2 Nisan 2016 Cumartesi

Stefan Zweig "Korku"

Sürekli yakındığım blog'a yazı yazacak zaman bulamama sorunu hala devam etmekle birlikte, bu cumartesi sabahında hafta içinde ders çalışmaktan yorulduğum bir gün içinde okuduğum bir kitabın yazısını paylaşayım dedim. Biraz uzun aralar oluyor son zamanlarda, olsun; Stefan Zweig'in Korku'su hakkında kısaca da olsa bir şeyler yazacak şansım varken değerlendireyim.

Kitabın başkarakteri Irene üzerinden ilerliyor hikaye. Evli ve iki çocuk annesi, son derece rahat ve sorumluluktan uzak bir burjuva hayatına sahip olan Irene'in hayatı, gizli ilişkisi üzerinden oluşan bir tehdit ile sallanmaya başlıyor. Ardından, Zweig'in kendi dönemi burjuvası için olduğu kadar, günümüz burjuvası için de pekala geçerli olabilecek çıkarımlarla dolu, Irene'in hayatı üzerinden örneklense de evrensel bir sınıfın hayatının yer yer sert bir eleştirisini yaparak ilerleyen Korku, kurgudan ibaret gibi duran, boş bir hayatın gerçeklikle arasında açılan ilk çatlaktan kendi içine sızanlarla başladığı sallantılı süreci anlatıyor.

Yaşama anlam veren tüm anlamlarının ait oldukları sınıfın beklentileri doğrultusunda şekillendiği ve söz konusu burjuva olduğunda burada öne çıkan bireysel arzuların, umursamaz gözlerin, toplumun geri kalanının reddinin eleştirisini Zweig çok net anlatıyor. 

Irene'in hayatında, ilk kez karşılaştığı şantaj gibi, burjuvanın kurgu dünyası içine yoksulluğun ve "diğer dünyanın" gittikçe sızmasıyla birlikte, Irene'in yüzleşmeye başladığı, fark etmeye başladığı her bir yeni durum, kendi hayatının da eleştirisini yapmasını sağlıyor. Yaşamının içinde bulunduğu durum, karşılaştığı risk, kaybetme ihtimalinin olduğu alışılmış konforlu burjuva hayatı gibi şeyler Irene'in iç sıkıntısıyla beraber okura yansıyor. Bir dönüşüm ve değişim süreci olarak, korku önderliğinde başlayan bu süreç, karakterin zamanla aslında ne kendisini tanıdığını, ne de ailesini tanıdığını fark etmesiyle devam ediyor. Kendisinden beklenilen burjuva sınıfına has rolleri dahilinde bir kadın olarak yaptığı "iyi bir evlilik", "iki çocuk annesi", "iyi bir evde oturması", "burjuvanın diğer üyeleri ile sosyal çevrede giriştiği ilişkilerin biçimi" gibi gerçeklikleri de bu uyanışla beraber sorgulanıyor. Gerçekten tanımadığı bir adam olduğunu ancak şantajın getirdiği korku ve vicdan azabıyla açtığı gözleri ardından fark etmesi, bu durumu en güzel yansıtan örneklerden biri.

Ahlaki ve vicdani sorgulamalar, Irene'in çektiği vicdan azabı ve korku ile çekilmez hale gelen günleri, bu gidişata bir son vermek için aklından geçenler ile beraber uyanışında daha da basamak atladığı anlar, Zweig'in kaleminden okura yansıyor; iç sıkıntısının yalın ve etkileyici bir anlatımı olarak hem de.

Irene'in hayatını önce ve sonra olmak üzere ikiye ayıran bu olay ardından okur da tıpkı karakter gibi değişimin kişisel halini görüyor; arzuların ve tutkuların, amaçların, korkular, beklentilerin yeni bir hal alması gibi.

Korku, burjuvanın konforlu gerçek dünyanın sorunlarından bihaber halde yaşamasının ortalama bir tablosunu çiziyor. Burjuvanın kendi gerçeklikleri içinde, kendi ahlak ve dünya anlayışları içinde nasıl bir sahteliğin içinde olduklarını gösteriyor Zweig. 

"(....) içi soğuk olan her insan gibi, kendisi yanmadan tutku ateşiyle sarılmış olmaktan hoşlanıyordu." (sayfa 12'den alıntıdır)

Hiç yorum yok: