9 Aralık 2020 Çarşamba

Arnaldur Indridason "Jar City"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu İzlanda'ya yapıştı kaldı, evet. Yine sevdiğim bir yazarın kitabından bahsedeceğim. Bu yazarı okudukça daha çok sevdiğimi fark ettim; Arnaldur Indridason. Seriyi sırasız okumaya başladığım ve öyle devam ettiğim için belki yazarın karakteri geliştirmesinden mahrum kalarak bir o dala bir o dala atlayarak ilerlemiş de olabilir. Ya da sadece ilk okuduğum kitaplarından ziyade devamında okuduklarım beni kendisine çekmiştir. Her şeyin en basit açıklamasını düşünürsek durum böyledir. 

Jar City, Arnaldur Indridason'un Dedektif Erlendur serisinin üçüncü kitabı. Ben de sürekli kontrol ediyorum yazarın hangi kitabını okuyacağımı ancak tamamen konuya göre seçip ilerlediğimi fark ettim artık. Çünkü yazarı da, Erlendur'u da kendime yakın hissetmeye başladım. Biraz neye benziyor biliyor musunuz, Erlendur'da minicik, küçücük bir Wallander (dünyanın gelmiş geçmiş en iyi soğuk diyar polisiyesi karakteri) hissediyorum galiba artık. Elbette hiçbir zaman bir Wallander'ım daha olmayacak, değerli dostum, meslektaşım, ruhen bana çekmiş değerli insan... Seni seviyorum Kurt Wallander seni hiç unutmayacağım.

Jar City'nin konusu nedir, kısaca bahsedeyim; evinde ölü bulunan bir adamla yeniden geçmişin bugüne nasıl dağıldığını okumaya başlıyoruz. Erlendur serisinde aklınızda olsun, her zaman geçmiş yanınızda olacaktır. Bu hem Erlendur'un hayatının gidişatı, meslek hayatına, baktığı her vakaya sızan/sinen geçmişin izi olarak hem de her bir olaydaki karakterlerin geçmişlerinin günümüze bağlanması olarak. Evet, her geçmiş bugünün yaratıcısıdır ancak geçmişin kapanmamış bir dosyanın yönetiminde bir gelecek, şimdiki zaman benim bahsettiğim. Her adıma, her olay sinen bir geçmiş yükü, anısı, acısı gibi. Jar City'de de işlenen bu cinayetin peşine düşüldüğünde, elbette göründüğü gibi olmayan bir hayatla karşılaşarak yola çıkıyor ekip - ve Erlendur. Sessiz, sakin, kendi halinde yaşamakta olan yaşlanmaya başlamış bir adamın ölümü, göründüğü gibi olmayan bir dünyayı içinde saklamaktadır. Bu dünya nedir, bu adam neden ölmüştür, yıllar önce ölen küçük bir kızın mezarının fotoğrafı geçmişine dair hiçbir iz bulunmayan bu adamın evinde neden vardır, bu kız kimdir... 

Sevdiğim bir roman oldu; hikaye de çekiyor insanı. Gerçekten ders çalışırken ara verip okumak, yemek yerken elimde bir roman olması için seçtiğim bir romandı ama iki günüm romanı okuma planı etrafında şekillendi. Muhteşem şaşırtmacalı bir sonu yok, ancak bir önceki yazıda, bazen de Erlendur serisindeki romanlar hakkında yazarken bahsettiğim gibi, sonunu tahmin etseniz de sizi kendisinden ayıramayan böyle polisiyeleri takdir etmek lazım. 

O yüzden gidin ve en yakın Erlendur romanı ile siz de seri ile tanışın, sırasınız okumanız çok büyük bir kayıp değil ama yine de beni örnek almayın, sıralı iyidir.

8 Aralık 2020 Salı

Yrsa Sigurdardottir "The Reckoning"

Geceleri uykunuzu kaçıran soruya cevap geldi: Kareler ve Sayfalar Soğuk Diyar Polisiyesi (özel) Turunun bir sonraki konuğu kim olacak? Söylemeye gerek yok, cevabı görüyorsunuz: Yrsa Sigurdardottir'in Children's House serisinin ikinci kitabı The Reckoning. İzlandalı yazar Yrsa Sigurdardottir'in bu serinin ilk kitabını sevince devam ettim ikinci kitapla.

On yıl önce, on iki - on üç yaşlarında bir çocuk, okuldaki bir "zaman kapsülüne" on yıl sonra ölecek olan insanlar listesi yapmıştır. Listede ölecek olduğunu iddia ettiği kişilerin isimlerinin ve soyisimlerinin sadece baş harflerini yazmıştır. 

On yıl öncenin bugününe yani listenin oluşturulmasının on yıl sonrasına geldiğimizde ise bir önceki romanda okumuş olduğumuz, okumamış olanların ise haberi olmayan bir sebep yüzünden baş karakterimiz dedektif Huldar, geri planda kaldığı için boş zamanında bu listenin ve işlenen bir cinayetteki baş harflerin kesişimi konusuna odaklanır. Evet, on yıl önceden bir çocuğun yazdığı bir liste ile işlenen bir cinayet arasında bağ kurup kendisine iş çıkarmak istiyormuş gibi, kötü kötü bakılıyor olsa da Huldar işin peşini bırakmaz. Bahsettiğimiz, yıllar önce listeyi yazan bir "çocuk" olduğu için de yolu Frejya ile tekrar kesişir. İkili arasındaki ilişkinin romanların hiçbirinde kopma, bitme ihtimali yok sanırım serinin adı Children's House olduğuna göre, ikilinin yolları daha çok kesicektir (Frejya çocuklarla çalışan bir psikiyatrist, çalıştığı kurum çocuklar için işte o yüzden Children's House). 

Cinayet ise ilginç; bir bahçede bulunan bir çift ayak. 

Huldar hem bu ayakların sahibinin hem de bir çocuğun nefretinin yansıdığı bu satırların peşine düşünce, ardından çıkan hikayede her sayfada yeni bir şeyi merak edeceğiniz bir yolculuk başlıyor. Çok güzel yazdım; yolculuk. Kasırgalara, fırtınalara denk geleceğiniz bir yolculuk. Yrsa Sigurdardottir katil kim, olayların sebebi ne, şimdi bunun bununla ne ilgisi var diye merak etmenizi çok güzel sağlamış. Ancak katili ve sebebi bulmak zor olmadı bu romanda kendi adıma. Acaba mı, diye bir iki şüpheye düştükten sonra katil de sebep de netleşti bende. Okuyun bakalım sizde nasıl olacak. Okuduğum polisiye ile böyle yarışa girmek de bizim zevkimiz napalım... Bu arada bir önceki roman, Children's House'un ilk kitabı DNA da aslında katili bulmanıza imkan veren ama son sayfaya kadar sizi peşine takan bir romandı. Bence bunu başarmak çok güzel bir yazar için; okur tahmin edip tahmininden emin olduğu halde okumaya hala aynı istekle devam ediyor. Tadı kaçtı diyip bırakmıyor. Yani böyle yazdım diye gözünüze sokulan bir katil var da sanmayın. 

Ceset parçaları, geçmişin gölgesinde boğulmuş bir ailenin dramı, Huldar ve Frejya'nın kendi girdapları... Her şey çok tadında, bu seriye devam ederim diye düşünüyorum.