor okuyucuya.
Kadının özgürleşmesi yolunda kimi zaman aklını, kimi zaman da bilinen gerçeklik
ve normlar dışında bir "gerçeklik" yaratarak kaçışını, Subhash karakterinin
dilinden aktarıyor.
2013
Man Booker ve National Book Award finalisti Saçında Gün Işığı, Pulitzer Ödülü
sahibi Jhumpa Lahiri'nin yalın anlatımı, içten karakterleriyle birlikte üç
kuşak bir ailenin, ülkeleri ve zamanı aşan hikayesini etkileyici bir biçimde
anlatıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder