12 Mart 2012 Pazartesi

Perfect Sense (2011)

28 Days Later’ın adını tek kaynakmış gibi gösterip, “salgın” filmlerinin genelinde işlenen “kalan son kişiler arasındaki duygusal yakınlık ve bu yakınlıkla beraber olayların üstesinden gelme gücüne sahip olma” hikayelerinden farklı olarak, Perfect Sense, salgınla canavara dönüşüp çocuğunu yiyen annelerden gibi klişelerden bir kaç noktayla ayrılıyor. Evet, burda da kadın erkek ilişkisi etrafında izliyoruz ama!
Perfect Sense; dünyada farklı coğrafyalarda yakın zamanlarda ve aynı şikayetlere sahip insanlar tespit edilir. Ani değişen ruh hali; umutsuzluk. İnsanlar aniden umutsuzluğa kapılmaya, kederle ağlamaya başlar. Ardından ise koku alma duyuları yiter. Bu, ilk evredir. Salgın hızla yayılmaktadır; insanları yoğun yaşadıkları duygusal krizlerden geçirerek ve duyularını katlederek yayılmaya devam etmektedir. Elbette bilimadamları gidişatın ve hızla yaklaşan sonun acı gerçekliğinin farkındadır. Susan gibi.
Salgın insanın “duygularını” yok etmeye başlarken, tipik romantik film gerçeğiyle; bağlanma sorunu olan erkek ve kadının tam da insanın insanlığından yitirmeye başladığı bir dönemde birbirini bulmasını işliyor Perfect Sense. Michael ve Susan’ın insanların ruhani patlamalar ardından, her bir patlamanın devamında duyularını birerer birer kaybederken, ellerinde kalan son duygu parçalarıyla bir ilişkiye başlar. Traş köpüğü yenebilen, kokudan uzak, yalnızca dokunduğunuzu hissederek ve gerçekten sonun çok yakın olduğunu bilerek devam edilen bir romantik ilişki.
Eva Green ve Ewan McGregor’ın bence çok yakıştığı bir film olmuş. Zira bu filmden bir süre sonra izlediğim Womb’da da çoğunlukla aynı mimikleri kullanan Eva Green, en azından bu filmde duruma ve hikayedeki geçmişine uygun ruh halini gayet güzel yansıtıyor. Ewan McGregor elbette her zamanki gibi – yine bence.
David Mackenzie’nin yönettiği 2011 yapımı Perfect Sense, yalnızken izleyip ağlamaklı bir son karşılamak ve peşinden sigaraydı alkoldü, gün içinde durduk yere bunalımdan bunalıma koşmalık bir dram. Mutluluğu bulduğu gibi kaybetmek’i ne güzel anlatmış!

Hiç yorum yok: