Uzun zamandır nadiren öykü okuduğumu fark etmiştim, bir de yeni yerli yazarları neredeyse hiç takip etmediğimi. Belki de bunun cezasıdır benim de hiç takip edilmemiş kıyıda köşede kalmış, öldüğünde bile hatırlanma ihtimali olmayan bir yazara dönüşmem. Bilemem. Ama güzel bir karar alıp yerli, yeni birkaç yazarın kitabını aldım. Uğur Kılınç'ın "Çürük Ayvalar" adlı öykü kitabı bunlardan biri.
Bugün çalışmaya ara verdikçe okumak için seçmiştim, öğleden önce başladığım kitap öğlen saatlerinde bitti. Hiç bozmadan okumak daha iyi oldu galiba. Bir albümü baştan sona dinlemek gibi çünkü. Artık siz okuduğunuzda metin ne hissettirir bilemem ama benim için ortada duran bir hüznün çevresindeydi hepsi. Belki bir başka okur için bu öyküler öncelikle "karanlık" olacaktır; ama bana göre karanlığın kendisi hüzünlü bir şey. Korku da öyle.
İnsanın sırtına yüklediği gündelik yaşamın içinde kalmış intikam, kin, nefret, korku, hüzün gibi duyguları yalın bir dille, yalın hikayeler içinde vurucu biçimde anlatmış bence yazar. Birden bir patlama noktası ya da sürpriz bir olayla tetiklenmeye ihtiyaç duymayacak kadar yer etmiş duyguların ağırlığını okuyoruz. Geçmişten beri bir karaktere yapışmış nefret ya da pişmanlık duygusu, hayatın tamamen olağan akışı içinde birden hikayeye dönüşecek yoğunluğu yaratıyor. Bazı intiharların beklenmedikliğiyle hiç karşılaştınız mı bilmiyorum ama, yemek yer, televizyon izler, açık oturum izlerken çekirdek çitler ve iyi geceler dileyip dişini fırçaladıktan sonra kendini öldürür birisi diyelim. O gün hiçbir şey olmamıştır, olan her şeyse olup biteli yıllar olmuştur, taşıya taşıya o son güne kadar sırtlanılmıştır. İşte bu öykülerdeki tokat etkisi de verdiğim örnekteki hüzünle vuruyor okura.
Herhangi bir metin okurken zorlama bir cümle beni gerer, metnin türünden bağımsız söylüyorum. Blog'da da yeri geldikçe değiniyor, karakterlerin üzerine yüklenmiş işlevsiz özellikler ve zoraki olaylar, katman katman bir kurgu oluşturayım derken kanlı canlı durmayacak bir "şey" çıkarıyor. İşte bu öykülerde o yok. Öykülerin yalınlığı bizzat yoğunluğu yaratmaya yetiyor.