25 Ağustos 2015 Salı

Pierre Bourdieu & Roger Chartier "Sosyolog ve Tarihçi"

1987'de, 7 ve 8 Aralık tarihlerinde Fransa'da France Culture radyosunda Roger Chartier'in konuğu olan Pierre Bourdieu'nün, ev sahibi Chartier ile tarih ve sosyoloji üzerine, ama aslında sosyoloji üzerine (ki sosyoloji ve tarihi ayrıştırmak doğru değil, biliyorum, sadece metnin ağırlık noktasının sosyoloji üzerindeki vurgusuna değinmek istiyorum) konuşmalarını içeriyor Sosyolog ve Tarihçi.

Tarih profesörü Chartier ve yakın dönemde sosyolojinin en büyükleri arasında yerini almış Bourdieu'nün, kendi alanlarında, yer yer espirili bir dille yaptıkları sohbetler, konuya ilgisi olan herkesi, özellikle sosyoloji ile ilgilenenleri kendisine çekecek kadar iddialı.

Daha önce yaşadınız mı, yaşamadınız mı bilemem ancak "sosyoloji"nin ne olduğunu, "sosyoloji ne?" sorusuna nasıl cevap vereceğinizi aramak zor bir soru haline gelebiliyor. Sorunun varlığı zaten bir sıkıntıya işaret ederken cevabın yaratacağı algıyı düşünmek bazen daha da garip olabiliyor. Bu durumda, bazen siyaset ya da tarih, ya da her iki alanı birden cevabın içine katıp "sosyoloji nedir?"i  bir kaç cümle içind özetlemeye çalışacağım durumlar yaşadım, kendi adıma bunu söyleyebilirim.

Aynı soruna Bourdieu da değiniyor; öğrencilerine bir anket vs. gibi kendilerini tanıtmaları gereken ve bu tanıtımın olabildiğince "kolay anlaşılır" olması gereken durumlarda "sosyolog" olduklarını söylemeleri yerine "tarihçi" olduklarını söylemelerini öneriyor. Buna değindiği bir başka noktada da Noel hediyeleri araısnda tarih setleri satılırken asla bir sosyoloji serisinin satılmayacağı, çünkü sosyoloji tarihi üzerine bir kitap serisinin kimsenin ilgisini çekme ihtimalinin, hediye olarak, Noel'de paketlenecek bir hadiye olarak ağacın altına "yakışacak" bir meta olamayaşına (meta ifadesi tahmin edeceğiniz gibi bana ait) olamayışına değindiği bölüm. (Lütfen tarihçi arkadaşlar alınmasın, konun ya da örneğin, ifadenin kendileriyle bir ilgisi yok. Bourdieu'nun karşısındaki Chartier'nin de bir tarih profesörü olduğu gerçeğini tekrar hatırlarsak, buna ek olarak Bourdieu'nun da bir akademisyen olduğunu, bir aydın olduğunu hatırlarsak, tarih bilimi üzerine asla ters ya da aşağılayıcı bir ifade kullanması ihtimali olmadığını da görebiliriz zaten. Bilime saygı duyan bir yazar olarak, bilime inanan bir insan ve bilim için çalışan bir insan olarak benim de tarihe acımasız ve cahil bir gönderme yapma ihtimalim yok, o yüzden sorun da yok, devam edelim).

İçiçe geçmiş iki alan arasındaki araştırma yöntemlerinden tutun da algısına dek uzanan farklara değinen metin, iki akademisyenin arkadaşça ve saygı çerçevesinde gerçekleşen profesyonel bir sohbetinin, zevkle okunan bir kitabı haline gelmiş Tarihçi ve Sosyolog'da.

23 Ağustos 2015 Pazar

Alıntı: Pierre Bourdieu & Roger Chartier "Sosyolog ve Tarihçi"


".... sosyolojik "gerçeğin", gerçeği tırnak içinde kullanıyorum, yaralayacak kadar şiddeti olduğunu düşünüyorum; acı çektiriyor ve aynı zamanda insanlar da bu acıdan, ancak ve ancak bunu, acıya neden olan kişiye doğru tekrar yönelttiklerinde kurtuluyorlar."
(Sayfa 19)

21 Ağustos 2015 Cuma

Chris Priestley "Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri"

Chris Priestley'nin adını ve kitaplarını bir şekilde duyduktan sonra çizimleri ile tanıştım, çizimlerin pek beğendiğim yazarın kitaplarıyla tanışmam ise biraz zaman aldı. Biraz dediğim, uzun bir süre. Ders çalışmaktan fırsat buldukça, daha doğrusu kitap okuyacaksam bunun "ders dışı bir şey olmasının beni aşırı germeyeceği bir durum" fırsatı buldukça alınacaklar listesinden ya da okunacaklar listesinden birini seçiyorum. Listeler çok, ama kitaplar daha çok.

Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri, Priestley'nin Tudem Yayınları tarafından "Dehşet Hikayeleri"nin üç kitabından biri (Diğer iki kitap ise Kara Gemi'den Dehşet Hikayeleri ve Tünelin Ağzından Dehşet Hikayeleri). Diğer iki kitabın da olduğu bir set de satıştaydı ancak ben tek tek almak istedim. Hepsini aynı anda alırsam hepsini iki günde okuyup bitirir, sonra da geçen zamanda neden ders çalışmadım diye kendimi yerdim çünkü. Biliyorum.

Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri, annesi ve babasının yanına tatil için gelmiş bir çocuk olan Edgar'ın, ormanın içinde, ilginç, eski ve büyük bir malikanede yaşayan ve hikayelerin anlatıcısı olan Montague Amca'sı (aslında büyük büyük büyük büyük amca, sanırım) ile geçirdiği bir kaç saatin içinde kendisine aktarılan hikayelerden oluşuyor. Gizemli bir evde, Edgar'ın hiç görmediği hizmetkarı Franz dışında kimsenin yaşamadığı bir evde yaşayan Montague Amca'nın, birbiriyle alakasız ve bağlantısız bir çok eşyasının doldurduğu odasında, şöminenin başında Edgar'a anlattığı hikayeler ise cidden "dehşet"i içeriyor diyebiliriz. Bir çocuk için korkutucu olabileceği uyarısını yaparak Edgar'a kısa kısa bir çok öykü anlatan Montague Amca'nın kendisi ve hayatına dair gizem ise kitap boyunca aklımın bir köşesindeydi.

Her bir hikayede, olayın ötesinde bir mesaj olan hikayeleri ile Priestley, bir çocuk kitabı gibi bahsedilse de Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri'nde yaşı 27 olan benim gibi bir insanı bile kendisine, anlattığı hikayelere bağlıyor.

Zamanında izlemiş olanınız var mı bilmiyorum ancak Goosebumps'ı ilk izlediğimde, çocuk yaşımda hissettiğim dehşetin benzerini hissetmek isteyen, o duygular ve hikayeler ile tanışmak isteyen çocuklar için Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri kesinlikle başlangıç için uygun! Kan ve ölüm bir yana, hikayelerin tamamına yakınında yer alan "kötülük" asıl dehşeti uyandırıyor. Bir hortlaktan ziyade, dehşete düşüren korkuyu (literatürde "metus atrox" olarak tanımlanıyor sanırım) yaratacak bir çok olay ve durum hikayelerin içinde. Asıl korkunç olanın "kötülüğün varlığı" olduğunu bilenler için, yaşı ne olursa olsun bir çırpıda okunup bitirilecek bir kitap. Serinin diğer kitaplarını da en kısa zamanda okumaya teşvik ediyor bu yüzden, hem de fazlasıyla.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Alıntı: Agatha Christie "Hercule Poirot's Christmas"

Görsel bana aittir, lütfen kullanmayın.... Teşekkürler.

"The mills of God grind slowly, yet they grind exceeting small."