9 Mayıs 2012 Çarşamba

Mary And Max (2009)

Avustralya'daki küçük bir kız ve New York'daki obez bir adamın hikayesi. İzleyeli uzun zaman oldu, hatta yıllar oldu ama bahsetmek istedim. Zira oldukça hüzünlü bir filmdi, unutmadım hiç. Mary Daisy Dinkle ve Max Jerry Horovitz'in yapayalnız insanların dünyada birbirlerini bir yolla bulup, akabinde yalnızlık hislerinin yok olmasından ziyade bence yalnıza paylaşılmasını izliyoruz.
İlgisiz bir ailenin, hayali "Earl Grey" (!) gibi bir beyaz atlı prens bekleyen, yüzündeki doğum lekesi yüzünden sadist arkadaşları tarafından dışlanan Mary ve obezliği, New York'da renk yoksunu (beresi hariç!), tek başına, papağanı ve obezliğiyle yaşayan bu iki insanın mektup arkadaşlığı ile başlayan ve Mary'nin Max'i görmeye çabalamasıyla devam eden hikayesi.
Max'in fobileri ve geçmişiyle olan dertleri, Mary'nin annesinin alkol sorunu ve babası ile olan ilişkisi, Mary'nin hayatını birleştirdiği erkek yüzünden yaşadığı hayalkırıklığı (!), Max'in bence paçasını bir türlü yüzüne yapışan mutsuzluktan kurtaramaması.
Arada bir gülümseten, ancak gerçekten buruk gülümseten bir film Mary And Max. İzlerken çok burnumu çekip çok yutkunmuştum. Adam Elliot da yazmış, yönetmiş.

1 Mayıs 2012 Salı

Mientras Duermes (2011)

Cesar, bir apartmanda kapıcıdır. Cesar, mutsuzdur. Cesar, mutsuzdur ve hayata onu bağlayacak tek şey diğer insanların mutsuzluğudur. Cesar, mutsuzluğu oluşturmak için insanların hayatına müdahale eder, onları mutsuzluğa atar.
Filmin başında, bir apartmanın çatısından atlamak üzere olduğunu hissettiğimiz Cesar, her gün atlamak ve atlamamak arasında gidip gelir ve kendisini yaşama bağlayacak bir şeyler bulmaya çalışır; içindeki mutsuzluğu geçirebilmek ve gülümseyebilmek için diğerlerinin yüzünden kazıması gereken gülüşler. Onu hayata bağlayacak olan bu amaç uğruna çabalamaktır.
Bir insanın mutsuzluğunun sonuçlarını, abartılı bir örnek gibi görünse de hasta bir apartman görevlisinin gözünden sunan Mientras Duermes (Sleep Tight), belki genellemeler yapabileceğimiz bir konuyu işliyor. Sorunun, insanların mutsuz olması sorununun nasıl katlanma sınırlarını düşürdüğü ve sebebi aslında söze dökülmeyen nefretleri nasıl oluşturulduğu üzerinden ilerliyor; bunu da bir çift gözün dünyasından izliyoruz. Ancak, dışarıdaki milyonlarca insana da pek ala yansıtılabilir bu sebepler.
Filmde, başlangıcından sonuna dek gördüğümüz "mutsuz etme operasyonu"ndaki kurban ise Clara adlı genç bir kadındır. Cesar, hasta yatağındaki annesine "onu hayata bağlayan şeyin Clara'nın yüzünden o iğrenç gülümsemeyi silmek" olduğunu ve bu yüzden "artık çatıya çıkmadığını" anlatırken Clara'nın ne berbat bir tuzağın içine çekildiğini görmek izlerken bile zor gelebilir. Film boyunca, etrafına yavaşça ağlarını ören bir örümcek gibi çalışır Cesar genç kadının hayatında. Sonunda ise Clara'yı bir "süpriz" beklemektedir.
2011 İspanya yapımı olan filmin yönetmenliği Jaume Balagueró, senaryosu ise Alberto Marini'ye ait. Cesar rolünü başarıyla oynayan ve hastalıklı bir ruhu bizlere yansıtan aktör ise Luis Tosar.