Salinger’ın en zor alıştığım kitabı oldu
Franny Ve Zooey. Öyle ki, yüz elli sayfa kadar olan kitaba alışmam için ilk yüz
sayfanın geçmesi gerekti.
Yazısını yazmak da galiba daha zor olacak.
Yirmi yaşında, etrafındaki herkesin
“ego”sundan bıkmış, okuduğu bölümdeki hocalardan, öğrencilerden, herkesin
herşeyi bir “akademik çerçeve” içinde sunmasından bıkmış, genel olarak
insanların içinde bulunduğu “ben şöyleyim, ben böyleyim” ve çok bilmiş “o öyledir,
bu böyledir” yorumlarından tiksinme safhasına gelmiş Franny, erkek arkadaşı ile
buluştuğunda bir patlama noktası yaşar ve sanki nefret ettiği herşeyin vücut
bulmuş hali gibi görünen erkek arkadaşına yüklenir, yüklenir... Fakat gecenin
sonunda baygındır; erkek arkadaşı tarafından evine gönderilir ve Franny’nin
“çilesi” evde devam etmeye başlar.
Bu süreç içinde, erkek arkadaşına da
anlattığı gibi bir “İsa Duası”na kafayı takmıştır diyebiliriz. Sürekli aynı
duayı ederek, sonunda insanın bunu bir parçası haline getirebileceğine dair bu
duayı ve yöntemi, ailenin üzerinde bir hayalet gibi hala etki göstermeye devam
eden büyük abisi Seymour’un odasından aşırdığı bir kitapta okumuştur. Bu
yöntemi ve duayı anlatarak gezen bir hacının öyküsünün anlatıldığı kitap, Franny
Ve Zooey boyunca da hikayenin içinde var olmaya, hatta neresinden bakarsanız
hikayenin bir iskeleti olmaya devam ediyor.
Zooey ise, kendi tabiriyle Franny gibi
ailenin “ucubelerinden” diğeridir. Yirmi beş yaşında, oyunculuk yapan Zooey,
Franny’nin durumuna bir müdahale olsun, onu düzeltebilsin ya da en azından
derdini anlayabilsin diye annesi tarafından, eve geldiğinden beri duasını
mırıldanarak salonda kah uyuyan kah uyanık olan Franny’nin yanına gönderir.
Hikaye de aslında burada başlıyor. yani tüm
kitap boyunca bundan sonra geçen süre bir ya da iki saatlik bir bölüm. İki
kardeşin, başta ailelerini, daha sonra kardeşlerinin kendileri üzerinde olan
etkilerini ve daha sonra da ağırlıklı olarak Zooey’nin Franny’yi
sorgulaması/yorumlaması üzerinden ilerliyor.
Zooey’nin Franny’yi diğer kardeşlerinden daha
farklı bir şekilde oldukları konusunda artık ikna mı dersiniz ne dersiniz
bilmiyorum ama ben ikna diyorum, ikna çabası, ailenin sanırım en çok özlenen ve
bu iki kardeşin gözünde ayrı bir yeri olan Seymour’dan sıkça bahsederek içinde
olduğu ruh halini en azından çözümleyerek onu kurtarma çabası, en sonunda bir “oyun”
ile Franny’yi “aydınlanmaya/uyanmaya/bulmaya” götürüyor. Bunun oluşmasına kadar
geçen süre boyunca odada bolca sigara içiliyor, bolca Franny gözyaşı dökülüyor
ve kedi Bloomberg bolca seviliyor.
Diğer kardeşlerden ayrışan, birbirlerini daha
iyi tanıyan ve bu yüzden herhangi bir şeyden daha çok birbirlerine iyi gelen
iki kardeş Franny ve Zooey. İnsanlardan bunalmışlığının Zooey gözünde
çözümlenmesi ve aslında yanlış bir temelde, yanlış bir tepki ile bunu ortaya
koyması yüzünden Franny’yi eleştirmesi ve bunu yaptığı noktalar, sert olduğu
kadar bence kitabın beni en çok etkileyen noktalarıydı. Zaman zaman Franny gibi
düşünmüştür herkes, herkese aynı şeyler yüklenmiştir ve bir kaçış için
sığınacak “bir şey”, herhangib bir şey aramıştır sanıyorum herkes. İşte bunu
yapış tarzındaki aksaklıkları ortaya döküyor Zooey. Bir dua ile aydınlamaya
gitmeye çalışıyor, ama Bessie’nin (anneleri) getirdiği, onun için, yapabileceği
en iyi şey olan tavuk çorbasının bile kıymetini bilmiyor olmakla suçladığı
kardeşini, kutsal olanı ararken, aslında kutsal olan, çevresindeki şeyleri
farketmediğini gözüne sokmaya çalışıyor.
Kitap boyunca aile çocuklarının geçmişteki
katıldıkları “dahi çocuklar” radyo programının, Seymour’un intiharının ve Bobby’nin
inzivasının etkilerini de İsa Duası gibi sıklıkla hissetmek mümkün.
Dediğim gibi, kitaba alışmam kitabın
sonlarını buldu. Ancak genelde Salinger okuyan biri iseniz yine de
yadırgamayacağınız bir dil var anlatımda.
Yazısını yazmam ise daha zor oldu. Belki bu
yazıyı bir zamanda, belki yakın bir zamanda güncellerim. Üzerine düşündükçe
yazacak daha çok şeyim olduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder