Bir hafta içinde okuduğum ikinci Karin
Alvgeten romanı Yitirilen. Okuduğum ilk kitabı İhanet’te olduğu gibi bu kitapta
da hikaye boyunca bir suç, yani bir polisiye unsur var ancak odaklanılan nokta
baş karakterin geçmişi ve şimdiki zamanda hikayedeki cinayet ile kesişen
yaşamı.
Sibylla, yıllar önce ailesinin evini ve para
içindeki bir yaşamı, kitaptaki geri dönüşlerle öğrenceğimiz sebepler sonucu
terk etmiş bir evsizdir. Kalacak bir yer bulabilmek, daha doğrusu o gün için
kalacak bir yer ve yiyecek bir şeyler bulabilmek günlük amacı, hatta belki de
tek amacıdır. Yine böyle bir günde, bir otelin yemek salonunda tanıştığı bir
adama kendi oda ve yemek parasını ödetme ustalığını gösterip, yatıp uyuduktan
sonra kapısı polis tarafından çalınır. Polise yakalanmamak, orada ne amaçla
bulunduğunu açıklamak zorunda kalmamak (dolandırıcılıktan polisin eline
düşeceği gerçeğinden) için odadan bir şekilde sıvışır. Fakat öğreneceği şeyler
sonucu polisin onu arama sebebi, daha doğrusu kapısını çalma sebebi
bambaşkadır. Gece hesabı ödettiği adam, odasında iç organları dışarı
çıkarılmış, öldürülmüş halde bulunur.
Ve işler çığrından çıkar; kim olduğu
bilinmeyen katil arkasında katil olarak Sibylla’yı gösterecek şekilde ipuçları,
hatta mektuplar bırakarak cinayetler işlemeye devam eder.
Ve kim olduğunu, nerede olduğunu ve o
cinayetlerini işlemediğini anlatabileceği hiç kimsesi olmayan Sibylla kendisini
birden İsveç içinde tüm gazetelerin manşeytlerinde fotoğrafı olduğu günlerde,
kimseye görünmeden orada oraya kaçarken bulur.
Bu hikayenin girişiydi. Devamı için kitaba
yönlendiriyim sizi. Daha sonra da kitap hakkındaki yorumlarıma geçeyim.
Bir kere, yine İskandinav ülkelerinin soğuk
atmosferinin buz gibi yaptığı ruh halleri içinde insanlar görüyoruz. Ailesi
tarafından neredeyse “nefret” ilişkisi, daha doğrusu suçlama – itiraz – ceza
sürecinden neredeyse zevk alan bir annenin elinden yitirilen bir hayatın
hikayesini görüyoruz. Kısıtlamalar ve zengin – fakir ayırımı dolayısıyla
(zengin tarafta olarak) sürekli “diğerleri” ve “sen başkasın” telkinleri içinde
kendisini anormal bulmaya başlayan ve hiç bir yere ait olamadan, hiç kimseyle
arkadaşlık kuramadan geçen bir çocukluğun faturasını yine kendisine kesen bir
hayatın için yiten bir hayatı anlatıyor Sibylla’nın hikayesi.
Kitabı okurken çocuk yetiştirmeyi
bilmeyenlerin ya da çocuk sahibi olma sebepleri tam olarak anlaşılamayan
insanların neden çocuk sahibi olduklarını anlamadığımı düşündüm sıkça. Bir
çocuğu “boğarak” yetiştirmenin ya da anormal biçimde hayat içinde dışlayarak
yetiştirmenin haz yarattığı tek anne muhtemelen, bir acı gerçek olarak yalnız
kitap karakterinin annesi olmasa gerek. Bir yerde gerçekten böylesine vicdansız
aileler, kör babalar, suçlayıcı anneler olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca, sokakta yaşayan insanlar nelere maruz
kaldıklarını ya da gün içinde bize sıradan gelen ne kadar ufak şeyin onlar için
ne derece hayati anlamlar taşıdığını da sıklıkla göreceksiniz.
Son olarak, diğer kitabı İhanet’e nazaran bu
kitabın sonlarında işin polisiye kısmı biraz daha ön plana çıkıyor, biraz daha
hız kazanan “kovalamaca” içine giriyorsunuz.
Karin Alvtegen’in dili, anlatımı sürükleyici.
Çevirmenin başarısını da es geçmemek lazım. Kitabı yaklaşık 15 saat içinde, ki
buna uyuma süresi de dahil, bitirdim. Elinizden bırakmadan bitirebileceğinizi
düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder