Uzay Elbisemle Yolculuğa Hazırım gibi süper
bir ismi olan bu kitap vesilesiyle ilk kez Robert A. Heinlein okumuş oldum.
Yine bu kitap sayesinde, yazarın diğer kitaplarını da edinmeye karar verdim.
Bir şekilde Ay’a gitmeyi kafasına koyan lise
son sınıf öğrencisi Kip, en sonunda bir sabun firmasının açtığı, marka için bir
başlık bulmanın gerektiği yarışmaya binlerce başlık yazıp göndererek katılır.
Zira ödül büyüktür; seçilen başlığı sahibi Ay’a gönderilecektir. Ancak şans ve
şanssızlığın aynı anda gerçekleşmesi sebebiyle Kip’in Ay’a gitme şansı kaçar;
onun yerine, kendisinin bir süre sonra Oscar adı ile anacağı ve bazen
karşılıklı konuşmalara (!) gireceği uzay elbisesi kendisine gönderilir.
Oscar’ın kitapçığından ve ortalama bir
liseliden daha fazla şey biliyor olmasından, uzay ve uzayla ilgili şeylere
duyduğu ilgiden olsa gerek, Kip Oscar’la zaman geçirmeye başlar. Onu tamir
eder, şurası şöyle, burasını böyle yapar, anlar, kullanımını çözer vs... Ve bir
gün, erken kalktığı bir sabah Oscar’ı giyerek yürüyüşe çıkar. Oscar içindeki
radyodan yaptığı tesadüfi çağırlara beklenmedik bir cevap alır ve tepesinde bir
uzay mekiği dikilir.
Devamı ise, önce Ay’a, ardından Satürn’e,
oradan Vega 5 adlı bir gezegene kadar sürecek bir yolculuktur.
Merakı ve her şeye atlaması yüzünden Ay’daki
yolculuğunu bir tür uzay korsanı olan ve “Solucansuratlılar” olarak kitapta
kendine yer edinen yaratıklar tarafından kaçırılan 11 yaşındaki Pewee ve
aslında bir polis olan “Anaç Şey” ile uzaydaki yolculukları boyunca kelimenin
tam anlamıyla maceradan maceraya koşarlar. Sürekli bir kovalama ve kaçış
halindedirler.
Tüm bu hikaye boyunca ise öne çıkan
noktaların başında teknik konulardaki, özellikle astronomik konulardaki detaylı
bilgileri es geçmek olmaz. Yazarın detayları okuyucuya vererek bilimkurgunun
yarattığı uzaklık hissini bir temelde sunmaya ve okuyana bunu bir mantık
bağlamında anlatmaya çalışması olarak yorumladım biraz bunu. İnsanın okuduğu
konuya yabancılık çekmesine bir son vermek ve evrensel bilgileri ileterek olan
biten ve okuyan arasındaki mesafeyi azaltma çabası olarak düşündüm. Tabi
bunları hikaye içinde öylesine yedirmiş biçimdeki, elbette bir dipnot havası
yok. Ancak bazı satırlarda gerçekten bir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim.
Belki çoğu çocuk gibi küçükken astronot olmak isteyen, ilerleyen zamanlarda
bunun devamını getirip astronomi okumak isteyen ben bile aradan geçen zaman
içinde beynimin sanki erimiş olduğunun kanıtı gibi, bazı satırlarda tek bir
kelime bile anlamadım.
Bir uzay elbisesi hakkında, özellikle kullanımı
konusunda o kadar detay var ki, siz de sanki Oscar’ı giymiş gibi
hissediyorsunuz ve bir süre sonra neyin nerede olduğu konusunda siz de bilgi
sahibi oluyorsunuz.
Güzel bir bilimkurgu izlemenin keyfine benzer
bir okuma keyfi sunan Uzay Elbisemle Yolculuğa Hazırım, sonunda bir “yargılamaya”
götürüyor okuyucuyu ve burada insan ırkının ne denli zararlı olup olmadığına
dair bir sorgulama yapılıyor. Kendi ırkından, kendi soyundan olana karşı
sergilediği tavrın bir özeti sunulduğunda, uzayda yaşayan diğer ırklarında ne
kadar tehdit altında olabileceğine dair sorgulamalara varan bir “tehdit”
tablosu çizecek kadar tehlikeli görünüyor. Yazarın burada insanlığın sonunun
kendi elinden gelebileceğine dair (ya da geleceğine dair) böyle bir çıkarımda
bulunduğunu düşünüyorum.
Bir gün içinde bitirebileceğiniz, sürükleyici
bir kitap. Hatta sevimli geldi bana.
Son olarak bir not; kitapta geçen zaman, yani Dünya süresi ile geçen zaman, aslında bir gün içindeki bir kaç saat. Ve olayların geçtiği günde tarih 1 Mayıs'ı gösteriyor. Bu da tesadüfen benim kitabı okuduğum tarihle aynı güne denk geliyor. Böyle bir küçük detay var, eklemek istedim.
Son olarak bir not; kitapta geçen zaman, yani Dünya süresi ile geçen zaman, aslında bir gün içindeki bir kaç saat. Ve olayların geçtiği günde tarih 1 Mayıs'ı gösteriyor. Bu da tesadüfen benim kitabı okuduğum tarihle aynı güne denk geliyor. Böyle bir küçük detay var, eklemek istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder